Allah’ın insana yüklemiş olduğu ihtiyaçlardan birisi de yeme-içme ihtiyacıdır. Bu ihtiyaçları karşılamadan yaşamak gibi bir lüksü yoktur hiçbir canlının. Hayvanlar yediği şeylerin muhtevasını irdeleyemezler. İnsanlar nasıl ki akıl ile müşerref kılındı ise, bu aklı kullanma hususunda da üzerine bir vecibe yüklenmiştir. Akıl ile, daha da hususî konuşursak İslâm ahlâkı ile düşünmek elzemdir. Madem ki aklımız var İslâm ahlâkını iyice bellemeli ve eşyayı tabiatına mukabil şekilde kullanmalıyız. Müslüman, hayatını idame ettirirken tüketeceği şeylerin muhtevasını da araştırmasını bilmeli. Aramak, Rabb’ine yaklaştıran muhkem bir rabıtadır. Müslüman’ın sofrası tertemiz olmalıdır, yaptığı ibadetler gibi. Nitekim Hz. Mevlana Mesnevi’sinde bu durumu izah eden şu ifadeleri kullanmıştır:

“Yediğimiz içtiğimiz şeyler, aynen tohum gibidir. Düşüncelerimiz de ondan meydana gelir. Ağzımıza aldığımız helal lokmadan, Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar. Haram lokmadan ise kin, haset, gaflet, bilgisizlik, hile ve cahillik doğar.”(1)

Dilimize de pelesenk olmuş şu cümleler halimizin ne denli tagayyür ettiğinin acı misalini anlatır: “Helal, haram ver Allah’ım senin kulun yer Allah’ım!” “Atın ölümü arpadan olsun.” Bu cümleler şu anda bizlere yabancı gelmiyor; fakat önceden insanlar yediklerine içtiklerine şimdikinden daha çok dikkat ederdi. Bu sebeptendir ki, doksan-yüz yaşlarında nice dedelerimiz var. Bu insanlar hareket kabiliyetini yitirmemiş ve diri durmaktalar. Tabiî beslenme onların hayat prensibidir. Ne hikmettir ki, zamanımızda yemek yeme hususunda çok fazla gevşeklik göstermeye başladık, önümüze konulan şeylerin içeriğine aldırış etmeden sadece doymak için yeme arzusuna takıldık. Yediğimiz bazı şeylerle kapitalizminin çekim gücünün esiri olmaktayız. Türlü türlü markaların ne idüğü belli olmayan gıdaları midemize giriyor, envai çeşit yabancı şeyleri vücudumuzda barındırıyoruz. Zararlı, pis şeyler yemek piyasasında hâkim durumda. Allah’ın insanı yeryüzünün hadimi ve yeryüzünde oluşabilecek her türlü faaliyetin mümessili kıldığını Bakara Sûresi’nden hatırlayalım:

“Hani Rabb’in meleklere, ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım’ demişti. Onlar, ‘Biz seni eksiksiz bilirken ve durmadan övgü ile tenzih ederken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?’ dediler. Allah ‘Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ buyurdu.”(2) Buna binaen İslâm’la şereflenmiş bizlerin, yeryüzünün asayişi ve selameti için elimizden geldiğince çalışıp, hakikatlere sıkı sıkı tutunmamız gerektiğini biliyoruz.

İslâm Müslüman kimsenin giyim kuşam ve yeme içmesinden kaza-ı hacetine varana kadar her alanına nüfuz eder. Oraları tashih edip selamete eriştirir. İslâm, insanı başıboş bırakmaz. Ona neyi nasıl yapacağını da bildirir. Bir kelamı kibarda şöyle geçer: “Dertlerin başı mide, devaların başı perhizdir.” Yemek yemeyi hayatımızın orta noktasına yerleştirip midemizi doldurmakla meşgul olduğumuzdan olacaktır ki, gözümüz çok çeşitli şeyleri arar olmuştur. Çok çeşitli ve karışık yemek yemek midenin kendi mekanizmasını bozmaya yeltenir. Ve tüm bunlar midenin yorulmasını ortaya çıkarır ki, midenin yorulması demek, bedenin ve aklın yorulması demektir. Hipokrat’ın mutedil olmanın ehemmiyetini anlatan, “Yaşamak için yeriz, yemek için yaşamayız.” sözü hepimizce malumdur...

Büyüklerimiz şu devrin kalitesizliğinden yakınmaktadır. Bir şey ne kadar çok arz olunursa orada kalite de geri planda kalır. Sistemleşen yemek yeme olgusu, insanları daha çok yemeye, daha çok tüketmeye itmektedir. Zamanla her şey değişiyor. Yeni olan şeyler pörsümeye yüz tutuyor. Yeniliği arayan insanlar olarak da karşımıza çıkanların muhtevasını araştırmadan, o şeye “yeni” olduğu için yapışıyoruz. “Yeni” olanı İslâmî ölçülerce tartmadan, düşünmeden istiyoruz. Aklıselim olmayı, durup düşünmeyi unuttuk. Yağ sürülmüş sistemin rayına takılıp kaymaya devam ediyoruz. Bize böylesi daha eğlenceli geliyor sanki...

Salih zatlardan olan Seyyid Emir Külal Hazretleri (kuddise sirruhu) şöyle buyurmuştur: “Kalbin, dilin ve bedenin temiz olması, helal lokma yemeğe bağlıdır. Bunu iyi biliniz. Helal lokma yiyen insanın midesi, içinde temiz su toplanan havuz gibidir. Bu havuzdan etrafa temiz su dağılır ve bu su ile çiçekler yetişir, ağaçlar meyve verir, ondan istifade edilir.”

Mü’min olmak, hayatın her şubesinde hakikatlere tutunabilmek demektir.

Allah bizlere m’ümin olarak yaşayabilmeyi nasip etsin...

1-(Mesnevi, c.1. s.1642)

2-(Bakara suresi 1/30)

Baran Dergisi 705.Sayı