Gezi Parkı olayları vesilesiyle halk dalkavukluğu ile yol alınamayacağı görüldü. AKP, sistemli ve profesyonel kamuoyu araştırmaları yapıyor ve halkın nabzını tuttuğunu zannediyor; 11 yıldır başarılı olmasını da buna bağlı görüyor.
AKP’nin başarısı, Müslümanların 28 Şubat’a yönelik nefretidir, Müslümanların bu beladan kurtulma ümidinin müşahhaslaştığı parti olmasıdır; alternatifi olmadığı için de iktidarı uzun sürmüştür.
AKP, halkı arkasına almak için Müslümanlığa sahip çıkıyor. İktidarını sürdürmek ve Ulusalcı-CHP’ci zihniyete karşı durmak için yapıyor bunu. AKP’de halk Müslümanlığından öte bir İslâmî tavır yoktur. Bu da onların bilinçli tercihidir. AKP, iktidarları yürüdüğü müddetçe, gençlik materyalist, hedonist olmuş fark etmez, hatta bundan memnundur.
Tıpkı Kemalistlerin yozlaştırdığı gençliğin kendi rejimlerine sahip çıkmamalarından şikayet etmeleri gibi, AKP de imansızlaştırdığı Müslüman gençliğin ona sahip çıkmamasının acı sonuyla karşılaşacak, şu ân vakit erken olsa bile, gün gelip bu gerçeğe çatacaktır.
CHP’ye karşı cihad anlayışıyla Müslümanlardan oy al, ama diğer alanlarda cihad anlayışına düşman ol ve törpüle! Sıkıştığında cihad ruhu ve onun argümanlarını kullan, rahat zamanında ise cihad ruhuna düşman ol! Halkı (Müslümanları) idare edebilmek ve çuvala koymak zihniyeti! Müslümanları çantada keklik görmek hesabı!
Beş kat zenginleştirdiği faiz lobisinden şikayetlerine de aynı minvalde bakmalıyız.
AKP, Gezi olaylarından sonra yine kendi şirketlerine kamuoyu yoklaması yaptıracak ve oy oranlarına bakacaktır. Fakat, iman, ahlâk, din ve vicdan ne âlemde? AKP’nin böyle kamuoyu araştırması yapması ve düşen millî ve manevî değerleri yükseltmesi diye bir derdi yoktur. Fakat sıkışınca ayet ve hadislere, İslâm büyüklerinin söz ve şiirlerine başvurur. Peki gençler bu değerleri ne kadar şuurlaştırıyor? Peki kendileri büyük bir ulvî sevgi ile yapıp tutuşuyorlar mı?
Taksim-Gezi Parkı ile ilgili yargı kararını pervasızca eleştiren Recep Tayyip Erdoğan, şimdi de yargı kararına uyulacak diye Taksim platformu ile anlaşmaya imza koyuyor. Başbakan'ın yargı kararına yönelik tepkisine başından beri dikkat çektim ve bunu hak ve adalet duygusuyla değil de parti menfaati güdüsüyle yaptığını belirttim. AKP liderinin parti menfaati için celallendiği kadar İslâmî mevzularda celallenmediğini ifade etmeliyim. Tabanları kaymaya başlayınca İmam-Hatipleri açtılar. Batıcı hayat tarzlarına sesleri çıkmıyor. Partinin adı da Adalet ve Kalkınma Partisi? Özel sektör dahil dış borcumuz ise 350 milyar dolar, işsizlik yüksek. Gelir dağılımında uçurum devam ediyor. Kalkınmada da satıhcıyız, köktenci değiliz.
AKP iyi analiz yapıyor ama toplumun veya milletin derinliklerindeki değerleri analizlerine katmıyor. “Halk memnun mu?” diye pragmatist yaklaşımlarla bakıyor eşya ve hadiselere. Bin bir başlı mahluka benzetilen halkın rehber olamayacağı malum ve esasen halk, Hakka ve Hakikate uygun rehberini bulamazsa bâtıllardan sayısız yollara sapacaktır. Bu hakikate rağmen halkı rehber edinmek neyin nesi? Ehliyet kuralı geçerli olan İslâm’da yöneticiler halkın öncüsü olur ve onlara “değer” verir, fakat demokrasilerde halk ayak takımıyla yönetilir. Batı’nın istediği de budur.
AKP profesyonelce davranıyor. Fakat ihmal ettiği veya kasten terk ettiği önemli bir husus var: Amatör ruhla profesyonel iş görmek. Amatör ruhu olmayan bir parti köklü olamaz ve siyasi tarihte iz bırakamaz; ister müsbet ister menfi olsun. Bu ruh, hakka veya batıla bağlılıktan kaynaklanabilir. Bu ruhu diri olan ve Hakkın fikriyatıyla kuşanmış örgütlerdir bizce önemli olan. Hak veya batıl bir ideali olmayanlar ise meccanen, şartların iteklediği ve siyaset boşluk kaldırmaz esprisince yer tutan yapılanmalardır. AKP halk desteğini ve lehinde esen rüzgarları da arkasına alarak, pragmatist politikalarla bugünlere geldi ama ufku ve istikbali yok. Çünkü ideali ve heyecanı yok, sahte ufuk ve vizyonla bunu yapmak istiyor. 2023-2071 gibi hedefler tamamen söylemden ibarettir ve içi dolu değildir.
Allah aşkına söyleyin! Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde belli başlı üç akımdan (İslâmcılık-Türkçülük-Solculuk) hangisine yerleştireceğiz AKP’yi? Kitle (sürü) partisi deyip mi geçeceğiz? O zaman düzenin partisi demektir bu! Kitle derken yanlış anlaşılmasın, düzene karşı herhangi bir teşkilat-örgüt de kitle oluşturabilir ve bunun adı gerçek mânâda değişim-devrim veya aslıyetiyle inkılap olur.
Ergenekon çetesine yönelik operasyonları destekliyoruz. Darbeci, karanlık ve bir o kadar da din düşmanı olan ve esasen Batı ve Nato’nun güdümünde yıllardır hizmet veren ordudaki bu yapılanmalar, İslâm'ın ve Türkiye’nin önünde engeldi ve gericiliğe tekabül eden Kemalizmin de koruyucu gücüydü. Fakat AKP ve Tayyip Erdoğan, Ergenekon çetesini İslâm'a karşı olduğu için değil de kendi iktidarına karşı olduğu için temizlemiştir. Netice olarak bizim lehimize bir durum olsa bile aradaki fark AKP’nin sonraki icraatlarında görülmektedir ve Batıcı-Liberal-Laik düzen ılımanlaşarak yürütülmektedir. AKP’nin iktidarı boyunca Nato’culuk devamdadır.
Türkiye’nin önünde engel olan başta Kumandanımız olmak üzere İBDA’cılara en ağır cezaları veren Ergenekon, Balyoz, Ulusalcılık gibi yapılanmalar, Batıcı hayat tarzlarından dolayı AKP üzerinden İslâm düşmanlığını tercih etmişlerdir, Kemalist refleksleri gereği.
Miadı dolmuş Kemalistler tarihin çöplüğüne doğru yol alırken, ortada yine Batı mamulü ılıman İslâmcılık-demokratik İslâmcılık-Liberal İslâmcılık gibi bir yapılanma oluşturulmuştur. Fethullah Gülen Cemaati ve AKP buna güzel bir misaldir. Her ne kadar şimdi ayrışsalar bile kafa yapıları birdir.
Bütün bu tesbitlerimiz inanılan bir mefkûre etrafında siyaset yapmamanın hazin sonudur ve hemen hepsi de Batıcı hayat tarzında bazı ufak tefek farklılıklarla aynıdır. İçki düzenlemesinde satış saatlerinde ayrışmak gibi; yani esasen içki, zina, kumar serbest ama düzenlemelerde farklı düşünüyorlar. Biz ise Batıcı düzen değil, İslâmî düzen istiyoruz. İslâmî soslu Batıcı düzene de karşı çıkıyoruz. Bizler (BD-İBDA), pisliğin ortalığa saçılmasına şiddetle karşı olurken ve bunu önleyecek adımları desteklerken, ideolojimiz gereği Allahın emirlerine de topyekün teslim olmuşuz ve gücümüz yettiğince bunun kavgasını veririz. İslâm'a bütün olarak inanmış ve onun bütün olarak tatbikinden yanayız. İslâm'ın yanına Liberal-Muhafakazar-demokrat gibi ekler konmasına şiddetle karşıyız. Bizim fikriyatımızda-ideolojimizde her şey çerçevelenmiştir ve İslâm'a sımsıkı bağlıdır. Bundan taviz vermek hiçbir mensubun, hiçbir cephenin haddi değildir. Bir İBDA cephesi olan Baran Dergisi de bundan taviz veremez, verirse de kendi hatası olur. Bunun için İBDA ilkesini hatırlatmak gerekir: Doğrular davamızın, yanlışlar nefsimizindir. Ve yine bunun için diyoruz ki, İBDA’cılara değil, İBDA’ya bakılmalıdır. Kendi hatalarımız davamızı karartmasın ve şahıslarımız davamızı dondurmasın!
AKP’nin başta lideri olmak üzere bir çoğunun da inanışını temsil etmesinden dolayı geleneksel İslâma sahip çıkması, CHP’yi köşeye sıkıştırma amacına göre olabileceği gibi samimî ve tabiî de olabilir. Mesela, türbana samimi olarak sahip çıkar, zaten eşi ve çocukları da türbanlı; fakat laik sistem içinde türbana yer açma ve izin almak gayretidir bu. Islahatçılık ve inkılapçılık farkı da diyebiliriz buna. Batıcı düzeni revize etmek, ufak-tefek iyileştirmelerle Müslümanların da sığınabileceği bir yapılandırmaya kavuşturmak başka, İslâmî bir düzende İslâm'ı bayraklaştırarak yaşamak başka bir şeydir. Bir Müslüman birinciye razı olamayacağı gibi ikincinin özlemi ve gayretini hiçbir zaman bırakamaz. Aksi takdirde “Allah nurunu tamamlayacaktır, kafirler istemese de” ayetinin ihtarına çatar. AKP, Müslümanları liberalleştirerek günah işlemektedir, eğer samimî inanan ve dava diye bir dertleri olanlar var ise onlar istisna.
Şunu da açıkça belirtelim ki, Emine Erdoğan hanımefendinin türbanına dil uzatılması bizim namusumuza dil uzatılması demektir ki, bu sadece Tayyip Erdoğan’ın meselesi değildir, demokratik-memokratik hikâyeleri dinlemeyip, gerekli tepkileri vermek her Müslümanın vazifesidir.
AKP’nin, samimi veya gayri samimi, İslâmî söylemlere sarılması ve bazı iyileştirmeler yapmasını sonuna kadar destekleriz. İster inanarak isterse Müslümanların baskısı ve iktidarına halk tabanı sağlamak için yapsın, fark etmez. Fakat inanılan bir ideolocya arkasından siyaset yapmak ile menfaat ve koltuk için siyaset yapmak arasındaki farka dikkat çekmek istiyoruz. Bazen bunlar hadiselerde üstüste gelse de, esasen uzun vadede ayrışır.

Baran Dergisi 336. Sayı