15 Temmuz işgâl girişimin hemen akabinde, haber kanallarında yapılan yayınlar neredeyse 28 Şubat dönemine dönmüş ve Amerikan istihbaratının aleti konumundaki FETÖ’nün yalnız kafasındaki takkeden yola çıkarak, bu toprakların temel taşı hüviyetindeki Ehl-i Sünnet Vel Cemaat’i, yani Müslüman Anadolu İnsanını hedef alan yayınlar yapılmıştı. O dönem için, bilhassa 15 Temmuz gecesi makarna sıralarına koşan, ATM’lerde para bırakmayan, FETÖ’cüleri alkışlarla karşılayan ve destekleyen Kemalistler tarafından yapılan bu propaganda, ilerleyen günlerde mezhepsizlerin de bu koroya katılmasıyla beraber genişledi. 

Geçtiğimiz haftalarda dergimize de kapak konusu olan, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nın, Demokrasi, İnsan Hakları ve Emek Bürosu tarafından her yıl yayımlanan “Uluslararası Dinî Özgürlükler” raporunun 2016 tarihli nüshasının Türkiye ile alâkalı bölümünün hedefinde de Ehl-i Sünnet cemaatler vardı. Amerika Birleşik Devletleri, yıllık olarak yayınladığı bu rapor üzerinden Türkiye’nin iç işlerine karışmaktan geri durmuyor ve “bağımsız” yargıyı tarikatler ve cemaatlerle mücadele etmeye teşvik ediyordu. 

İlk olarak FETÖ tarafından yayımlanan ve CIA röportörü Michael Rubin tarafından gündeme getirilen “Gerçeğin Peşinde” isimli rapor ile bu operasyonun hedefi de açık edilmiş oldu. Raporun yayınlanmasının üzerinden daha bir ay geçmedi ki, “Yes, sir.” dediler ve işe koyuldular. Müslüman Anadolu’nun meşruiyet dairesinin merkezinde bulunan İsmailağa ile Menzil Cemaati ve İBDA camiasını hedef alan bir kara propaganda başlatıldı.

Hürriyet Gazetesi’nden Ensonhaber’e, muhalifinden yandaşına kadar bugüne dek bir kez bile önündeki meseleyi bütünleyememiş, yahut kendisine verilen emir ve direktifler doğrultusunda belli zümrelerin menfaatinden başka fikir ve gazetecilik namuskârlığı tanımamış olanlar, şuurlu yahut şuursuz bir şekilde bugün böyle bir propagandaya hizmet ediyorlar. 

Maksatları, 15 Temmuz gecesi meydana gelen millî bloğu dağıtmak. Biliyorlar ki bu blok dağılmadıkça, eskiden olduğu gibi bu topraklarda at koşturamayacaklar. Ve yine biliyorlar ki, Erdoğan’ın siyaset sahnesindeki hürriyeti, milletimizin meydana getirdiği bu bloğun birliğinden güç buluyor. 
ABD Dışişleri’nin yayımladığı raporu değerlendirirken de demiştik; bu ve bunun gibi Anadolu’yu anlamaktan uzak, eski alışkanlıklarla hazırlanmış raporlara göre strateji belirlemeyin, üzülürsünüz, diye. Amerika bu hataya düşüyor ve kendisiyle beraber hareket eden ne kadar iç ihanet unsuru varsa, onları da peşinden sürüklüyor. 

Bu hamleler boşuna değil. Biliyoruz ki okulların açılmasına müteakip sonbahar yahut ilkbaharda Gezi benzeri hareketlere girişmeye hazırlanıyor, ipe sapa gelmez lâf cımbızlamaları ve fotoğraf servisleriyle de böylesi bir oluşuma zemin hazırlamaya çalışıyorlar. Gönüldaşımız Emine Merve Akyüz’ün bir buçuk sene evvelki gayet güzel bir konuşmasından bir kaç cümle bu yüzden cımbızlanarak saptırılıyor. Nakşî Menzil Şeyhi Abdülbaki Efendi’nin yeğeninin bir düğünde çekilen fotoğrafı aradan üç sene geçtikten sonra bu yüzden gündem ediliyor. Aklî dengesi yerinde olmayan birilerine heykeller habire bundan dolayı kırdırılıyor. O şöyle demiş, bu böyle koltuğa oturmuş, geçiniz. Bunlar peşrev... Peşrevi bırakın da mindere gelin, meydana gelin ki yüzünüzü açıktan görsün millet. 

Bu topraklarda bir asrı aşkın zamandır belli bir zümre ile millet arasında büyük bir hesab var. Meydana inecek olanlar yalnız bugünün değil, o zümrenin de mirasçısı olarak sokağa ineceklerini ve bir asırlık hesabın Milletimiz tarafından kendilerine ödetileceğinin de şuurunda olsunlar.
Son olarak, Hazret-i Ömer Efendimizin müşriklere dediği, biz de, ruhunu, Amerika başta olmak üzere kâfire tıpkı FETÖ gibi peşkeş çeken her zihniyetten vatan hainine diyoruz ki; “içinizde karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen yolumun önüne çıksın.” Biz, Hazret-i Ali Efendimizin buyurduğu ölçüye uyduk, şahsımıza yapılan bütün kötülükleri affettik ama milletimize yapılan kötülüğü unutmadık ve hesabını da mutlaka ama mutlaka soracağız.