Eğitim-İş adlı sendikayı duydunuz mu? Bu Eğitim-İş, sendika binasında PKK’lıları saklayıp tedavi eden Eğitim-Sen’den kopmadır. Sözde ayrılık gerekçeleri, Eğitim-Sen’in PKK sempatizanı olmasıdır. Fakat gerçekte ayrılık sebepleri ise, Kemalist tabanı kaybetme endişesidir. Esasında İslâm düşmanlığı ve Müslüman nefreti bakımından ikisinin de birbirlerinden farkı yoktur. Tek farkları, farklı mevzilerde aynı amaca hizmet etmeleridir. Biri, Kemalizm kamuflajıyla suret-i haktan görünerek İslâm'a ve Müslümanlara saldırırken; diğeri kamuflaja ihtiyaç duymadan saldırmakta ve ilaveten PKK yandaşlığı yapmaktadır. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cü öğretmenlerin ardından ihraç edilen fakat CHP’nin tepkisinden sonra tekrar göreve döndürülen PKK sempatizanı 10 binden fazla öğretmen Eğitim-Sen üyesidir.

10 Kasım törenlerinde Müslüman çocuklarını heykele secde ettirenler, bu Eğitim-İş’in elemanlarıdır. Esasında iki sendika da hem CHP’ye, hem HDP’ye bağlıdır. Zaten mızrak çuvala sığmadı ve geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da evlat nöbeti tutan anneleri ziyarete giden yedi öğretmeni Eğitim İş Sendikası’ndan ihraç etmeleriyle gerçek yüzleri, yani PKK sempatizanı Eğitim-Sen’den özde hiçbir farklarının olmadığı ifşa oldu. O yedi öğretmen cezaevindeki Demirtaş’ı ziyaret etseydi, şüphesiz kahraman ilan edilirlerdi. Artık anlayın ki, bunların Atatürkçülüğü sadece Müslümanlara karşıdır.

17-25 Aralık sürecinde biliyorsunuz; FETÖ elebaşının talimatıyla Aktif-Sen adlı bir sendika kurulmuş ve kripto olmayı tercih edenler hariç, FETÖ’cü öğretmenlerin büyük çoğunluğu bulundukları sendikalardan istifa edip -ki en çok da hükûmet yanlısı Eğitim-Bir-Sen’e üye idiler- Aktif-Sen’e geçmişlerdi. O kadar büyük bir güç zehirlenmesine tutulmuşlardı ki, kendi ayaklarıyla gidip o sendikada toplanarak kendilerini ifşa etmişlerdi. 15 Temmuz sonrası öğretmenlikten atılan FETÖ’cülerin büyük çoğunluğu da zaten o sendika üyesi olanlardı. 

FETÖ’yle bir şekilde somut bağı olanlar öğretmenlikten atılmıştı, fakat özellikle 17-25 Aralık sürecinde FETÖ’cülere yoğun bir şekilde destek veren sağcı ve solcu öğretmenlere, somut bağlantı olmadığı için dokunulamamıştı. Dokunul(a)mayan solcular, bugün Eğitim-İş ve Eğitim-Sen’de kümelenmiştir. Peki dokunulamayan sağcılar nerede? Onlar hâlâ MHP destekçisi Türk-Eğitim-Sen’de. Aktif-Sen olayından ders alan İP uyanıklık etti ve yandaşlarına henüz öğretmen sendikası kurdurmadı. Bugün Türk-Eğitim-Sen’in başındaki kişi, “Andımız” meselesini mahkemeye veren kişidir ve sendika eski başkanı İP’li vekil İsmail Koncuk’un desteğiyle sendika başkanı olmuştur. 

Mevzumuza dönecek olursak... İşte bu Eğitim-İş’in işi eğitim falan değildir. En büyük vazifesi, okullarda meydanı Müslüman öğretmenlere bırakmamak için yoğun Kemalizm propagandası yapmak, törenlerde programlarda Kemal Atatürk’ü “tanrılaştırıcı” faaliyetler düzenlemek, Türkiye çapında milyonlarca öğrenciye zorla Kemal Atatürk baskılı tişört ve CHP’lilerin Kemal Atatürk’le ilgili yazdığı kitapları satarak rant sağlamak, sesini çıkarmak isteyen idareci ve öğretmenleri Kemalist eğitim mevzuatı ve 5816 ile tehdit edip susturmaktır. Kafaya taktıkları öğretmenleri sadece okullarda tehdit etmekle kalmazlar, sosyal medyada da hafiye gibi takip edip Kemalizm’e dair fikirlerini gördükleri anda hemen 5816’dan savcılığa suç duyurusunda bulunurlar. Bu şekilde hedef gösterilip mağdur olmuş, sanki tecavüzcü ya da vatan hainiymiş gibi elleri kelepçeli görüntülerle medyada afişe edilmiş ve halen yargılaması süren dünya kadar mazlum öğretmen var.

Kanun eliyle Müslümanlara bu zulümler reva görülürken, kendileri Atatürkçülük maskesi altında okullarda ve dahi sosyal medyada sonsuz hürriyete sahiptir. Öyle ki, 15 Temmuz’dan önce FETÖ’cülerin çiftliği olan okullar, şimdi Müslüman çocuklarını heykellere secde ettiren Kemalistlerin çiftliğidir. Buna en müşahhas örnek ise karanlık odanın sapkın ilahiyatçısı, Eğitim-İş yöneticisi Cemil Kılıç’dır. Bu kişi 657’ye tâbi bir öğretmen olmasına rağmen, yıllarca milletin değerlerine ve Cumhurbaşkanına kin kusmuş, Müslümanların yoğun tepkileri sonucunda yıllar sonra kerhen açığa alınmıştı. Sonradan öğrendik ki, tepkiler durulunca tekrar göreve iade edilmiş. O kişinin söylediklerinin binde birini Müslüman bir öğretmen söyleseydi, hainlerin hedef göstermesi sonucu başta Millî Eğitim Bakanlığı, CHP ve bütün Kemalist medya tarafından linç edilirdi. CHP o öğretmeni Meclis kürsüsüne bile getirir, hükûmetten “ulu manitu” adına hesap sorar, hükûmet yetkilisi de anında açığa alındığını ve soruşturmanın sürdüğünü açıklardı. Müslüman muhafazakâr geçinen hangi parti patırtı olursa olsun fark etmez; inanç ve fikrinden dolayı azgın güruhun lincine maruz kalan bir öğretmenin, Müslüman bir siyasetçi tarafından Meclis’te savunulduğunu duydunuz mu hiç? 

Mütedeyyin öğretmenler bu iftira ve tehditlerden  korktukları içindir ki, iktidarda AK Parti değil de, 28 Şubat’ın ANASOL-M’si varmış gibi, sinmiş vaziyetteler. Hani Cumhurbaşkanımız “Dindar bir nesil yetiştireceğiz” demişti ya... Kemalist müfredatın ve Kemalist yobazların baskısı altında dindar nesil yetişir mi? Dindar nesil beklerken, hiç dokunmadığı eğitim sistemi sebebiyle, Kemalistlerin “on yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” demeleri gibi, 18 yıl boyunca kendi elleriyle kendisine düşman bir nesli nasıl yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor; kısmetse onu maarif dâvamızla ilgili ayrı bir yazıda ele alırız.
 
İkiyüzlü Yobazlar
Sözde anayasal güvence altındaki ifade hürriyetini, 5816 sayılı kanunla boğan zalimler, yazdıkları rakılı leblebili kitaplarla rant elde eden Atatürk simsarlarına hiç ses etmiyor. Bir Kemalist’in, Kemal Atatürk’e “dinsiz” demesi anlayışla karşılanıyor, fakat aynı sözü bir Müslüman söyleyince hapse atılıyor. İkiyüzlü Kemalistler, PKK’lı yandaşlarının heykelleri yakıp yıkmasına ve “Mustafa Kemal’in itleri” demesine ses çıkarmazken, Müslümanlara hakaret içermeyen fikirleri bile çok görüyorlar. Bundan da anlaşılıyor ki, Kemalistlerin Atatürk diye bir derdi yok. Olsaydı, PKK’lılarla kol kola olmazlardı. Onların tek derdi İslâm düşmanlığı ve Müslüman nefreti. Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu da bu düşmanlığın intikam aracı olarak kullanıyorlar. O hâlde bunun mânâsı şudur: 5816 sayılı kanun, Kamal Atatürk’ü değil, Kemalist ideolojiyi koruyor, saldırgan Kemalistlere kalkan oluyor.
 
Bu Kanun, CHP’nin Karanlık Tarihini Koruma Kanunudur 
5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu, yakın tarihi gerçeklerin gizli kalmasını sağlamak için Alman yahudisi Prof. Ernst Eduard Hirsch tarafından tasarlanmıştır. Eğitim sistemi dinsizleştirildikten sonra bu milletin evlatlarını mukaddesatına düşman, Batı’ya hayran yapmak için Ankara ve İstanbul Üniversitesi’nde yıllarca ders vermiş birçok yahudiden biri olan Ernst Eduard Hirsch, “Anılarım” adlı kitabında diyor ki:
“Adnan Menderes'in adamları geldi, benden bir formül istediler. ‘Aman bize bir formül bul. Biz bu kanunu çıkarmamız lazım.’ dediler. Ben de oturdum, bir formül buldum. Düşündüm; evet, ölmüş bir insan hukuk tarafından korunamaz. Dünyanın hiçbir yerinde savunulacak bir şey değil. Ama burada şöyle bir kurnazlık geldi aklıma. Onu seven insanların hissiyatı rencide olacak şekilde Atatürk’e davranılırsa, bu yine yaşayan insanların hukuku alanına girer.”
Dergimiz Baran’ın söyleşi yaptığı Avukat Kerami Özdemir’in verdiği bilgiye göre, yasanın mecliste görüşüldüğü sırada milletvekillerinin bir kısmı tamamen karşı çıkıyor ve böyle bir yasaya gerek olmadığını söylüyor, bir kısmı da yasanın eleştiriyi engellemediğini, hakareti engellemek amacıyla çıkarılmak istendiğini söylüyor. Kanun böyle çıkıyor; fakat hakareti engellemek amacıyla kullanılmamış şimdiye kadar. Sürekli ve düzenli olarak kapsamı hukuka aykırı olarak genişletilerek düşünce ve ifade özgürlüğünü engellemek amacıyla kullanılmış. Özdemir’e göre, yasanın orijinalinde eleştiriye engel bir durum yok gibi görünüyor, ama işgüzar hukukçular ile darbeciler ve CHP’nin yasayı istismar etmesi nedeniyle kanun keyfî olarak uygulanıyor.
Kerami Özdemir şöyle devam ediyor: “Dünyada 5816 gibi bir yasa yok. Bu kanun hukuk prensiplerine aykırı. Bakınız, bir örnek vereyim ben size, yine AİHM’nin bir kararı. Yakın bir tarihte, sanırım 2009 ya da 2010’larda, Rusya’da bir gazete Stalin hakkında bir yazı kaleme almış. Yazıda Stalin’e ‘kan emici, yamyam’ demiş. Bu ilk bakışta bir hakaret değil mi? Normalde sağ bir adama bunu söyleseniz, dünyanın her yerinde sıkıntıya girersiniz hukukî anlamda. En azından tazminat ödemek zorunda kalırsınız. Stalin öldüğü için Rus mahkemeleri bunu pek dikkate almamış. Stalin’in torunu, ‘Dedeme hakaret edildi.’ diyerek Rus savcılığına müracaat ediyor. Rus savcılığı, ‘Bunda hakaret yok, Stalin öleli altmış sene olmuş.’ diyor. Stalin’in torunu, Rusya’daki hukuk sürecini bitirdikten sonra AİHM’ye başvuruyor. Mahkeme çok güzel bir karar veriyor. Diyor ki; ‘Stalin kamusal ve siyasal bir figürdü ve eleştirilebilir.’ deyip 2014 yılında dosyayı kapatıyor. Bu karar, 5816 için emsal bir karardır. M. Kemal de siyasî bir figürdür, sıradan bir insan değildir; eleştirilebilir. (...) ‘Kişiye özel kanun olmaz.’ diyen bizzat Kemal Atatürk’ün kendisidir, ama 5816 kişiye özeldir ve Atatürk’ün şahsı manevisini korumak bahanesiyle çıkarılmıştır.” 
 
Baran Dergisi 684. Sayı