Selâm ile…

1 Ocak 1973’te Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üye olmasına rağmen o günden bugüne her dâim kendisini Avrupa Birliği’nin uzağında tutan Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği macerası geçtiğimiz hafta sona erdi. 2005 anayasa krizi, 2008 ekonomik krizi ve 2015 mülteci krizi derken temellerinden sarsılmaya başlayan Avrupa düzeni Birleşik Krallık’ta yapılan Brexit Referandumu ile bir darbe daha yedi. Bu darbe uzun zamandır tartışılan Avrupa kamu düzenindeki değişim ihtiyacının artık önüne geçilemeyeceğini bir kez daha göstermiş oldu. Bu ihtiyacı doğuran amiller arasında biraz önce bahsettiğimiz krizleri gösterebiliriz.

Sadece Avrupa’da değil, cihanşümul mânâda bir kamu düzeni değişikliği kendini dayatmaktadır. Soğuk Savaş sonrasında “dünyanın sonu”nu ilân eden ve artık liberal itikadın dolayısıyla ABD’nin karşısında hiçbir gücün duramayacağını iddia eden Neo-Con zihniyetin tezi, aradan dünya siyasî sahnesi için pek de uzun sayılmayacak bir süre geçmeden çökmüştür. ABD çeşitli sebeplerle dünyanın “nihaî karar verici” gücü olma hususiyetini hızla yitirme yolundadır. Böylece bir güç boşluğunun doğacağı mukadderdir. Doğacak bu boşluğu birçok devletin, kendilerine biçtikleri misyonların saikiyle doldurmaya çalışacağı barizdir.

Bu hâkimiyet mücadelesinden dolayı dünya bir uçuruma doğru yol almaktadır. İddia sahibi her devlet bir takım tezler çerçevesinde adımlar atmaktadır. Elbette Türkiye de “şartların tarihî misyonunu üstlenmeye zorladığı” bir memleket olarak bir takım politikalar üretiyor. Son beş sene içerisinde dış politikada yapılan yanlışlıkların telâfi edilmeye çalışıldığı bir sürece girildi. Bu hâkimiyet mücadelesinde, dünya topyekûn bir kaosun içerisine sürükleniyor. Türkiye burada safını “hak”tan yana belirlemeli, geri kalan herkes yanlış bir istikamet üzere olsa da, insanî olandan yana tavrını koymalı ve doğru bildiği yolda gözünü kırpmadan ilerlemelidir. Bunun, bu topraklara ait üstün bir ideal, yani İslâm etrafında kenetlenerek gerçekleştirilebileceği hususundaki ikazımızı bir kez daha yapalım. Kapağımızı bu çerçevede yaptık ve “herkesin gittiği yol yanlışsa doğru bildiğini yapmanın şerefli yalnızlığından korkma” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “İnisiyatif Kimin Elinde?” başlıklı yazısında ele aldı. Yine Çakal Carlos (Salim Muhammed) de bu hafta “İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden Çıkışı”na dair konuştu.

Geçtiğimiz hafta Akademya Dergisi’nin tertiplediği “Yürüyen Büyük Doğu Sempozyumu” gerçekleştirildi. Son derece dolu geçen sempozyumun açılış konuşmasını yayın kurulu üyemiz Kâzım Albayrak yaptı. Bu konuşmanın tam metnini sizler için yayınlıyoruz. Ayrıca sempozyumla alâkalı Gülçin Şenel’in değerlendirmesini dergimizde bulabileceksiniz.

Suriye Türkleri Eğitim ve Yardımlaşma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Heysem Mahli ile Suriye krizini konuştuk. Mahli “artık Türkiye’nin kırmızı çizgilerine itibar edilmediğini” söyledi.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun kâinat planını farklı bir bakış açısıyla ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 319. bölümünün alt başlığı “Sistem (Hayale Dizgin)”…

Abdullah Kiracı, “Osmanlı’da Para Vakıflarının Karşıtları”nı işlediği yazısında İmam Birgivî’nin itirazlarını ele alıyor.

Faruk Hanedar, “Kıymetlere Değer Vermemek” başlıklı yazısında “işi ehli verme” ölçüsünün kaybedilmesinden dem vuruyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...