Selâm ile…
Geçtiğimiz hafta İstanbul Atatürk Havalimanı’nda 44 kişinin öldüğü, 238 kişinin de yaralandığı bir saldırı gerçekleştirildi. Bu eylem Türkiye ve dünyanın gündemine oturdu. Yaklaşık birkaç senedir cereyan eden her hadisenin ardından olduğu gibi bu eylemin akabinde de IŞİD ismi telaffuz edildi.

Artık herkesin malûmu olduğu üzere cihanşümul bir asimetrik savaş yaşanıyor. Konvansiyonel çatışmanın da eşlik ettiği bu savaş, devletlerin istihbarat örgütleri vasıtasıyla, çıkışları dünyadaki kurulu düzene muhaliflikle başlayan ancak mihverleri sağlam olmadığı için sisteme teşne olan örgütler üzerinden yapılıyor. Türkiye de uzunca bir süredir bu savaşın muhatabı; belki de savaşın en fazla tehdit ettiği ülke. Son iki sene içerisinde Türkiye’de gerçekleştirilen bombalı eylemlere bakıldığında bunu anlamak hiç de zor değil; yalnız başkentinde arka arkaya üç patlama yaşanan bir memleketten bahsediyoruz. Hele hele Türkiye’nin 2010’lu yıllar ile beraber, doğru ya da yanlış, bağımsız bir politika izleme çabaları dolayısıyla her fırsatta Batılılar tarafından kıskaca alınmaya çalışıldığını göz önünde bulundurur ve Türkiye üzerine kurulan bu şeytanî planın hedefinde sadece Türkiye’nin değil tüm Müslümanların olduğunu eklersek, karşı karşıya olduğumuz tehdidin büyüklüğünü ve neden savaşın merkez hattını oluşturduğumuzu daha iyi idrak ederiz.

Yaşanan bu asimetrik savaşın en büyük özelliği, yapılan eylemlere karşı herhangi bir önlem alınamaması; zaten ceketinin altına bomba giymiş bir adamın tespit edilip etkisiz hâle getirilmesini beklemek safdillik olur… Dolayısıyla saldırıları önleyemeyen devletlere tek bir çözüm yolu kalıyor; saldırıların arkasında kimin olduğunu tesbit edip siyasî-diplomatik yollarla eylemlerin gerçekleştirilmesini kökünden önlemek.
Türkiye’de ise devlet eylemcileri yakalayamadığı için eleştiriliyor. Oysa devletin eleştirileceği en önemli husus patlatılan bu bombaların kaynağının neresi olduğunu saptayıp-saptamadığı ve bunlara karşı bir politika geliştirip-geliştiremediği hususunda olmalıdır. Bunun yanında, her şeyden evvel Türkiye içte birliği sağlamalı ve emperyalistlerin bu memlekette içeriden fitne üretmek suretiyle oyun oynayamayacaklarını göstermelidir. Bunun yolu rejimde değişikliğe gidilerek milleti tek bir ideal etrafında toplayabilecek bir yapının tesisi ile mümkündür. Türkiye’nin bu savaşta muvaffak olmasının yolu buradan geçer. Yoksa şeytanî planlar üzerine kurgulanan bu savaşta, fırtınada sağa sola savrulduktan sonra neticede alabora olan bir gemi misali yerle yeksan olmak ve kazanmak bir yana, elde olanları da kaybetmek kaçınılmazdır.

Bu meseleyi kapağımıza taşıdık ve “Oyun Büyük Plân Şeytanî! Sen Bu Oyuna Hazır Mısın?” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe manşetimizle aynı başlığı taşıyan yazısında işledi.

Bu hafta Gazeteci-Yazar Ahmet Varol ile İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını, Türk dış politikasındaki revizyonu, İsrail ile imzalanan anlaşmayı ve Atatürk Havalimanı’nda gerçekleştirilen saldırıyı konuştuk. Bu söyleşiyi alâka ile okuyacağınızı umuyoruz.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Havaalanı Saldırısı, Rusya ve İsrail’le Yakınlaşma” meselelerinden bahsediyor.

Fatih Turplu’nun “Doğru Yanlış Bildiklerimiz – Namaz’da” başlıklı yazı dizisinin birinci bölümünü dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz...

Oğuz Can Şahin, “Nereye Gidiyor Bu Büyükbaşlar?” başlıklı yazısında günümüzün insan profilinden bahsediyor.

Murat Bardakçı’nın toplumun kültür vasatını yansıtan “Kırk Yıllık Oyuncu Fuzuli’yi Bilmiyorsa Artık Ne Haldeyiz, Anlayın!” başlıklı yazısını ehemmiyetine binaen iktibas ediyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir bakış açısıyla ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 320. bölümünün alt başlığı “Kayyum (Bütün Fikrin Gerekliliği)”...

Abdullah Kiracı’nın vakıf müessesesi üzerine kaleme aldığı yazı dizisi “Ebussuud Efendi ve Para Vakıfları” başlığıyla devam ediyor.

Gülçin Şenel, “Neslihan Kısakürek Hanımefendi” başlıklı yazısında, Fatma Gülşen Koçak’ın 10 Haziran 2016’da Millî Gazetenin kültür-sanat sayfasında yayımlanan “Çileye Teslim Olmuş Bir Yürek: Neslihan Kısakürek” başlıklı yazısından bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...