Selâm ile…

15 Temmuz Cuma gecesi Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinden hâin (ve oldukça kalabalık) bir güruh memleketimizdeki yönetimi ele geçirmek için dehşetvârî bir teyakkuza geçti. İstanbul’daki Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinde tanklar yürüterek asker sevk edilmek marifetiyle trafiğe kapatıldı. Öncesinde ve aynı esnada Ankara’da Özel Harekât Daire Başkanlığı olmak üzere Millî İstihbarat Teşkilâtı gibi stratejik noktalar uçaklarla bombalanmaya, helikopterlerle taranmaya başladı. Yine eş zamanlı olarak İstanbul semalarında F-16’lar alçak uçuş yaparak ve helikopterler çeşitli stratejik noktalara askerler sevkederek bu kalkışmayı devam ettirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir suikast girişimde bulunuldu, Erdoğan 15 dakika ile kurtuldu. TRT binası işgal edilerek TSK’nın yönetime el koyduğuna dâir korsan bir bildiri dahî okutuldu.

Türkiye 2010’lu yıllar ile beraber olağanüstü şartların hâkim olduğu bir ülke vaziyetinde. Dış bağlantılı birçok operasyona maruz kalmakta... MİT Krizi, Gezi, 17-25 Aralık, Kürt meselesi, sözde IŞİD bombalamaları derken Türkiye’nin etrafında çember darala darala bu darbede düğümlendi. Batılılar ve içerdeki Batıcılar, 15 Temmuz gecesi girişilen bu darbeyi, siyasî ve sosyal bir dönüşüm çerçevesinde bir süredir “aslına dönmeye” başlayan Türkiye’nin yeniden eski sömürge çizgisine oturtulması için son şans olarak görüyordu. Bunun idrakinde olduklarından, çok kapsamlı bir darbe planı çerçevesinde başını FETÖ’cülerin çektiği, ancak içinde azılı Kemalistler ve diğer İslâm düşmanı unsurların da yoğun olarak bulunduğu bir konsorsiyum eliyle Anadolu’yu kan gölüne çevirme teşebbüsünde bulundular. Bu darbe girişiminde her ne kadar FETÖ’cülerin ismi öne çıksa da, tüm bu yaşananlar Batı destekli Batıcı Hak ve halk düşmanı bir konsorsiyumun marifetidir.

Yularları ABD-CIA-FETÖ üçlüsünün elinde bulunan ve memleketimizi ele geçirmek için her şeyi hesap ettiğini zanneden bu aşağılık darbeciler, tankları yürütüp, F-16’larla bombalarken, Üstad Necib Fazıl’ın “tahayyülün de fevkinde” dediği sabır timsali milletimizin içindeki imanı hesaba katamadılar. Milletimiz tekbirlerle tankların üzerine çıktı, kurşunlar karşısında yılmadan hainlerin üzerine yürüdü.

Darbecilere karşı verilen mücadelede Büyük Doğu-İbda erleri İstanbul’da, Ankara’da ve Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde mücadelenin en ön saflarındaki yerini alarak sevk ve idare ettiler; kahramanlık destanları yazdılar. Gönüldaşımız Halil Kantarcı, Kuleli Askeri Lisesi ile Boğaziçi Köprüsü arasında geçiş güzergâhı olarak önem taşıyan Çengelköy Karakol Savunması sırasında, darbeci köpeklerin kurşunu ile şehadet şerbetini içti. Allah Halil Kantarcı gönüldaşımızın ve diğer 239 şehidimizin şehâdetini kabul eylesin. Yine İbda eri Muhammed Emin Tekin’in Boğaziçi Köprüsü’nde kurşunlar tenini sıyırırken askerlere karşı dimdik durarak çaktığı İbda selâmı ve omuzundan vurularak gazi olduğu sahne yıllarca unutulmayacak! İbda erleri mesele İslâm ve memleket olduğunda her mücadelede en ön safta yer almaya devam edecektir.
 

YENİ BİR ORDU LAZIM!

Memleketimizin ahvaline dönersek; darbe girişimi sonrasında hainlere yönelik gözaltılar, tutuklamalar ve tasfiyeler devam ederken gelecek günlerin daha fırtınalı geçeceği ve daha büyük operasyonların yolda olduğu aşikâr.
Ancak bunlar sadece tedbir olabilir; asıl çözüm, bu milletin güzide evlatlarından müteşekkil yeni bir ordunun tesisinden geçmektedir. Kurulacak bu yeni ordu, içinden çıktığı milletin inancını paylaşan ve tek derdi onu muhafaza etmek olan bir askeri güç olmalıdır; onun inancına düşman ve memleket insanını “hasım” sayan zihniyetin kapısından bile geçemeyeceği bir kuvvet olmalıdır. Üstad’ın İdeolocya Örgüsü’nde çok güzel bir şekilde özetlediği fikrin emrindeki yumruk olmalıdır. Yoksa bu belalardan kurtulmamız mümkün değildir.

Türkiye’yi NATO’dan çıkarmakla tehdit ediyorlar. Bu “sizi işgal ederiz”in dolaylı ifadesidir. Buna bu mevcut askeri zihniyetle karşı durulamayacağını, ordunun tepesindeki generallerin yarısının doğrudan karıştığı, belki geri kalan bir kısmının da göz yumduğu bir askeri darbede gördük. Bu bize memleket müdafasının artık Batıcı zihniyetli kokuşmuş memurlarla yapılamayacağını anlatmalıdır. Bunlardan derhal kurtulmalı ve gerçekten asker, fikri ve zikri millet olan gençlerin merkez olacağı bir güç tesis olunmalıdır.

Mehmetçik bizim, biziz. Yani savaşan biziz. Ancak bizim tepemizde ve bizim gücümüzü kullanarak bize düşmanlık eden Batıcı hainler derhal bu esasta mukaddes ocaktan tasfiye edilmeli ve Türk Ordusu tekrar “Peygamber Ocağı” haline getirilmelidir.

Kurtuluşumuz buradadır.

Dergimizin 497. sayısını bu meseleye ayırdık ve kapağımızda “Müslüman Anadolu Kabuğunu Kırdı Darbeye Karşı Halk İhtilâli!’” manşetini attık.

Mevzumuz ile alâkalı Ömer Emre Akcebe “Bir Daha Asla”, Kâzım Albay “Sokaklara İnen Halk Darbeyi Püskürttü”, Gülçin Şenel “Diktatör İftirası”, Çakal Carlos (Salim Muhammed) “Gülenci CIA Darbesi”, Bahattin Yeşiloğlu “Ne Güzel Geceydi”, Tayyar Tercan “İşgale Direnen Millet” ve Bünyamin Eser “Kısaca Halil” başlıklı yazılarıyla dergimizde…

Ardan Zentürk, Merve Şebnem Oruç, Prof. Dr. Bilal Sambur, Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu, Cemil Barlas, Emin Pazarcı ve İlhami Işık bu darbe girişimi ve halkın destanlık mücadelesi hakkındaki görüşlerini Baran’a değerlendirdi.
İbrahim Karagül’ün 19 Temmuz’da Yeni Şafak’ta yayınlanan, “ABD Erdoğan’ı Öldürmek İstedi” başlıklı yazısını ve Batı’nın Türkiye’deki darbe girişimine bakışını görmemiz açısından American Fox News’ten Emekli General Ralph Peters’in “Türkiye’nin Son Umudu Öldü” başlıklı yazısını iktibas ediyoruz.

Kâzım Albayrak’ın “Şehid Gönüldaş Halil Kantarcı” başlıklı yazısını arka kapağımızdan okuyabilirsiniz.

Dergimizde ayrıca mevzumuz ile alâkalı ehemmiyetli haberleri ve dakika dakika darbe girişimine milletimizin nasıl göğüs gerdiğini okuyabilirsiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…