Selâm ile…....

II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya nizamında NATO’nun dolayısıyla ABD’nin yanında yer alan Türkiye’ye biçilen misyon, Sovyetler Birliği’ni çevreleme politikası kapsamında ileri uç karakolu vazifesi görmekti. Bu çerçevede devletin güvenlik ve istihbarat müesseseleri gladyovarî yapılanmalarla Amerikancılaştırıldı.

Elbette ABD emrine tahsis edilen sadece güvenlik ve istihbarat servisleri değildi; sermayedarlar, medya, yargı ve akla gelebilecek her unsur Amerikan menfaatinin bu topraklardaki bilerek ya da bilmeyerek muhafızları oldu. Amerikan çıkarları korunurken her türlü değerine saldırılan, aşağılanan ve hor görülen ise Müslüman Anadolu insanıydı.

Dolayısıyla, Türkiye, II. Dünya Savaşı’nın bitiminden bugüne, ABD’nin sözde Ortadoğu’daki en önemli müttefiki olması sebebiyle ABD’nin her söylediğini emir bilip yaparken, onlar Türkiye’nin faydasına olacak her hadisede Ortadoğu’daki en önemli müttefikini (!) yalnız bırakmıştır. Faydanın güce tahvilinin önüne set çekerek Türkiye’yi dizginlemiş, basiretsiz politikacılar sebebiyle kendi güdümünde tutmaya devam etmiştir.

Türkiye’nin vesayetini II. Dünya Savaşı’nın bitmesiyle beraber İngiltere’den devralan ABD, Türk devletini kendi tarzında şekillendirmeye çalıştı. Aksaklıklar olduğunda, elinde tuttuğu askerî güçle darbe yaparak sistemi “resetledi.” Kısacası bu ülke, görünüşte bağımsız, ama özde Batı kampına ve bilhassa ABD’ye göbekten bağlı bir biçimde 90 yıl geçirdi. Sistemi 15 Temmuz’da bu sefer Müslüman görünümlü ajanları vasıtasıyla tam “resetleyeceklerdi” ki olanlar oldu: Bir anda bütün ülke ellerinden kayıp gitme noktasına geldi.

15 Temmuz darbe teşebbüsü, her kriz sonrasında Türkiye’nin sırtını sıvazlayan ve müttefikiz pozlarına giren ABD’nin gerçek düşman olduğunu bir kez daha göstermiştir. Türk hükümeti, kendisini ABD’nin tuttuğu kuyudan kurtarmak için içeride ve dışarıda köklü değişikliklere girişmiş bulunuyor. İçeride ABD ve Batı ajanlarına yönelik tasfiye dalgaları, dış politikada ABD’nin sebep olduğu açmazları yıkma süreci başladı. Darbe sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk ziyaretini Rusya’ya yapması, bu manaya matuftur.

15 Temmuz ile beraber sadece Türkiye değil, tüm dünya dönüşü olmayan bir yola girmiştir; çünkü İslâm ülkelerini bir yüz yıl daha silahlı güce başvurmadan sömürme projesi bir gecede çökmüş, 1914 koşulları yeniden ortaya çıkmıştır. Bundan sonra dünyadaki kutuplaşma daha fazla ivme kazanacaktır. Gerçek düşmanın kim olduğu anlaşıldığına göre, ABD, ivedilikle tüm unsurlarıyla Anadolu’dan sökülüp atılmalı, büyük hesaplaşma yaklaşırken Anadolu’nun iç güvenliği tesis edilmelidir.

Bu meseleyi kapağımıza taşıdık ve “Türkiye’nin Amerika ile İmtihanı” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe işledi.

Muhammed Gülmez, “Türkiye Rusya Yakınlaşması”nın sebeplerinden bahsediyor.

Kâzım Albay, “İslâm Toplumu Olmak” başlıklı yazısında hadlere riayet etmeyi öğrenmeden İslâm toplumu olunamayacağını söylüyor.

Kenan Durdu, Anadolu’da tesis edilmesi zarurî olan yeni devletin hangi fikre nisbetle kurulması gerektiğini anlatıyor. Yazısının başlığı “Sıfırdan Başlamak”…

Çakal Carlos (Salim Muhammed)’in bu haftaki yazısının başlığı “Erdoğan ve Putin, Türkiye ve Rusya”...

Bu hafta Uluslararası Hukukçular Derneği Başkanı Av. Cihad Gökdemir ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Gökdemir’in 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve FETÖ’cülerin tasfiye edilmesi hususunda çarpıcı bilgiler verdiği röportajı alaka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir bakış ile ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 326. bölümünün alt başlığı “Harfler Beni Doğruluyor”…

Abdullah Kiracı, vakıf müessesesi üzerine yaptığı araştırmasına “Para Vakıflarında Murabehe Usûlü”nü işleyerek devam ediyor.

Osman Temiz, “15 Temmuz ve UOK” başlıklı yazısında tek dünya devletini öngören düzenin bir prototipi olan Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nden bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz ve yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

İntikam hissiniz dâim olsun…