Selâm ile…

15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece, dünyayı kontrol ettiklerini ve istedikleri ân istedikleri şeyi yapabileceklerini sanan uluslararası bir şebekenin darbe süsü verdiği işgal teşebbüsü Türkiye’de millet tarafından başlarına geçirildi. Bu hadiseden sonra Türkiye’nin yeni operasyonlara muhatap kalacağı aşikârdı. Nitekim öyle de oldu; Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde bilhassa İslâmî hassasiyeti yüksek olan illerde arka arkaya bombalı ve silahlı saldırılar gerçekleştirildi. Bu saldırılar, ABD Başkan Yardımcısı Biden Türkiye’ye gelirken onun elini güçlendirmek için mi, yoksa gerçekten diş geçiremedikleri Türkiye’de bir iç savaş çıkarabileceklerini düşündüklerinden mi yapılıyor bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz bir gerçek var ki, Türkiye uluslararası şebekenin parya modelinin dışına çıkıp kendisine biçilen üçüncü dünya ülke statüsünü reddetmeye başladığından beri başına gelmeyen kalmadı ve şimdi yaşadıklarımız da Türkiye’nin önünü kesmek için 2010’lu yıllar boyunca devam eden operasyonların bir parçasıdır.

Geçtiğimiz haftalarda 15 Temmuz işgal girişimi öncesinde, bir hafta boyunca Türkiye-Suriye sınırının güvenlik unsurlarının görev yapmadığı ve sınırdan Türkiye’ye geçişlerin yapıldığı ortaya çıkmıştı. PYD-PKK ve DAEŞ unsurlarının 15 Temmuz’un akamete uğramasından sonra bu patlamaları gerçekleştirmesi Doğu ve Güneydoğu’da yaşananların da işgal girişiminin bir parçası olduğunu göstermektedir.

Türkiye’nin en uzun sınır komşusu olan Suriye’de yaklaşık beş yıldır devam eden iç savaş her geçen gün bölge ülkeleri ve bilhassa Türkiye üzerindeki tesirini daha da artırarak uluslararası şebekenin her türlü tezgâhı kurabilmesine imkân veren bir hâl almıştır. Yerel olarak IŞİD, PYD-YPG, Arap-Türkmen mücahidler, Esed rejimi ve diğer irili ufaklı bir çok oluşum arasında yaşanan sıcak çatışma, bölgesel olarak Suudî Arabistan, İran ve Türkiye, global olarak da ABD ve Rusya arasında bir mücadele doğurmuştur. Birkaç senedir devletlerin dış politikaları Suriye meselesi üzerinden şekillenir olmuştur; Türkiye-Rusya ve yine Türkiye-ABD ilişkileri buna misaldir. Rus uçağının Amerikan destekli FETÖ’cüler tarafından düşürüldüğünün ortaya çıkması bir yana, Rusya Türkiye yakınlaşmasının bir diğer yönünün de ABD’nin Suriye’de Rusya’yı safdışı bırakarak kendi kontrolü altında “seküler bir Kürt devleti” kurma çabasına girişmesidir. Zira Rusya her fırsatta Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğunu açıklamakta ve ABD’ye karşı cepheyi genişletecek adımlar atmaktadır. ABD’nin uzunca bir süredir Suriye’nin kuzeyinde pişirdiği bu seküler Kürt devleti, Rusya’dan daha fazla, Müslümanların aleyhine. Kürtler de dâhil olmak üzere tüm âlem-i İslâm ile Anadolu’nun arasına her iki tarafa da düşman bir yapı yerleştirilmiş olacak, İsrail rahatlatılacak, İslâm aleminin başına en az bir asır sürecek bir bela daha açılmış olacaktır. Her açıdan Müslümanların aleyhine, İslâm düşmanlarının lehine bir teşekkül…

Bu tehdidin içeride en az zararla bertaraf edilebilmesinin yegâne yolu ise savaşı sınırın ötesine taşımaktır. Tabiî bunu yapmadan evvel, müteaddid defalar söylediğimiz üzere, savaşın içinde olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmek gerekmektedir. Hele ki 15 Temmuz gibi şeytanî bir plan icra edilmeye çalışıldıktan sonra bunun aksini düşünmek abesle iştigaldir. 

Tam da Rusya ile ilişkilerin yeniden onarıldığı bu demlerde, menfaatler de ortak iken yapılması gereken, savaşı, Suriye başta olmak üzere saldırı her nereden geliyor olursa olsun, her planda sınırların ötesine taşımaktır. Bu meseleyi kapağımızda değerlendirerek “Düşmanı Tezgâh Kurduğu Yerde Karşılamak Lâzım” dedik ve “En İyi Savunma Taarruzdur!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe işledi.

Fatih Turplu, Putin’in akıl hocalarından Alexander Dugin’in 15 Temmuz’da Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin kabrini ziyaret etmesi etrafında bir yazı kaleme aldı. Yazısının başlığı “Alexander Dugin, Andrew Craig ve Salih Mirzabeyoğlu”…

İmkânder Başkanı Murat Özer, “Ne ABD, Ne Rusya. Tam Bağımsız Müslüman Türkiye!” başlıklı yazısında 15 Temmuz gecesi namlularını halka çevirenlerin daha evvelki darbeleri gerçekleştiren Kemalistlerle aynı maksadı taşıdığını ve Anadolu düşerse, Şam’ın, Bağdat’ın, Kudüs’ün yeniden fethinin mümkün olmadığını belirtiyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), Amerikan seçimlerine dair bir değerlendirme yapıyor ve “Katil Hillary’den Değil, Trump’tan Yanayım!” diyor.

Bu hafta Milat Gazetesi Yazarı Ufuk Coşkun ile yapmış olduğumuz söyleşiyi yayımlıyoruz. 2010’lu yıllar ile beraber Türkiye üzerine oynanan oyunları konuştuğumuz röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun eseri Ölüm Odası B-Yedi dergimizde tefrika edilmeye devam ediyor. Bu sayımızda yayınladığımız 327. bölümün alt başlığı “Mehdiyye (Derviş Muhammed Mührü)”…

Abdullah Kiracı vakıf müessesi üzerine yapmış olduğu araştırmasına para vakıflarında “Bey Bi’l Vefa” bahsini işleyerek devam ediyor. 

Gülçin Şenel, “Tesiri ile Tüm Türkiye’yi Sarsan Şehid: Halil Kantarcı”dan bahsediyor.

Kâzım Albay’ın “Emanet ve Hıyanet” başlıklı yazısını arka kapağımızda değerlendiriyoruz.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…