Selâm ile...

Toprağı, kılık kıyafeti, dili, parası, tarihi, âlimleri, hukuku, eğitimi, kültürü, medeniyeti, başkenti, halifesi, devleti, soyu ve hepsinden de ehemmiyetlisi dini çalınmaya çalışılan bir milletin evlâtlarıyız. Yükümüz de çok, soracak hesabımız ve alacağımız da...

Sırf düzenleri bozulmasın diye memleketin kalkınmasını, halkın okumasını istemeyen, ülkesinin dünyadaki herhangi bir meselede iddia sahibi olmasına karşı çıkan, “yurtta sulh cihanda sulh” garabeti peşine takılan bir güruhun tasallutu altındaki, koca bir imparatorluğun bakiyesi bu topraklar...

Soralım şu topraklara... Ankara’ya, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Pozantı, Diyarbakır’a soralım... Samsun’a, Yozgat’a soralım... Bilhassa 1925 ile 1927 senelerini soralım. Soralım bakalım, darağaçlarında evin has evlâtlarını hangi hâinler sallandırdı. Katilin, uğursuzun, hainin yazdığı tarihi kaldırıp atalım artık bir kenara. Zalimlerin çıkardığı koruma kanunlarını düşürelim... O zaman herkes döksün bakalım eteklerindeki taşı ortaya. Hem de vesikalarıyla. Senelerdir durdurulmak istenen ve adına “inkılâb tarihi” dedikleri inkilap tarihi adlı kanalizasyon aksın bakalım şehirlerin orta yerinden... Bilmiyorlar mı sanki? Bilmez olurlar mı hiç; fakat eğer ki bildiklerini söylerlerse kendi ihanetlerini nasıl meşrulaştıracaklar. Dünün büyük hıyaneti, bugünün küçük hainlerinin biricik dayanağı olmuş vaziyette. Akıl zoru değil. Hainler! Öyleyse?..

Öyleyse evvelâ dayanaklarını ortadan kaldırmak gerek... Hakikatle yüzleşeceğiz ve herkes yerini bilecek. Müslüman insanımızın ayağının altında dahi yeri olmayan tiplerin büstleri çıkmasın her köşe başında artık karşımıza. Leşlerine güzellemeler yapılmasın. Memleketin temiz evlâtlarının zihinleri tarih diye yalanlarla kirletilmesin...

İnanmıyoruz. Evet, inanmıyoruz bize öğretilen tarihe ve kendi hıyanetine bu yalancı tarihi şahit tutarak meşruiyet bulmaya çalışan haine!

Bu mânâdan olmak üzere bu hafta Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl’ın “Bize kalan aziz borç, asırlık zamanlardan; Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan...” ifadelerinden yola çıkarak gündemde yer alan ve zafer diye yutturulan Lozan hezimeti etrafında sahte kahramanlar meselesini kapağımızda işledik. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “İnanmıyoruz Bize Öğretilen Tarihe” başlıklı yazısında ele aldı.

Kâzım Albay, tasavvuf ve cemaat meselesi etrafında “Bilginin Kaynağı Sezgi” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Kolombiya’da Barış Süreci ve Peres’in Ölümü”nü işledi.

Bu hafta stratejist Hüseyin Bayazıt ile Türkiye ve uluslararası siyaset üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Bayazıt, Türkiye’nin zorlu bir süreçten geçtiğini ve halkın seferberlik bilincinde olması gerektiğini söylüyor.

Baran Demir, bu haftaki yazısında “Son Osmanlı Allâmelerinden Ahmed Davudoğlu Hoca”yı hayatından kesitlerle yâd ediyor.

Fahri Özcan, “İslâm Ümmetinin Yeni Hicret Yılı Mübarek Olsun” başlıklı yazısıyla İslâm âleminin 1438. Hicrî yılbaşını ele aldı.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen eseri “Ölüm Odası B-Yedi”nin 333. Bölümünün alt başlığı “Bembeyaz (Kafada Anafor...)”

Abdullah Kiracı, “Evladiyelik Vakıflar ve İslâm’da Arazi” yazısının ikinci bölümüyle dergimizde...

Gülçin Şenel, Nuray Mert’in Cumhuriyet gazetesindeki 3 Ekim 2016 tarihli “Mesele Lozan Değil” başlıklı yazısından yola çıkarak “Tarih Muhasebesiz Bir Tarih Didişmesi” başlıklı bir tenkid yazısı kaleme aldı.

Sizin için derleyip yorumladığımız haberler ile birlikte bu haftanın muhtevası böyle...

509. sayımızda görüşmek üzere...

Allah’a emanet olun...