Selâm ile...

Şehid Saddam Hüseyin’in emperyalizmin tekerine çomak sokmasının ardından Irak, ABD’nin siyasî, ekonomik ve askerî bir çok saldırısına maruz kaldı. 1991’de I. Körfez Savaşı yaşanırken, 2003 yılında ABD, hakkında “diktatör” algısı oluşturduğu ve “terör”e destek verdiğini iddia ettiği Saddam Hüseyin’e daha büyük bir savaş açarak Irak’ı işgal, Saddam Hüseyin’i ise şehid etti. Akabinde Irak’ın yönetimini de kamuoyuna düşmanı olarak lanse ettiği İran’ın güdümündeki Şiilere teslim etti. Bu tarihten sonra ne Irak’ta savaş sona erdi, ne de Iraklı Müslümanlar üzerindeki Şii zulmü... Bilhassa Musul, Felluce, Tikrit, Telafer gibi Müslümanların yoğunlukta olduğu bölgeler bu zulümden fazlasıyla nasibini aldı.
Bundan yaklaşık üç sene evvel ise IŞİD, Musul’u ele geçirdi. Hem de tek kurşun atamadan kaçan Irak ordusunu kovalayarak... Şii zulmünden bunalan Müslüman halk da “Şia kâfirindense, IŞİD” dercesine tabiî olarak bu duruma sesini çıkarmadı. 

IŞİD’in Musul’u işgaliyle beraber dünya genelinde bir IŞİD paranoyası oluşturuldu. Bu örgüt ile mücadelenin Ortadoğu başta olmak üzere tüm dünya devletlerinin önceliği olması gerektiğinin propagandası yapıldı. Bu sırada gerçekleştirilen eylemler ve bombalı saldırılar sebebiyle IŞİD korkusu artarken, uluslararası siyasetteki meşruiyet kıstası IŞİD’e bakış ile ölçülmeye başlanır oldu. Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonuyla ise örgütün hiç de abartıldığı kadar güce sahip olmadığı ortaya çıktı. Operasyon ile beraber Türkiye’nin İslâm dünyasında akan kanı durdurabilecek tek güç olduğu Müslümanlar tarafından daha iyi idrak edilmeye başlandı. Bu sırada Kuzey Irak’tan Türkiye’nin “Dicle Kalkanı” operasyonu başlatması yönünde talepler de arttı.

Türkiye’nin Cerablus harekâtıyla beraber Müslümanlar arasında yükselen itibarı ve Musul’un da Müslüman Türkmen ve Araplardan müteşekkil demografik yapısı Türkiye’nin mevzu bahis bölge üzerindeki en tesirli güç olduğu tezini kuvvetlendirdi. 

Uzunca bir süredir dünya kamuoyu da Musul’a yapılacak olası operasyonu tartışıyordu. Musul’a yakın bir mevkide bulunan Başika’daki Türk üssü üzerinden Türkiye ile ABD ve İran destekli Irak hükümeti arasında gerilim ve karşılıklı atışmalar yaşanırken, “ha bugün, ha yarın” diye beklenen Musul operasyonu apar-topar başlatıldı. Bu vesileyle Musul etrafındaki tartışmalar daha da alevlendi. ABD-İran konsorsiyumu doğrudan ve Şii milisler üzerinden dolaylı olarak Musul’a saldırmaya başladı. Bölgedeki Müslümanları katlederek ve sürerek bölgenin nüfus yapısını değiştirip İran’a altın tepside sunmayı amaçlayan harekatta Musul’a müdahil olması istenmeyen Türkiye devre dışı bırakıldı. Bu operasyon hem Suriye hem de Irak’ta Türkiye’yi Şiiler ve Batıcı Kürtler vasıtasıyla Anadolu’ya kıstırmayı hedefleyen planın icrası için atılan bir adımdır. 

Bu arada Musul’da bulunan aşiretler Türkiye’yi destek için beklediklerini deklare ederken, Türkiye de birinci ağızdan “bu operasyona sessiz kalamayacağı”nı belirtti. Şimdi ise “Musul Türkiye’yi Bekliyor”... Bu meseleyi kapağımıza taşıdık ve “Irak İşgalinde Üçüncü Perde” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Gordion Düğümü Musul” başlıklı yazısıyla Ömer Emre Akcebe ele aldı.

Bu haftaki muhtevamıza gelecek olursak;

Kâzım Albay “Yönetenle Yönetilen Arasında Ortak Bir Şey Gerek” başlıklı yazısında devlet ile toplum arasında bir manevî ideal çerçevesinde ünsiyet kurulmadığı müddetçe yönetim zafiyetlerinin ortaya çıkacağını belirtiyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Yaşadığımız Dünya Savaşı ve Musul” başlıklı yazısında “Mevcud Irak ve Suriye topraklarında hiçbir yabancı güç görmek istemiyorum” diyor.

Bu hafta Yeni Akit Gazetesi Yazarı Sabri Balaman ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Uluslararası siyaset ve FETÖ meselesini masaya yatırdığımız bu söyleşiyi alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Fatih Turplu, “Hâce Nasreddin’in Kayıp Heybesi” başlıklı yazısıyla bu hafta dergimizde...

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde her hafta düzenli olarak tefrika edilen, dünya ve kâinat planını farklı bir bakış açısıyla ele aldığı eseri “Ölüm Odası B-Yedi” 335. bölümü ile her zamanki sayfasında...

Fahri Özcan, “Ebu Mustafa’ya Allah Rahmet Eylesin, Peygamber (Sav) ile Fazla Uğraşma Mustafa!” başlıklı yazısında dini ifsadı kendisine vazife edinen Mustafa İslamoğlu’nu uyarıyor...

Abdullah Kiracı’nın vakıf müessesesi üzerine kaleme aldığı ve uzunca bir süredir dergimizde yayınlanan yazı dizisi “Değerlendirme” başlıklı bölümü ile bu hafta sona eriyor.

Gülçin Şenel’in yazısının başlığı “Bir Kadın Velî: Seyyide Nefîse”...

Her hafta olduğu gibi bu hafta da sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz...

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...