Selâm ile...

İslâm âlemi adına birçok ehemmiyetli hâdisenin yaşandığı aylardan biri olan Safer/Sefer ayına girdik. Üstelik milâdî 2016 senesinde Kasım ayına girdiğimiz gün ile hicrî olarak Sefer’e girdiğimiz gün tevafuk etti. Cahiliye devrinde Arablarca Sefer ayı uğursuz olarak adlandırılır ve insanlar birçok işlerini bu ay içinde görmemek için tehir ederlerdi. Ne var ki İslâm’ın nüzulüyle beraber cahiliye devrinin diğer tüm hurafeleri gibi bu da hükmünü yitirmiştir.

Dünya ve Türkiye’deki siyasî, iktisadî ve içtimaî buhran devam ederken, an be an yeni bir devreye doğru girdiğimizi hissetmekteyiz. Belki söylene söylene âmiyane hâle gelmiş bir meselle “gecenin en karanlık anı, şafağa en yakın andır”. Bugün öyle bir ânı yaşamaktayız. Dünyanın hemen hemen her bölgesine savaşlar, çatışmalar, zulüm ve açlık hâkimken, Türkiye de emperyalist bir cenderenin içinde kabuğunu kırmak adına adımlar atıyor. 

Uzunca bir süredir geçtiği meşakkatli yollar sonrasında yaşanan 15 Temmuz darbe teşebbüsünün püskürtülmesiyle beraber Türkiye, girdiği yeni rotada vites artırarak ilerlemesini sürdürüyor. Her fırsatta dile getirdiğimiz ve zaman zaman da kapağımıza taşıdığımız bir gerçek var; içte birlik tesis edilmeden tutarlı bir dış politikadan bahsedilemez. 15 Temmuz’da, İslâm müşterek paydasında hareket edildiği takdirde, yaklaşık bir asırdır kendi halkına yabancılaşmış devlet ile milletin bir araya gelebildiğini gördük. Akabinde Türkiye, içerideki “hâinleri ayrıştırıcı” bir tavır takınmasıyla beraber dışarıda da hareket kabiliyeti kazanmaya başladı. Son olarak Batı’nın Türkiye’deki gizli odası ve Batıcıların yuvası Cumhuriyet Gazetesi’ne operasyon yapıldı, İran propagandası yapan Kudüs TV kapatıldı. 

Millîleşme/kendi aslî değerleriyle bütünleşme yoluna giren devletle beraber, milletimiz de, içinde bulunduğu bütün sıkıntılara rağmen kendi özüne, Anadolu ruhuna, İslâm’a sahip çıkma iradesini göstermek zorunda olduğunun şuurundadır. Türkiye’nin bir yandan içerideki hâinleri tasfiye etmeye çalışırken bir yandan da Suriye’de operasyonlar yapması ve bugünlerde de Musul operasyonuna hazırlanması, kendi sınırları içerisine hapsedilmiş ve dünyadaki diğer Müslümanların sorunlarından uzak bir halden, kendi sınırlarının dışında hareket edebilen ve tüm İslâm âlemine rol model olma yolunda ilerleyen bir ülke olmasını sağladı. İşte bu hissiyatla İslâm âleminin birliğinin yeniden tesis edileceği ve bu fışkırışın ancak Anadolu topraklarından olabileceği ümidimizle birlikte bu hafta kapağımıza bir çok zaferi içinde barındıran Sefer ayını taşıdık. Girdiğimiz bu mübarek ayın memleketimize, İslâm âlemine ve tüm dünyaya maddî ve manevî fetihler getirmesini Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyoruz ve “Sefer Ayı Zafer Ayı” manşetini atıyoruz. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, manşetimizle aynı başlığı taşıyan yazısında işledi.

Yine kapak mevzumuzla alâkalı olarak Fahri Özcan’ın kaleme aldığı “Bu Sene Kasım ile Safer’in, Aralık ile Rebiü’l Evvel’in Hayırlı İttifakları Var” yazısını da dergimizde bulabileceksiniz.

Fatih Turplu, “Hande Yener, 15 Temmuz, Ses ve Şahsiyet” başlıklı yazısıyla bu hafta dergimizde...

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “ABD Başkanlık Seçimleri ve Musul Savaşı Arefesinde” başlıklı yazısında Hillary Clinton’ı kastederek “Dua edelim de ABD seçmeni, o korkunç, suçlu, yalancı kadını; emperyalistlerin adayı olan kadını seçmesin” diyor.

Bu hafta Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Sofuoğlu, günümüzde İslâm coğrafyasında yaşanan kavgadan, Musul’un Osmanlı’nın elinden çıktığı süreçteki tarihî hâdiselere ve başkanlık sistemine kadar çeşitli meseleleri konuştuğumuz söyleşide “Ortadoğu’daki Kavganın Sebebi, Batı’ya Akan Kaynakların Kesilmesidir!” diyor.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir bakışla ele aldığı yeni eseri Ölüm Odası B-Yedi dergimizde tefrika edilmeye devam ediyor. Bu haftaki 337. bölümün alt başlığı “Ayar (Yerli Yerince Etmek)”...

Fatih Pınar, “Amerika’ya Yapılan DDoS Saldırısı ve Deep Web” başlıklı yazısında Amerika’ya yapılan siber saldırılardan ve yeni savaş sahasının doğuşundan bahsediyor.

Gülçin Şenel, İranlı yönetmen Mecidi’nin Şia propagandası ve Hıristiyan sembolleştirmesi kokan filmini mevzu ediyor. Yazısının başlığı “Mecidi’nin Edebsizliği Değil, Çöle İnen Nur”...

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun.