Selâm ile…
Tarihî boyunca birbirleriyle savaşan, 20. yüzyılda iki dünya savaşı çıkaran ve II. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin desteğiyle kalkınan Avrupa devletleri, bir daha birbiriyle savaşmamak için bir takım anlaşmalar imzaladı, müesseseler teşekkül ettirdi. Ufku siyasî birlik; yani tek Avrupa devleti ve milleti olan sürecin sonuna gelindi. Avrupa gördüğü rüyadan bir kâbusa uyanıyor ve hızla köklerine doğru dönüyor. Nedir o kökler? Bugün medeniyetin beşiği olduğu iddia edilen ve “insan merkezli” bir anlayış tertibi iddiasında bulunan Avrupa’nın tarihi, kaos ve çatışma yüklüdür. Keza “insan merkezli” olduğu iddia edilen anlayış, ruhun karanlık kutbu olan nefsi ulvîleştirici, fert ile toplum arasındaki muvazeneyi tesis etmekten ziyade var olanı ızrar edici “bireycilik” merkezli anlayıştır. Tarih boyunca aralarında mezheb ve neseb merkezli çatışmalara girişmişler; İslâm’ın yükselişiyle beraber kendi aralarındaki didişmenin yanı sıra oklarını Müslümanlara yöneltmişlerdir. Batı insanının genlerine kodlanmış bu anlayıştır. Sürekli dile getirdikleri “insan hakları, hürriyetler” gibi değerlerin bir arada kalabilmek için ürettikleri ortak söylemden ve gerçek yüzlerini gizlemek için birer maskeden ibaret olduğu da ortaya çıkıyor.

Geçtiğimiz hafta 27 Avrupa Birliği üyesi ülkenin devlet başkanı, Avrupa Birliği’nin temellerinin atıldığı anlaşma olan Roma Anlaşması’nın 60. Yıl dönümünü kutlamak için Roma’da bir araya geldi. Vatikan’da Papa’nın huzuruna çıkıp elini öptü(!) nasihatlerini dinlediler. Müslümanlara karşı son dönemde takındıkları hakaretâmiz tavırlarla “insan hakları, demokrasi, özgürlük” gibi birliği sağlamak ve gerçek yüzlerini gizlemek maksatlı maskeyi kendi elleriyle indirince, geride onları bir arada tutacak bir tek İslâm düşmanlığı ve Hıristiyanlık şemsiyesi kaldı. Esasında Müslümanlara bakışları hep aynıydı da güç onlarda olduğu için bunu belli etmiyorlardı; bugün ise güç kaybediyorlar ve yeniden İslâm’a saldırıyorlar. Roma’da Papa’nın etrafında verilen poz ise bir yandan Avrupa Birliği’nin Hıristiyan kulübü olduğu tezini bir kez doğrularken, diğer yandan İslâm’a karşı mevzilenmiş yeni bir Haçlı ittifakının göstergesi…

Müslüman bir ülke olan Türkiye, 31 Temmuz 1959’da Avrupa Ekonomik Topluluğu’na yaptığı ortaklık başvurusundan bugüne kapıda bekletilmiştir. Bu süreçte Avrupa Ekonomik Topluluğu önce Ortak Pazar’a ardından Avrupa Birliği’ne dönüşmesine, genişleme politikalarıyla sözde kriterlerine uymayan birçok ülkenin üye olarak kabul edilmesine mukabil Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerine ancak 2005’te başlanabilmiş, görüşmelerin yürütüldüğü 35 fasıldan sadece beşi kapatılabilmiştir. Anlayacağınız Türkiye yarım asrı aşkın süredir AB kapısında tahkir edilmektedir. Avrupa’nın, özünde İslâm düşmanı ve faşist olduğunu, “demokrasi, insan hakları ve özgürlükler” gibi kavramların ise sadece maske olduğunu biz söylemekten bıktık da, bazılarının bunu anlaması için Hollanda’da Türk bakanlara ve vatandaşlara reva görülen hâdiselerin yaşanması gerekti. Şimdi herkes gerçeği gördüğüne göre Türkiye AB kapısında tahkir edilmekten ne zaman vazgeçecek?

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik; “Hıristiyan Kulübü AB! Türkiye’nin adaylık rezaleti ne zaman sona erecek?” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe işledi.
Kâzım Albay, “İslâm’ı Değil, Batı’yı Sevenler” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Zaman Aşımına Uğramış Davam” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Faruk Hanedar, geçtiğimiz hafta 101 yaşında ölen Siyonist çete lideri Rockefeller hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazısının başlığı, "Son Yüzyılın En Büyük Komplocusu"...

Abdullah Kiracı, iktisat mevzuuyla alakalı yazı dizisine devam ediyor. Bu haftaki yazısının başlığı, “Hakkaniyet Duygusu ve Marksizm”...

Bu hafta Gazeteci-Yazar Mehmet Akif Ersoy ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Ersoy ile 16 Nisan’daki referandumu ve Türkiye’nin dış politikasını konuştuk. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz...

Malum, 29 Mart itibariyle mübarek üç aylara girdik. Fahri Özcan bu vesileyle, “Üç Ayları Üçe Katlarsak Manevî Kazancımız Artabilir” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat planını farklı bir veçheden ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 358. bölümünün alt başlığı “El (Küllî Şeylere Delalet”...

Osman Temiz’in epifiz bezi ile alakalı yazı dizisi sekizinci bölümüyle devam ediyor: “Kozalaksı Bez ve Sonar Sistem (Telegram)”...

Gülçin Şenel, “Gül-i Sad-Berg” başlıklı yazısında, İslâm Devleti’nin sancaktarı, dördüncü halife,  Hz. Peygamber’in rızasını kazanan, Hz. Ali (r.a) hakkında birkaç hatırlatmada bulunuyor.

Ayrıca dergimizde sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olunuz...