Selâm ile…
Muhatap olduğumuz ve sistemli bir şekilde devam eden taarruzda her gün yeni bir merhale ile karşı karşıya kalıyoruz. Asırlık bekleyişin ardından yeniden diğer Müslüman halklar nezdinde itibar kazanmaya başlayan Müslüman Türk’ün, İslâm coğrafyasından tamamen tecrit edilmesi için atılan adımlardan biri de Filistin’de Hamas’a yapılan operasyon. Nasıl ki Mısır’da Müslüman Kardeşlerin iktidardan indirilmesi, Katar’ın ambargolar ile kaynaklarının kesilmesi ve daha nicesi doğrudan Türkiye’yi alâkadar ediyorsa, Hamas’a çekilen operasyon da doğrudan Batı’nın gözünde artık “kuruluş gayesi”nin dışına çıkmaya başlayan Türkiye ile alâkalı. Türkiye’nin bölgedeki hasbelkader elinde kalmış tüm irtibatları tek tek yok edilmeye çalışılıyor. Siyonistler, yeniden Filistin’e saldırıyor. Yeni bir hâkimiyet kavgası başladı ve sürüyor.

Asırlar boyunca İslâm’ın sancaktarlığını yapan Türk milletinin, nizam-ı âlem-ila-yı kelimetullah dâvasını merkeze alan son devleti Osmanlı’nın peşinden Anadolu’da teşekkül ettirilen Türkiye Cumhuriyeti, yüz yıla yaklaşan tarihi boyunca İslâm’a ve Müslümanlara öcü gibi davranmıştır. Zira devletin kuruluş doktrini de, devletin kurucusunun tabiri ile “gökten indiği sanılan dogmaların değil, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ana programıdır!” Esasında Batı tarafından kurulmasına müsaade edilen ve şekillendirilen bu devlet, Müslümanların hâkimiyet savaşını kaybettiğinin bir nişanesi mesabesinde; Müslüman Anadolu’yu köklerden koparılma ihalesinin gönüllü yüklenicisi ve sistemli icracısıdır. Son dönemde ise devlet zarurî olarak bu kalıbın dışına çıkmaya başlamış, bu da hâkimiyet savaşında yeni bir perdenin açılmasına sebep olmuştur.

Hâkimiyet savaşının sosyolojik açıdan en ehemmiyetli unsurları kavramlar ve sembollerdir. İnsan zihni, kavram ve semboller ile kontrol altına alınır. Batılılaşma sürecinde devletin dayattığı reddi miras neticesinde, idrakleri iğdiş edilen milletimiz, gerçek sahibi olduğumuz birçok sembol ve kavramın başkalarına ait olduğu düşüncesine kapılmıştır.

Bugün dünyanın bulunduğu içler acısı hâlin baş müsebbibi olan Siyonistler, Hazreti Süleyman’ın mührü ve Davud aleyhisselâmın yıldızı olarak bilinen alâmeti sembol olarak kullanmaktadır. Bu mührü Müslümanlar da dâhil tüm dünyaya kendilerininmişçesine kabul ettirmişlerdir. Oysa, “Dâvud Yıldızı” yani “Mühr-ü Süleyman”, Hazreti Davud ve Hazreti Süleyman Aleyhisselamlar da Müslümanların peygamberleri olduğuna göre, idrakleri iğdiş edilenlerce ve ham yobazlarca sanılanın aksine Yahudilerin değil biz Müslümanlarındır. Kendi değerlerimizi Yahudi kullanıyor diye bırakacaksak eğer Kudüs’ü de İsrail’e bırakmamız lâzım gelmez mi? Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 371. Sayısında da geçtiği üzere, Barbaros Hayrettin Paşa, Candaroğulları Beyliği, Karamanoğulları Beyliği, Teke Beyliği sancaklarında, birçok tekke ve zaviyenin mühründe Dâvud yıldızı kullanılmıştır. Öte yandan Dâvud Yıldızı çoğu camimizde ve eski yerleşim birimlerinde yapılmış sebillerde işlenmiş bir motif olarak karşımıza çıkmaktadır. Ve en önemlisi Dâvud yıldızı “hâkimiyet sembolü”dür!

Girişilen mezkûr kavgadan muzaffer ayrılabilmenin yolu, esasında bizim olan kavram ve sembolleri düşmanlarımızın elinden geri almaktan geçer. Tabiî bunu yapabilmek için neyin kavgasının verdiğinin idrakinde olan bir de devlet!
Kapağımızda bu meseleye el atarken, görsel olarak üzerinde Davud yıldızı bulunan ve bu sembolden dolayı birçok cahilin kendisinin locaya kayıtlı olduğunu söylediği Barbaros Hayreddin Paşa’nın sancağını kullandık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Davud Yıldızı ve Cihan Hâkimiyeti” başlıklı yazısında işledi.

Kâzım Albay, bir gönüldaşın kendisine söylemiş olduğu “Kumandan nazik insan, ama İbdacılar kaba” tesbiti vesilesiyle “Kaba İbdacı Olur mu?” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Çakal Carlos (S. Muhammed), geçtiğimiz hafta vefat eden Suriye eski dışişleri bakanı Mustafa Tlass’dan bahsediyor.

Abdullah Kiracı, bu hafta “İslâm İktisadı” meselesine giriş yapıyor.

Milat Gazetesi Yazarı ve Özgür Eğitim-Sen Başkanı Abdülbaki Değer ile içtimaî manzaramızı konuştuğumuz bir söyleşi gerçekleştirdik. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen, dünya ve kainat plânını farklı bir veçheden ve farklı bir üslupla ele alan eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 372. bölümünün alt başlığı “(Siyaset) İdeali Aramayla Toprağa Bağlanma Arasında”…

Osman Temiz’in “Acb-üz Zeneb’in Peşinde” başlıklı yazısı beşinci bölümüyle dergimizde...

Fatih Turplu, “Egosantrizm, Bilgi ve Edebiyat”  başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Gülçin Şenel, 15 Temmuz’dan beri yürürlükte olan OHAL hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazısının başlığı “OHAL Sadece Bize mi Var?”...

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...