Selâm ile…
Malûm, I. Dünya Savaşı ardından Batı’nın kontrolü altında kurulan Türkiye Cumhuriyeti, ABD’nin İngilizlerden dünya hâkimiyetini devralmasının ardından Amerikan hegemonyasına girmişti. 1940’lar itibariyle başlayıp dalga dalga artan Amerikan nüfuzu, Türkiye’nin kılcal damarlarına kadar sirayet ederken, devlet tam anlamıyla bir manda devlet statüsüne büründü. Amerika’nın sözünden çıkamayan, emir ve direktiflerine itiraz edemeyen sadık uşak vaziyetindeki devlette en ufak bir meselede dahî Amerika’ya muhalif tavır takınanlar, işlemekte olan çarka çomak sokanlar cezalandırıldı.

Daha düne kadar bu hâl-i pürmelâlin içinde, kendisine emredilenleri sorgusuz sualsiz yerine getiren Türkiye, şartların zorlamasıyla prangalarından kurtulmak adına bir takım adımlar atmak zorunda kaldı. Batı Türkiye’yi topyekûn imha gayesine matuf işler yapmaya başlayınca da, bıçak kemiğe dayandı ve bugün Amerikalılar gözünde artık tamamıyla kontrolden çıkmış, söz dinlemeyen bir Türkiye var. Dolayısıyla Türkiye’ye yönelik saldırıların şiddeti her an biraz daha artıyor; boyun eğmediğimiz müddetçe artmaya devam edeceği de aşikâr. Boyun eğmek ise ruhunu şeytana satmış uşakların işi...

Boyun eğmeyeceğiz; fakat unutmamamız gereken husus şu ki, bugüne kadar Türkiye, Batı’nın yapmış olduğu hamlelere reaksiyon göstermek suretiyle, tepkiye dayalı bir yol izledi. Kendini savunma insiyakıyla ortaya konan bu tavır bir noktaya kadar işlese de tam bağımsızlığı kazanmak ve memleketi prangalarından kurtarmak için yeterli değil. Artık aksiyona geçilerek yüz yıllık esaretin neticeye erdirilmesi gerekmektedir. Bu sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın, emperyalist sömürü düzeninden kurtarılması için zarurîdir.

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirirken, “Ülkeyi Prangalarından Kurtarmak İçin Acil Aksiyon Plânı”mızı madde madde sunuyor ve “Geç Kalırsak Acınacak Hâle Düşeriz” diyoruz. Kapak mevzumuzla alâkalı olarak Ömer Emre Akcebe’nin “Sarraf Davası Sadece Başlangıç” başlıklı yazısını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Çakal Carlos (S. Muhammed), “Türkiye Acilen NATO’dan Kurtulmalı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Vehbi Kara’nın “Türkiye’deki Kesintisiz Darbe Süreci” başlıklı yazısını ehemmiyetine binaen iktibas ediyoruz.

Şükrü Sak, “Zarrab Davası ve ABD’ye ‘Yazılan’ Anti Emperyalist ‘Daaevrimciler’…” yazısıyla dergimizde.

Abdullah Kiracı, iktisat mevzuuyla alâkalı yazı dizisine, “İdeolojiler Öldü mü?” başlığıyla devam ediyor.

Bu hafta Sabah Gazetesi Yazarı Bercan Tutar, İslâm coğrafyası olmak üzere, birçok meseleyi Baran Dergisi okurlarına değerlendirdi. Bu söyleşiyi alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun kâinatı dil üzerinden tahlil eden eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin bu haftaki alt başlığı “Kıstî (Bend-i Din...)”

Osman Temiz, “Ramazan Müjdesi Horoz Borcu” başlıklı yazı dizisine, “Arş Horozu ve Telegram –II-” bahsiyle devam ediyor.
Ercan Çifci, “Ehl-i Beyt, On iki İmam ve İmam-ı Hüccet” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Gülçin Şenel, yazısında, Semih Kaplanoğlu’nun filmi Buğday’ı nasıl seyredemediğini anlatıyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. İntikam hissiniz daim olsun, Allah’a emanet olunuz.