Selâm ile…
Batı menşeili büyük bunalımı aşmak maksadıyla yapılan I. ve II. Dünya Savaşlarının ardından kurulan yeni düzende insanlara yaşanmaya değer bir hayat sunulamadı. Bu iki büyük savaşın ardından Batı refahın merkezi olarak dünyanın nimetlerinden faydalanırken, Doğu milletlerine ise her türlü zulmü reva gördü. Bugünlerde ise dünya freni patlamış bir kamyon misali yol alıyor.

Osmanlı’nın son döneminden itibaren yavaş yavaş prangalanmaya başlanan Müslüman Anadolu insanı, 1940’lar itibariyle büsbütün Amerikan mandası hâline gelmişti. Tüm kılcal damarlarına nüfuz ettikleri Türkiye’nin sömürge olmaktan kurtulmasına müsaade etmediler. Buna mukabil 28 Şubat sonrasında yaşanan sosyolojik dönüşüm ve Fetö (Ilımlı İslâm) projesinin ilahî bir şekilde akamete uğramasının ardından Türkiye’nin bağımsızlık adına adımlar atabilmesinin yolu açıldı.

Suriye meselesi etrafında, yerel ve global tüm güçler kutuplaşıp savaşa tutuşurken, bu asimetrik savaşta uzunca bir süre devlet dışı unsurlar kullanıldı. Şimdi ise devletleri karşı karşıya getiren bir takım hâdiseler yaşanıyor. ABD’nin başını çektiği Batı ve onun bölgedeki uzantısı İsrail cephesinin Türkiye’ye karşı Suriye’nin kuzeyinde Kürt maskeli bir yapılanmaya gitme arzusu uzunca bir süre Türkiye tarafından tenkid edildi. Sonunda, Türkiye, ABD’ye ve Batı blokuna rağmen Afrin’e müdahale etti. Bu meselenin tesirleri devam ediyor. Öte yandan bu hafta İsrail-İran-Suriye üçgeninde de tansiyon bir hayli yükseldi.

Seneler sonra esas düşmanın kim olduğunun idrakine varan Türkiye’de, yaşanan birçok probleme rağmen Müslüman Anadolu halkı bir savaşın içerisinde bulunduğunun farkında. Dolayısıyla ne kadar canı yansa da hiçbir meselede ses etmemeye itina ile dikkat ediyor; fakat içte oluş yaşanmadan dışarıya doğru olmanın imkânsızlığı, içeride inkılâbların çok hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini dayatıyor. Devlet kadroları bunun idrakinde mi; bu ise muamma… Mevzu bahis inkılâblar sadece Türkiye’nin değil, bilakis bugün dağınık tesbih taneleri hüviyetinde olan tüm İslâm dünyasının kurtuluşu ve yaklaşan büyük hesaplaşmadan muzaffer ayrılmamız için zaruri… Buna memur ve mecburuz!

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “Çok Büyük Bir Savaşın Arefesindeyiz, Farkında Mısınız?” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “Melhame-i Kübra’ya Doğru” başlıklı yazısında işledi.

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere geçtiğimiz hafta İsrail, İran’ın insansız hava aracını vurduğunu iddia etti ve akabinde Suriye’de birtakım saldırılar düzenledi. Çakal Carlos (S. Muhammed), “İsrail’in İHA Yalanı” başlıklı yazısında bu hâdiseyi değerlendirirken, büyük bir savaşa doğru giderken ümitvâr olmak gerektiğini belirtiyor.

Fahri Özcan, Zeytin Dalı Harekâtı vesilesiyle kaleme aldığı “Müslümanların Kâfir Çeteleriyle Savaşı” yazısıyla dergimizde.

Ulu Hakan Abdülhamid Han Hazretleri (10 Şubat) vefat edeli tam bir asır oldu... Bahaddin Yeşiloğlu Ulu Hakan’ın vefatının 100. Yılı vesilesiyle “Cennet Mekân Abdülhamid Han” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Abdullah Kiracı, iktisat mevzuuyla alâkalı yazı dizisinde “Sukuk” bahsini işlemeye devam ediyor.

Bu hafta Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Merve Şebnem Oruç ile Amerika, Körfez ve Suriye’de cereyan eden hâdiseleri konuştuk; bu mühim söyleşiyi alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz.

Fatih Turplu, Osmanlı’da musikiyle alâkalanan sanatkâr şahsiyet “Callisto Guatelli Paşa” hakkında bir yazı kaleme aldı.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kainat meselelerini farklı veçheden ele aldığı Ölüm Odası B-Yedi’nin bu haftaki alt başlığı, “Ezel Ufukta Düğüm”...

Osman Temiz, “Sokrates ve Horoz Borcu” başlıklı yazı dizisinin yedinci bölümüyle dergimizde.

Dergimizin muhtevası bu haftalık böyle.

Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle, Allah’a emanet olunuz!