Selâm ile...
20. Asrın Batı kaynaklı buhranı, 2. Dünya Savaşı’nın akabinde “Soğuk Savaş” ismi verilen süreçle dengelenip bastırılmaya çalışılmış, dünyanın iki kampa bölünerek kontrol altında tutulması sağlanmıştır. Soğuk savaş sürecinde, Osmanlı’nın dağılmasıyla beraber İslâm coğrafyasında ortaya çıkan parya devletçikler de bu iki süper güç etrafında kümelenmiştir. Türkiye’nin payına ise Amerika’nın periferinde bir “devletçik” olma payesi düşmüştür.

Üzerlerine aldıkları rolleri 80’lere kadar güzel güzel oynayan iki süper güç arasındaki denge, -kanaatimizce erken- “tek dünya devleti” teşebbüsü neticesinde bozulmuş ve SSCB parçalanarak oyunun dışına itilmiştir. Öncesinde “ya o ya ben” şeklindeki ve gerilim boşaltıcı iki şıklı denklemin, “sadece ben”e çevrilmesi hesaplanmayan neticeler doğurmuş ve pazara umulmadık malların gelmesine yol açmıştır.

Yahudi’nin, iki asırdır peşinde koştuğu dünya devleti projesini yanlış bir hesapla erkene almasının ceremesini bütün bir Batı kampı çekiyor. Müslüman milletler ve onların bir yerde sembolü haline gelmiş Türkiye, tek kutuplu bir dünyada doğrudan ABD karşıtı bir çizgide buluştu. Müslümanların bu kadar güçlü bir reaksiyon vereceğini hesaplamadılar veya, hesapladıysalar da, küçümsediler. Bugün Soğuk Savaş’ın durağan atmosferine nazaran hadiselerin baş döndürücü bir hızla vuku bulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Tek kutup yerini tekrar iki kutba bıraktı bırakmasına da, bu sefer ikinci kutup daha büyük ve güçlü. Tek kusuru ise Batı karşıtlığı hariç benzerliği olmayan, gayrimütecanis/heterojen bir kitleden oluşması. Çok kutuplu bu yeni dünyada, umumiyetle Suriye Savaşı üzerinden yürütülmekte olan mücadele, zaman zaman farklı cephelerde de kendisini gösteriyor. Bilhassa Batı Bloku ile Rusya arasında restleşmelere şahit oluyoruz. Geçtiğimiz haftalarda Avrupa ülkelerinin Rusya’ya karşı tavır alması ve iki kutbun birbirini tamamen itelemesi, kullanmasını bilirse, en çok Türkiye’ye yarayacak gibi duruyor. Trump’ın Macron’u arayıp Türkiye’yi görüşmesi tesadüf değil…

Son bir kaç yıldır Batı’nın muhtelif operasyonlarına maruz kalan fakat bu operasyonların her birinden daha fazla güçlenerek çıkan Türkiye, Suriye’de sahaya inerek avantaj elde etmiştir. Bugün de ne Batı ne de Rusya-Çin bloku Türkiye’yi kaybetmeyi göze alamaz. Elbette bu durum her istediğimizi yapacakları mânâsına gelmiyor. Ya tavizler verip kaybetmemeye çalışacaklar, yahut da Türkiye’de siyasî birtakım hamleler neticesinde kendilerine kayıtsız-şartsız bağlı kalacak yeni bir idarenin teşekkülü için çaba sarf edecekler.

Böyle bir konjonktürde bu iki kutup arasında güdülecek tutarlı bir denge siyasetiyle yeni dünya düzenini tesis edecek vaziyete kavuşabileceğimiz gibi yüzyıl geriye gidip her şeye baştan başlamak riskiyle de karşı karşıya olduğumuzu asla unutmamalıyız!
Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “Türkiye İçin Ortadoğu’da Tarihî Fırsat: Rusya-Çin Ekseniyle Batı Kampı Arasında Soğuk Savaş” manşetini attık.

Kapak mevzuumuzu Ömer Emre Akcebe, “Tarihî Fırsat” başlıklı yazısında işledi.

Çakal Carlos (S. Muhammed), Venezüella’da ve İslâm coğrafyasındaki hâdiselerden bahsediyor.

Uyduruk suçlamalar yüzünden senelerce mahpusta olan gönüldaşlarımız Cemil Şahin ve Yavuz Arslan tarafından Baran editöryası ve okurlarına mektup geldi. Alâkanıza sunuyoruz... Gazâları mübarek ola...

Bu hafta Gazeteci-Yazar Sevil Nuriyeva ve Yrd. Doç. Dr. Mücahit Gültekin ile bir dizi söyleşi gerçekleştirdik.

Abdullah Kiracı iktisat mevzuuyla alâkalı yazı dizisine “Eşyayı Sitte” başlığıyla devam ediyor.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dünya ve kâinat plânını farklı veçheden ele aldığı Ölüm Odası B-Yedi’nin alt başlığı “Mesih (El-Dil-Kalb)”...

Fahri Özcan, geçtiğimiz haftalarda tartışılan “dinde reform” mevzuuna “Güncellemeye Ne Gerek Var?” başlıklı yazıyla değiniyor.

Osman Temiz, “Asklepios ve Horoz Borcu” başlıklı yazı dizisine devam ediyor.

Gülçin Şenel, “Küçük Beyaz Tavuk” isimli yazısında kültür ve kavramların ehemmiyetine değiniyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle, intikam hissiniz daim olsun!