Selâm ile...

24 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı sistemi yürürlüğe girdi. “Türk tipi başkanlık” olarak da addedilen sistemin nasıl olacağı da seçimlerden bir kaç gün evvel Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir televizyon programında yaptığı açıklamalarla günyüzüne çıkmaya başlamıştı. Bugünlerde ise sistemin detayları üzerine tartışılmakta...

Yeni sistemin şekli billurlaştıkça Üstad Necip Fazıl ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun lif lif örgüleştirdikleri, özlemini duyup mücadelesini verdikleri Başyücelik Modeli’ne benzetildi. Bilhassa Cumhurbaşkanı’nın yetkileri bakımından “Başyüce”, Cumhurbaşkanlığı Kurulları’nın ise “Yüceler Kurultayı”nı tedâi ettirdiği dile getirildi. Haddizatında tamamen yerli ve orijinal tek öneri olması dolayısıyla Başyücelik modelinden yararlanılmadan oluşturulacak bir sistem, bu toprakların ruhuna aykırı bir hüviyetin karşısına yine bu toprakların ruhuna aykırı yeni bir hüviyetin ikamesi çabası olurdu. Bu da ihtilâl rüzgârını arkasına almış millet tarafından asla kabul edilmezdi.

Bundan bir kaç ay evvel bir Amerikan düşünce kuruluşunun Türkiye üzerine yayınladığı bir raporda, “Türkiye’nin Necip Fazıl’ın çizdiği siyasî-sosyolojik çerçeveye doğru ilerlediği ve Tayyip Erdoğan’ın şahsından ziyade, bu dönüşümün Batı için tehlike arzettiği” şeklindeki görüşünü sizlerle paylaşmıştık. 

Ulvî istikamette bir ihtilâl sürecinin yaşandığı ülkemizin, milleti zabturabt altında tutmak üzere tasarlanmış, vesayet sisteminin örtüsü “parlamenter sistem”den kurtulması ve onun yerine küresel mücadele şartlarına daha uyumlu ve halkın taleblerini gerçekleştirme yönünde daha süratli bir sisteme geçmesi, başlı başına müsbet bir gelişmedir. Artık hedef, şeklî arazları giderirken Başyücelik ruhunu sisteme üflemek olmalı... 

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “Cumhurbaşkanlığı Sistemine Başyücelik Ruhu Gerek” manşetini attık. Ömer Emre Akcebe, kapak mevzumuzu işlediği “Kurtuluş Bestesi” başlıklı yazısında, milletimizin kendisini fikir plânında Üstad Necip Fazıl’ın ortaya koyduğu Büyük Doğu dünya görüşüyle ifâde ettiğini belirtirken, devlet ricalinin de bütün İslâm âleminin umudu olacak bestenin icrasında karar kılması gerektiğini söylüyor.

Bu hafta Anayasa profesörü Burhan Kuzu ile cumhurbaşkanlığı sistemi etrafında yukarıda bahsettiklerimiz çerçevesinde bir söyleşi yaptık. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Ak Parti-MHP İttifakı Vesilesiyle” Türkiye’nin sakat milliyetçi anlayışa düşmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor.

Kâzım Albay, “Millî Mücadele-Lozan-Cumhuriyet ve Tek Parti İktidarı” yazı dizisini “Sonuç ve Değerlendirme” başlıklı bölüm ile neticelendiriyor.

Abdullah Kiracı, iktisat üzerine kaleme aldığı yazı dizisinde, para meselesi çevresinde “Din Ölçülerinde İllet-Hikmet Meselesi”nden bahsediyor.

Bahattin Yeşiloğlu, “Gölgeler Etrafında Seçim ve Demokrasi” başlıklı yazısında Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Gölgeler kitabının kendisinde bıraktığı tesirden ve sandık görevlisi olduğu 24 Haziran seçimleri sırasındaki intibalarını anlatıyor.

Fatih Turplu, “Eski Dünya Kamu Düzeni Vesilesiyle Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin Zarureti Üzerine” başlıklı yazısında demokrasi, cumhuriyet, globalleşme gibi mefhumlar çerçevesinde “dünya sistemi”nin içinde bulunduğu çıkmaza işaret ediyor.

Osman Temiz, “Nefs Muhasebemize Dâir Güncel Bir Değerlendirme” başlıklı yazısında devletin Başyücelik’e doğru evrilen bir istikamette mesafe kat ettiğini belirtiyor.

Oğuz Can Şahin, Fransız ressam “Paul Cezanne”nin portresini çiziyor.

Gülçin Şenel, geçtiğimiz hafta ebediyete irtihal eden Fuat Sezgin Hoca hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazısının başlığı: “Fuat Sezgin Hoca’nın Bize Mirası”...

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...