Selâm ile…
Geçtiğimiz hafta, Türkiye’de yaptığı ajanlık faaliyetleri dolayısıyla tutukluluğunun devamına karar verilen Evanjelik papaz Andrew Craig Brunson hakkındaki kararın açıklanmasının ardından ABD’den Türkiye’ye tepki yağmıştı. Papaz Brunson, ikinci bir karar ile sağlık durumu gerekçe gösterilerek ev hapsine alındı. Ancak bu yarı-tahliye Amerikalıları tatmin etmemiş olacak ki, Amerikan senatosu silah sanayiinde Türkiye’ye ambargo uygulanmasına dair bir prensip kararı aldı. Amerikan Başkanı Trump, Türkiye’yi yeni ve ağır ekonomik yaptırımlar uygulamakla tehdit etti. Başkan yardımcısı Mike Pence ile bu tehditler sürdü. Türkiye cephesinden de Amerika’nın bu tavrına yönelik sert reaksiyon gösterildi. ABD’nin sözünden dışına çıkılamayan günlerden, bugünlere gelinmesi son derece olumlu şeylerin yaşandığının isbatçısı. 

Bugüne kadar Türkiye ile ABD arasında yaşanan her hadise, 70 yıllık sözde müttefikliğin koskocaman bir yalandan ibaret olduğunu gösterdi. Silah ambargoları, Türk siyasetçilerinin Amerikan başkanları karşısında ezilip büzülmeleri, Türk askerlerinin dünya kamuoyunun gözleri önünde rezil edilmeleri… Türkiye yönelik yapılan siyasî ve içtimaî mühendislikler, iktisadî ve askerî müdahaleler… Her biri Amerika’nın başının altından çıkan Türkiye’ye ayar verme girişimleri… Türkiye ile ABD arasında yaşanan her münakaşa, bu müttefikliğin düşmanlığı gizleyen bir perde olduğunu göstermeye devam ediyor, sözde müttefiklik yalanı da sürüyor. 

Esasında ABD, Türkiye’yi sadece İslâm dünyasını sömürmek için kafa kolda tutması gereken bir ülke olarak görüyor. Menfaati olmadığı yerde sırtından hançerleyen, menfaatleri söz konusu olduğunda çoluk-çocuk, kadın, ihtiyar demeden insanları katletmekten imtina etmeyen, deccalî dünya düzeninin deccalî devleti ABD, uzunca bir süredir tezgâhladığı şeytanî plânı icra etmeye çalışıyor. Fakat unutulan şu ki, ne ABD eskisi gibi dünyanın tek hâkimi, ne de artık Türkiye ABD’nin kafasına vurup ekmeğini aldığı o ülke!.. 

Toplumun uluslararası hadiselere koymuş olduğu tepki de, şartların değiştiğini, psikolojik hâkimiyetin el değiştirmeye başladığını gösteriyor. Nitekim Brunson meselesinde de Papaz’ın iade edilmemesi hususunda toplumsal bir mutabakat sağlandı. Bu mutabakatın aksine herhangi bir şey gerçekleşirse, bu hem millette bir infiale, hem de Türkiye’nin uluslararası plânda güven kaybetmesine sebeb olur ki, bu da şartlardaki değişime ayak uyduramamak mânâsına gelir. Bu saatten sonra muvazaacı tavırla bir yere varılamayacağı, risk almanın zaruri olduğu aşikâr. Nitekim bu gibi hadiselerde basiretli tavır sergilemek üstünlüğün ele alınmasında son derece etkili olacaktır.

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “Toplumsal Mutabakat Sağlandı: Ajan Papaz İade Edilemez!” manşetini attık. Kapak mevzuumuzu Ömer Emre Akcebe, “Amerikan Trajedisi ve Yahudi Devleti” başlıklı yazısında işlerken Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler ve global siyasetin gidişatına dikkat çekiyor.

Kâzım Albay, “Mustafa Kemal Paşa’nın Şahsiyeti” başlıklı yazısında bugüne kadar hep yüzeysel olarak tartışılan M. Kemal’in karakter analizini yapıyor ve onu, hayatı, düşünce dünyası ve fikirleriyle eleştiriye açıyor.

Bu hafta Prof. Dr. İrfan Gündüz ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Gündüz ile cumhurbaşkanlığı sisteminin yanı sıra son günlerin tartışmalı meselesi olan cemaat-tarikatlar hakkında konuştuk. Söyleşiyi alâkayla okuyacağınızı düşünüyoruz.

Nazif Keskin, “Tüm İnsanlığın Şeref ve Haysiyetini Kurtaran Büyük Mütefekkir” başlıklı yazısı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun insanlık için çok ehemmiyetli bir mihrak şahsiyet olduğundan bahsediyor.

Çakal Carlos (S. Muhammed), “Nikaragua ve Venezüella’nın Direnişi” başlıklı yazısında ABD kıskacındaki Latin Amerika ülkelerinden bahsederken, ayrıca İslâm âleminin iki baş düşmanı Suudlar ve Siyonistlerin işbirliğine dikkat çekiyor.

Malum, son haftaların gündemi, ABD’li papaz Andrew Brunson… Fatih Turplu geçtiğimiz hafta “Papaz’lı Yazı” başlıklı bir makale kaleme almıştı. Bu hafta da kapak mevzumuzla alâkalı olarak “Papaz Savaşlarının Perde Arkası”na değiniyor.
Ercan Çifci, Richard Louv’un kitabı vesilesiyle yazdığı “Doğadaki Son Çocuk Sizin Çocuğunuzdur” başlıklı makalesinde, tabiat ile çocuklar arasındaki münasebete değiniyor.

Osman Temiz, “Eflâtun-u İlâhî” başlıklı yazısının onuncu bölümüyle dergimizde. 

Gülçin Şenel, Kenan Durdu’nun yeni tercüme ettiği “Anna Dostoyevski Hatıraları” isimli kitabtan yola çıkarak, meşhur Rus romancı Fyodor M. Dostoyevski’nin Kumarbaz’ı yazarken tanıştığı stenograf Anna Grigoyevna’dan bahsediyor. Anna Grigoyevna, kocasına derinden bağlı Fyodor Dostoyevski’nin ikinci eşi. 

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle. Allah’a emanet olunuz.