Selâm ile...

Yaklaşık 300 yıl İspanyol sömürgesi olarak kalan Venezüella, bağımsızlığını efsanevi General Simon Bolivar (1783-1830) ve silah arkadaşlarının önderliğinde kazandı; Bolivar, 1821’de Venezüella, Kolombiya, Ekvador ve Panama ile birlikte “Büyük Kolombiya Cumhuriyeti”ni kurdu. “Birleşik Latin Amerika”nın tesisi için çabalayan Bolivar, hayalini gerçekleştiremediği gibi, öldükten sonra birleştirdiği Latinler de dağıldı. Bütün Latin Amerika kıtasında sömürgecilere karşı mücadeleye örnek olup adı ne olursa olsun “Bolivarcı” kimliğini veren Bolivar, bugün Venezüella’nın resmi adında yaşıyor: Bolivarcı Venezüella Cumhuriyeti. Fakat Büyük Kolombiya’nın diğer unsurları emperyalizmin yanında Venezüella’ya karşı saf tutmuş vaziyette...

Soğuk Savaş boyunca ABD’nin müttefiki olan Venezüella’da işler, Hugo Chavez’in iktidara gelmesiyle değişti; ABD-Venezüella ilişkileri farklı bir mecraya yöneldi. ABD, Chavez’i zehirlemek suretiyle öldürdü. Chavez’in ölümünün ardından yerine geçen halefi Maduro’yu iktidardan indirmeye yönelik faaliyetleri senelerdir sürdüren ABD, Ulusal Meclis seçimlerinde muhalefetin üstünlüğü ele geçirmesinin ardından muhalefet lideri Juan Gauido’yu desteklemeye başladı.

Ve bugün “muhalefet lideri” gösterilen Juan Gauido, aslında Venezüella halkının hiç yabancısı olmadığı CIA-Pentagon yapımı bir darbe teşebbüsünün baş aktörü... ABD Maduro’yu deviremeden Gauido’ya kendisini başkan ilan ettirdi. Senelerdir masalını okudukları “uluslararası hukuk”u görmezden gelip, Venezüella’nın ABD’de bulunan hesapları ve İngiltere’de bulunan altınlarını Gauido’ya tahsis ederek; İbda’nın “evrensel ilkeler falan diye bir şey yok, burada hâkim olanın koymuş̧ olduğu kurallar var!” ve “demokrasi diye zorlama” tezlerini bir kez daha haklı çıkardı.

Kapağımızda Venezüella’da yaşananlar çerçevesinde “Antiemperyalist Mücadelenin Venezüella İmtihanı!” dedik. Kapak mevzumuzu “Kıtalar Çapında İhtilâl Başlamıştır” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, Venezüella hadisesi özelinde küresel bir muhasebe yapıyor.

Hiç şüphesiz, Türkiye kamuoyunda siyasî değerlendirmelerde bulunup da Venezüella’yı en iyi bilen kişi yazarımız Çakal Carlos’tur. Bu hafta Venezüella’da yaşanan gelişmeler etrafında Çakal Carlos ile bir röportaj gerçekleştirdik. Carlos (Salim Muhammed), Venezüella’da Suriye’ye benzer bir tezgâhın tertiplendiğini ve ülkenin Suriye gibi yıkıma uğramasından endişe ettiğini söylüyor.

Daha önceki yazılarında ekonomi ile alâkalı değerlendirmeler yapan Yunus Ekşi’nin bu haftaki yazısının başlığı “Selâm Olsun Venezüella Başkanı Maduro’ya!”

Ayasofya’da, 1 Şubat Cuma günü, şahsî bir teşebbüsle çok sayıda kişinin katılması beklenen bir eylem gerçekleştirilecek. Eylemi tertip eden Fatih Tuğra Duruk ile yapmış olduğumuz söyleşiyi dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Kerim Bozdağ, “Sen Karar Ver” başlıklı yazısında Mart ayında gerçekleştirilecek yerel seçimler vesilesiyle Türkiye’nin kamu yönetimini ve memleketimizdeki belediyecilik anlayışını hicvediyor.

Kâzım Albay, “İmân ve Sanat” başlıklı yazısında “İmân ve sanat derin ruhlarda coşkusunu bulur, imân neşesi sanat zevkiyle birleşir.” diyor.
Bahattin Yeşiloğlu, “İçime Doğanlar: Eğitime Dair” başlıklı yazısının üçüncü bölümünde sendika eleştirisinde bulunuyor ve eğitim sendikalarının nasıl bir anlayışla yönetildiğinden bahsediyor.

Osman Temiz, Gal Horozu Rene Descartes üzerinden örgüleştirilen ve gayesine erdirilemeyen ruh ve beden düalizmine dair “Modern Dünyanın Bunalımı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Gülçin Şenel, Batı tarafından yönetilen ve Müslüman kadınları hedef alan “Bir Proje Olarak Başını Açmak”tan bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...