Selâm ile...
Batı medeniyeti, kendini Roma hukukuna istinad etmiş ve Roma nizamı, Yunan aklı ve Hıristiyan ahlâkı ile birlikte bu medeniyeti oluşturan üç temel sac ayağından biri olmuştur; çünkü hukuk, akıl ve inanç geriliminde pıhtılaşma noktaları da diyebileceğimiz tanzim edici kurallar anlamına gelir. Dolayısıyla başka bir medeniyetin hukuk sistemini-kaidelerini taklide yeltenen medeniyetler, bu kuralların onun bünyesine uyup uymaması, o bünyeyi bozup bozmaması ayrı mesele, taklit ettiğinin kültürel, iktisadî ve siyasî üstünlüğünü peşinen kabul etmiş ve kendisini mahkûm etmiş demektir. Bu bakımdan Türkiye Cumhuriyeti’nin kendini Batı’nın hukuk sistemine birebir taklit yoluyla istinad etmesi de Türkiye’nin müstemleke hâline getirildiğinin nişanesidir. Kanun yapıcılık ve icra edicilik makamlarında yer alacak olan hukuk adamları da, bu zihnî temel üzere yetiştirilmiş ve istihdam edilmiştir.

Evet, bizim hukuk ve yargı sistemimizdeki temel problem, taklitçi sistem ve prangaya vurulmuş zihinlerdir. Dolayısıyla düşünmeden ve anlamadan kanun yapanların ve bu kanunları icra edenlerin, bugüne kadar düzenleme yapmak adı altında attığı adımlar hep şekilde kalmıştır. Yargı kadrolarının ve kanun yapıcıların içinde bulundukları hal, bazıları bürokrat olmasa bile, bürokratik kayıtsızlık dediğimiz zihnî sapkınlıktır, marazdır. İçinde bulunulan çevre şartlarına kayıtsız, kimin başına ne geldiğini umursamaz, konformist, adam sendeci kadrolar, başka bir medeniyetin hukuk ve düzen zihniyeti üzerinden “adalet dağıtmaktadırlar.” Neresinden bakarsan elinde kalan ve bugünkü perişanlığımızın zahirdeki en büyük sebebi Türkiye’nin yargı sistemidir. Bütün bunların üstüne “dünyanın en büyük adalet sarayını yaptık” diye övünmek kulağa daha bir garip geliyor.

Geçtiğimiz hafta açıklanan “Yargıda Reform Paketi” de mevzu bahis şekilciliğin ve bürokratik kayıtsızlığın bir ürünü olarak karşımıza çıkmıştır. Nitekim vicdandan yoksun, hakikat kaygısı güdülmeksizin yapılan popülist düzenlemelerden kökten çözüm gerektiren dertlerimize deva olması beklenemez. Tabiî ki bu söylediklerimizden yapılan düzenlemeye kökten ve genellemeci bir tavırla karşı olduğumuz da anlaşılmasın; reformun içindeki doğrulara karşı değiliz, lakin milletimizin ideallerinden zihnen ve vicdanen kopuk kadroların elinde hiç bir reformun sadra şifa olacağına inanmıyoruz. “Adalet her şeyi yerli yerine koymaktır.” Bu reform paketiyle ancak mevcut sistem biraz daha hızlanabilir yahut buna benzer bir kaç müsbet fakat sathî gelişme olabilir. “Allah’ı dünyadan tahliye eden zihniyet”; haklı değil de, güçlü olanın çıkarlarını gözeten bu sistem varolduğu sürece geliştirilen bu gibi stratejiler beyhude olacaktır.

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “Mahkûm Olmadan Önce Mahkûm Eden Şartlar Kalkmadan Hukuk Reformu Olmaz!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “Vicdansızlar Hukuku” başlıklı yazısında işledi.
Bu hafta Diyarbakır Sur Belediyesi eski başkanı Cemal Toptancı ile bir röportaj yaptık. Bu röportajda, Ermeni meselesinden, HDP-PKK’nın bugünkü vaziyetine ve Kürt halkı üzerinden kurgulanan emperyalist projelere kadar bir çok meseleyi konuştuk.

Kerim Bozdağ, Türk olmamalarına rağmen Türkçü düşünce üzerinde büyük tesiri olan “Parvus ve Moize Cohen”den bahsediyor.

Gülçin Şenel, yönetmen Onur Ünlü’nün sosyal paylaşım sitesi Twitter’da yaptığı bir paylaşım vesilesiyle “Yerli ve Milliler Birer Birer Dökülürken” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Nazif Keskin, “Kadınların Modern Köleye Dönüştürülmesi” başlıklı yazısında feminizm vasıtasıyla kadının istismar edilerek tüketim aracı hâline getirilmesini ele alıyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), ABD’nin yürüttüğü global savaşa ve bu çerçevede Meksika’ya uygulamaya başladığı ek gümrük vergisine temas ediyor.

Oğuz Can Şahin, Stefan Zweig'ın "Korku" isimli eserinden bahsediyor.

Osman Temiz’in “Ümit ve Korku Ekseninde Berzahtan Taşan Mânâ: Ahid Sandığı veya Tabut-u Sekîne” başlıklı yazısı dördüncü bölümü ile devam ediyor. 

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...