Selam ile...
15 Temmuz darbe teşebbüsünün ardından 16 Nisan 2017’de gerçekleştirilen referandum ile Türkiye’de Parlamenter Sistem dönemi sona erdi ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi millet tarafından kabul edildi. 15 Temmuz’da gövdesini tanklara siper eden Müslüman Anadolu halkı, Kemalist rejimle ve onun gayrimeşru çocuklarıyla hesaplaşması için Recep Tayyip Erdoğan’a tam yetki verdi ve 24 Haziran 2018’de onu yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı seçti.
 
Sistemin değişmesinin ardından, sistemle alâkalı olarak verilen vaadler maalesef yerine getirilmedi, değişen sistem işletilemedi. Yeni sistemde politika yapımının mutfağı olarak Cumhurbaşkanlığı kurullarının aktif olarak çalışması öngörülüyordu; yapılamadı. Sadece icracı olması düşünülen bakanlar tıpkı parlamenter sistemdeki gibi çalışmaya devam etti. En kötü sistemin sistemsizlikten iyi olmasına mukabil öngörülen sistemin işletilmemesi bir sistemsizlik ortaya çıkardı ki, bu da bütün yükün tek adamın omuzlarına binmesine sebep oldu.
 
AK Parti hem kendi teşkilatlarında hem de kabinede Erdoğan’ın ittirmesi olmadan iş yapamaz hâle geldi. Halbuki sistem işletilse ve liyakat sahibi insanlardan müteşekkil kurullar vasıtasıyla oto-kontrol mekanizması hayata geçirilse zatü’l hareke bir şekilde yürüyen devlet mekanizması ortaya çıkacaktı. Ardından ise asıl meseleye, bu sistemin ne için inşa edildiğini izah etmeye gelinecekti ki; daha şeklî problemler çözülemediği için işin ruhuna dair söz dahi söylenemiyor.
 
Görüyoruz ki; Cumhuriyet tarihinde bir ilki gerçekleştirerek Müslüman Anadolu halkının sunduğu sonsuz kredi ile sistemi değiştirme başarısını gösteren parti dahi parlamenter sistemin psikolojisinden ve Kemalist rejimin dayatmalarından kurtulamıyor, kurtulmak yönünde dirayet gösteremiyor. Bu durum halk nezdinde ise aksi sedasını son derece sert bir şekilde buluyor; Müslüman Anadolu halkı “Yetki istediniz verdik, bizim istediğimizi yapmıyorsunuz!” diye isyan ediyor.
 
Biz de bu sayımızda, “Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin Sorunu: İşletilememesi” diyerek bu meseleyi manşetimize taşıdık.
 
Kapak mevzumuzu “Arabesk Siyasetin Sonu” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, Türkiye’deki aktüel siyasetin serencamından bahsederken Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin işletilmemesi hususunda birtakım tespitlerde bulunuyor.
 
Kerim Bozdağ, “Üçüncü Yılında 15 Temmuz” başlıklı yazısında, FETÖ ile mücadeleye ve bir taraftan da FETÖ ile Kemalizm’in ilişkisine değiniyor.
 
Bu sayımızın orta sayfasında 15 Temmuz’un üçüncü sene-i devriyesi vesilesiyle Atatürk Havalimanı’nda yapılan program ve program esnasında halkla yapmış olduğumuz röportajlar bulunuyor.
 
Çakal Carlos (S. Muhammed) “Fransa, Bastille Günü ve İnsan Hakları”ndan bahsediyor.
Kâzım Albay, “Özümsenmiş Bilgi: İrfan” başlıklı yazısında “aklın putlaştırılmasını ve akılüstü kaynakların inkâr edilmesini” tenkit ederek, selim akla vurgu yapıyor.
 
Sevil Nuriyeva dergimize verdiği röportajda S-400, Türkiye-Rusya ilişkileri, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki gerilimleri Baran okurları için değerlendiriyor.
 
Bahattin Yeşiloğlu ise “Eğitime Dair” başlıklı yazısının altıncı bölümü sizlerle...
 
Said Alpsoy ile “Lozan, Tek Parti dönemi ve Türkiye’deki arşivlerin akıbeti” üzerine yaptığımız söyleşiyi Lozan Anlaşması’nın sene-i devriyesi vesilesiyle yayınlıyoruz.
 
Osman Temiz ise bu sayımızda “-Abdülhakîm Koltuğu- Sembolü Çerçevesinde” başlıklı yazısının üçüncü bölümünü kaleme aldı.
 
Ayrıca dergimizde, sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Nice sayılarda görüşmek dileğiyle Allah’a emanet olunuz...