Selâm ile…
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan iki kutuplu dünya düzeninin temel unsurlarından biri “nükleer silahlanma” yarışıydı. ABD ve SSCB arasında devam eden rekabete zamanla BM’nin daimî üyeleri olan diğer devletler ve İsrail de dahil oldu. Soğuk Savaş’ın sonlarına doğru gelinirken, devletler nükleer silah kapasitelerini bir hayli artırmış, küçük çaplarla büyük tahribatlara yol açabilecek silah teknolojisine erişmişti.
 
Sovyetler’in çökeceğinin anlaşılmasının ardından, nükleer silahların diğer ülkelerin de eline geçmesini engellemek adına birtakım “nükleer silahsızlanma” anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalar imzalanırken de sözde çevrecilik ve insan haklarından dem vuruldu. Devletler ellerindeki nükleer silahları imha edeceğinin sözünü verdi. Buna mukabil sisteme hâkim vaziyette olan devletler, sadece miadı dolmuş silahlarını imha edip, onların yerine daha ileri teknolojiyle üretilmiş olanlarını koydu. Nükleer silahlar, kendisini dünyanın jandarması olarak görenlerin jandarmalığını tescilleyen, kabadayılık yapabilmesine yol veren bir unsur olarak dünya düzeninin merkezine yerleşti. Tabiî ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) isimli “Domuzlar Diktatöryası”nın melun beşlisi, kabadayı çetesinin hasrı altında.
 
Bu süreçte kim “Nükleer silah üreteceğim!” dese, karşısında kapitalist-emperyalist düzenin sözde çevrecilerini, insan hakları savunucularını ve kan emici ceberrut devletlerini gördü.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye’nin de nükleer silah üretmek için çalışmalara başladığını söylemesinin ardından, yukarıdaki paragrafta bahsettiğimiz mezkur kapitalist-emperyalist devletlerin ve ayakçılarının sesi tehdidkâr bir şekilde yükselmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dünya beşten büyüktür” diyerek, sömürü düzeninin siyasî karar alma merci konumundaki BMGK’yı eleştirmesinin ardından, bu sefer de Türkiye’nin nükleer silah üretmek için çalışmalara başladığını söyleyerek, dünya düzeninin tekerine bir kez daha çomak soktu. Erdoğan Batı’ya meydan okurken, Türkiye’de başta Cumhurbaşkanlığı danışmanları olmak üzere medya mensupları, araştırma kuruluşları ve sözde aydınlar, Erdoğan’ın bu açıklamasına hiç esmedi. Erdoğan’a inanmadıkları için mi, suya sabuna dokunmak istemedikleri için mi, yoksa mamadan başka bir dertleri olmadığı için mi; Allahualem…
 
Türkiye’deki sözde kanaat önderlerinin görmezden geldiği bu ehemmiyetli mevzuyu kapağımıza taşırken, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Adalet Mutlak’a Konferansı’nda söylemiş olduğu, “Evrensel ilkeler palavrasını bir tarafa bırakalım…” ifadesini sizlerle paylaşıyor, sözde çevrecilerin Türkiye’nin nükleer silah üretme çalışmaları yaptığını duyunca zıplamasına mukabil İsrail’deki yüz nükleer silahı görmezden geldiklerini de hatırlatıyoruz!
 
Kapak mevzumuzu “Dünya Düzeninin Çıpası Nükleer Silahlar” başlıklı yazısında değerlendiren Ömer Emre Akcebe, Türkiye’nin NATO’ya güvenmemesi gerektiğini belirtirken, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun nükleer silahlanmaya bakışına da değiniyor.
 
Ayrıca dergimizin orta sayfasında, ülkelerin mevcut nükleer silahları ile alâkalı bir çalışma bulabileceksiniz.
 
Çakal Carlos (S. Muhammed), Türkiye’nin ABD ile ortak devriye atmasının hata olduğundan bahsediyor.
 
İbrahim Haceviç “Yargıtay Hangi Çetenin Elinde - Mirzabeyoğlu’nu Mahkûm Edenler Hangi Çeteden?” başlıklı yazısında, 655. sayımızda yayınlanan bir yazıya atıfta bulunarak resmî makamlara birtakım sorular yöneltiyor.
 
Malûm, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, yeniden yargılama talebinin kabulü ile tahliye edildikten sonra iade-i mahkeme neticesinde beraat etmişti. Dava savcısının dosyayı Yargıtay’a taşımasının ardından, dosya üç senedir Yargıtay’da bekletiliyordu. Salih Mirzabeyoğlu davasında karar, geçtiğimiz hafta kesinleşti. Biz de bu mesele ile alâkalı olarak, bu kararın alınmasında büyük çaba sarf eden Avukat Hamza Uçan ile bir röportaj yaptık.
 
Kerim Bozdağ “Put Adam (İngiliz Sarması Amerikan Dolması)” başlıklı yazısında Kemalist devrimleri eleştirirken, İnsanımızın ve insanlığın tek kurtuluş yolunu gösteren tek hareketin İBDA hareketi olduğunu ifade ediyor.
 
Bahattin Yeşiloğlu, “Dava Taşıyıcısı Gençlik” başlıklı yazısında gençlere, “Gelin her şeyi yeniden keşfedercesine hazinemize eğilmeye.” diyor.
 
Osman Temiz ise bu hafta “Empirizm/Tecrübelik Üzerine” başlıklı yazısının üçüncü bölümünü kaleme aldı.
 
Ayrıca dergimizde sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…
 
Allah’a emanet olun…