Selam ile…
Aile, toplumun temel yapı taşıdır ve aile ile toplumun sıhhati birbiri ile doğru orantılıdır. Bugün global mânâda yaşanan sosyal problemlerin ekserisinin temelinde aile müessesesinde yaşanan tahribat yatmaktadır. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunun farkında olacak ki; geçtiğimiz günlerde ailenin ehemmiyetinden bahseden bir konuşma yaptı ve Batı medeniyetinin, aile müessesesini yok ettiği için çöküşte olduğunu, Türkiye’nin de bu tehditle karşı karşıya olduğunu söyledi. 

Sorunların çözümü noktasında omuzlarında büyük bir yük bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, her fırsatta “aile müessesesinin ehemmiyeti”, “dindar gençlik” ve “üç çocuk” meselelerini dillendirmesine mukabil başında bulunduğu iktidar bu mevzuların altını dolduramamıştır. Adı ve kimlikleri değişse de devleti ve milleti idare ile yükümlü olanlar yine Batıcı zihniyette kişiler olmuş, memleketin Müslüman evlatlarını Batı endeksli tesirlerin eline bırakılmıştır.

Bu hususta ifsadın en büyüğü de Cumhurbaşkanı’nın yakın çevresi tarafından yapılmaktadır. Siyasî iradeden nemalanma kaygısı güden zümreler ile düşman cepheye karşı iktidarın zayıflıklarını dile getirmekten imtina edenler sırf bu sebepten içtimaî yıkıma sessiz kalmaktadır. Dış politikada atılan başarılı adımlar içtimaî politikalarda yerini hezeyana bırakmaktadır. Başta siyasîler olmak üzere toplumun aklı başında her ferdî bu fecaat tablosu karşısında nefs muhasebesine girişmek zorundadır!

Bu mevzuyu kapağımıza taşıdık ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “aile” ve “gençlik” meseleleri etrafında söylemiş olduğu bazı sözleri belirterek “Bu Sözlerin İstanbul Sözleşmesine Ters Olduğunun Farkında mısınız?” manşetini attık. 

Kapak mevzumuzu “Hazret-i Ömer’i Önce Aynada Aramak” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, gençlerin ahırdan bozma üniversitelerde bir bilinmeze terk edildiğinden bahsederken Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın politikalarını da tenkit ediyor. Akcebe ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri çerçevesinde temizliğe yakın çevresinden başlaması gerektiğini ihtar ediyor.

Kâzım Albay “Tekâmül Durursa Tereddî Başlar”  başlıklı yazısında “Barış dönemlerinde bile tetikte durmak icap eder. Zira düşmanına hiçbir zaman güvenemezsin. İç düşman (nefsimiz) için de aynı şey söz konusudur, nefs tezkiyesi ömür boyu sürecek bir büyük cihaddır. Son sözümüz ön sözümüz olsun, tekâmül edemeyen, tereddî eder!” diyor.

Sosyolog Erol Erdoğan ile yapmış olduğumuz mülakatta Müslüman Anadolu halkında zaman içinde sirayet eden modernizm, sekülerizm ve kapitalizmi, gençlerin ahvalini ve Türkiye’deki aydınların durumunu konuştuk.

Araştırmacı Yazar Lütfi Bergen ile yapmış olduğumuz mülakatta ise, İstanbul Sözleşmesi etrafında aile, gençlik, toplum, muhafazakârlık, ahlâk, hukuk ve evlilik gibi konuları konuştuk. 

Bu sayımızın orta sayfasında, Kasım Süleymanî’nin öldürülmesinden ve ABD-İran arasındaki gerginliğin artmasından sonra yaşanan ehemmiyetli hâdiseleri bulabileceksiniz.

Çakal Carlos (S. Muhammed), İran’ın paronayak bir şekilde Ukrayna uçağını Amerikan füzesi zannederek vurmasından bahsediyor.

İbrahim Tatlı, “Anti(!) Emperyalist İran” başlıklı yazısında, İran’ın bir taraftan İsrail ve ABD’ye karşı sahte tehditler savururken diğer yandan bu iki devletle olan bağlarından bahsediyor ve İran meselesinde asıl tartışılması gereken konunun ne olduğunu izah ediyor. 

Kerim Bozdağ, “Amerika-Türkiye-İran” başlıklı yazısında “Bize göre Amerikan ordusuna vurulacak her darbe, insanlığın kurtuluşuna doğru atılmış bir adımdır.” diyor.

T. Duman, “Geyik Hikâyesi” başlıklı yazısında, bizim İslâm sancağını taşımakla yükümlü bir millet olduğumuzdan ve dünyanın, hakkı gasp edilen tüm canlıların hakkı ile birlikte kendi haklarımızı da almamamızı beklediğinin altını çiziyor.

Sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz. 

Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun…