Selam ile…
İnsan münasebetlerinin makro plândaki yansıması olan uluslararası ilişkilerde barış dönemleri ne yazık ki ara dönemlerdir. Bir hegemonik gücün ortaya çıkıp, sisteme hâkim olup ele alamadığı süreçler ise savaş dönemleridir. Esasında barış dönemi olarak nitelenen devreler, hiç bir devletin hâkim kudrete meydan okumayı göze alamamasından doğmaktadır. Yani bu süreçlerde askerî güç birincil unsurdur; fakat yanında yumuşak güç unsurları da ehemmiyet arz eder. Hegemonik gücün zayıfladığı süreçler ise yumuşak güç unsurlarının işlerliğini kaybetmeye başladığı, askerî gücün tek güç unsuru hâlini aldığı anlardır.

Bugün son hegemonik güç olan ABD’nin zayıfladığı, izolasyonist bir politikaya dönmeye çalıştığı ve bu çerçevede uluslararası güç paylaşımına gittiği bir dönemi yaşıyoruz. Dolayısıyla askerî güç daha da ön plâna çıkıyor. Askerî gücün seviyesi de sadece silah kapasitesi, teknolojisi, asker sayısı gibi maddî unsurlarla ölçülemiyor. Askerî unsurların ne uğrunda savaştığına dair inancından psikolojik vaziyetine kadar her şey askerî gücün seviyesinde etkili oluyor. Bunları söylememizin sebebi, bundan evvel defalarca dile getirdiğimiz, geç kalan İdlib operasyonunun artık başlamış olması... 

Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İdlib’e askerî müdahale sinyali vermesinin ardından İdlib’in Serakib ilçesine doğru yola çıkan TSK konvoyunun geçişi esnasında, Esed rejimi güçlerinin saldırısı netice-sinde sekiz askerimiz şehid oldu. Bunun üzerine Türk askeri ve SMO mensupları Rusya-İran-Esad konsorsiyumunun unsurlarına karşı birçok bölgede karşılık vermeye başladı. Türkiye’nin bu saatten sonra yapması gereken şey daha önceki operasyonlarda olduğu gibi “dur” denildiğinde değil, hedeflerine ulaştığında durması olmalıdır. Geçtiğimiz hafta dile getirdiğimiz üzere, Türkiye’nin sert kararlar almaktan imtina ettiği her dakika, karşımızdakilerin cesaret kazanacağı aşikâr...

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirdik ve “İdlip’te Sıcak Çatışmalar Başladı Allah Ordumuzu Muzaffer Kılsın” manşetini attık.

Kapak mevzumuzu “Rusya İdlib’te Sekiz Askerimizi Şehid Etti” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, Suriye meselesini çeşitli veçhelerden ele alırken, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekâtı’nın kapsamını Batı’da İdlib’e, Doğu’da Irak’a doğru genişleterek sürdürmesi ve derinleştirmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Ayrıca Suriye’de huzurun tesisi için Esad’ın mutlaka ortadan kaldırılması gerektiğini belirtiyor.

Yine kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Araştırmacı-Yazar Semir Hafiz ile yapmış olduğumuz mülakatta, İdlib’te TSK’ya yapılan son saldırı, “Adana Anlaşması” ve Türkiye’nin yapması gerekenler çerçevesinde Suriye mese-lesini konuştuk.
***
Geride bıraktığımız haftanın bir diğer önemli meselesi ise ABD Başkanı Donald Trump ve işgalci İsrail’in başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, “Yüzyılın Anlaşması” ismini verdikleri, “Filistin’i haritadan silme plânını” açıklamalarıydı. Plânda Kudüs’ün tamamı İsrail “devleti”nin başkenti olarak tanınırken, Filistinlilere de ekonomik destek karşılığında topraklarından vazgeçmeleri dayatılıyor. 

Plânın dünya kamuoyuna duyurulmasının ardından ABD ve İsrail’e yönelik tepkiler hızla yayılmaya başladı; fakat her zaman olduğu gibi bu tepkiler kınamadan öteye gidemedi. Suud-BAE-Mısır üçlüsü ABD ve İsrail’in kuyrukçuluğunu yapar, varlığını Anti Amerikancılık ve Anti Siyonizm üzerine bina eden İran anlaşmayı bir açıklama ile geçiştirirken, Arap Birliği ve “İslâm İşbirliği Teşkilatı” plâna dair yalnızca “reddediyoruz” ifadelerini kullandı. Kapağımızda bu meseleye de temas ederek “Yüzyılın Turnusol Kâğıdı” manşetini attık. Dergimizin orta sayfasında bu minvalde kısa bir değerlendirme ile anlaşmaya dair yapılan açıklamalara yer verdik.

Gazeteci-Yazar Mustafa Özcan ile yapmış olduğumuz mülakatta ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Baş-bakanı Binyamin Netanyahu’nun açıklamış olduğu “Yüzyılın Anlaşması” isimli turnusol kâğıdını konuştuk.

Kudüslü araştırmacı olan ve Kudüs’te bulunan yazarımız Musa Hicazî “Yüzyılın Anlaşması’na Dair” başlıklı yazısında Filistin meselesinin dününe ve bugününe değiniyor.

Çakal Carlos (S. Muhammed) bu haftaki yazsında korona virüsünden ve Venezüella ile Kolombiya arasındaki gerilimden bahsediyor.

Oğuz Can Şahin “Absürt Tiyatronun Absürt Figürü” başlıklı yazısında absürt tiyatronun öncü isimlerinden Eugene Ionesco ve ABD’nin kırk beşinci başkanı Donald Trump’tan bahsediyor.
Salim Hacıhasanoğlu “Yeni Türkiye Bu muydu?” başlıklı yazısının ikinci bölümünde muhtelif meseleler etrafında 5816 sayılı M. Kemal’i koruma kanunun aslında Kemalistleri koruma kanunu olduğunu belirtiyor.
Ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz. 
Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle… 
Allah’a emanet olun…