Selâm ile...
Geride bıraktığımız Mayıs ayında ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in devreye girmesi ile İstanbul’da yapılan bir takım görüşmeler çerçevesinde Barzanî tarafından desteklenen ENKS bir kez daha SDG ile masaya oturmaya teşvik edildi. Haseke’deki Amerikan üssünde başlayan görüşmelerin, Fransa ve Rusya’nın da destek olmasıyla birinci safhası tamamlanmış oldu. Suriye’deki Kürtleri bir araya getirmeyi ve bu sayede de Türkiye’nin güney sınırına Kürt Devleti kurma maksadına matuf şekilde yapılan görüşmelerin bundan sonra da devam edeceği kesinleşmiş gibi görünüyor. 
 
Buna karşılık olarak Türkiye, bölgede bir terör koridoruna izin vermeyeceğinin altını kalın çizgilerle çizmeye devam ediyor. 
 
Amerika, Fransa ve Rusya, bölgedeki Kürtlerle hiçbir müşterek paydası olmamasına rağmen münasebetlerini geliştirip, Türkiye’ye karşı kullanmak üzere devlet olmaları için yol verirken, tarih boyunca bir arada yaşadığımız, İslâm müşterek paydasında “bir” olduğumuz Kürtleri kazanmak, onları kuyrukçu vaziyetine düşmekten kurtarmak ve Anadolu’nun siyasî birliğinin tesis edilmesini sağlamak noktasında ise Türkiye bir türlü adım atamıyor. 
 
Geçmişte Çözüm Süreci başlatılmış ve bunun sonunda Amerikan istihbaratının bölgede faaliyet gösteren FETÖ ve PKK isimli yapıları tarafından bu süreç bir iç savaşa evrilmesine ramak kalmıştı. Akabinde bu tehlike güç kullanmak suretiyle sona erdirilirken Türkiye’nin PKK’dan ziyade bölgedeki Kürtleri muhatab kabul edip, İslâm müşterek paydasında buluşmak üzere çok daha kapsamlı, hatta rejim planında muhtelif düzenlemeler ihtiva eden bir siyaset belirlemesi ve bu siyaseti işleterek Anadolu’nun siyasî birliğinin ayrılmaz parçası olan Kürtleri yeniden kazanması zarureti kendisini dayatmaktadır. 
 
Türkiye bir taraftan başta Libya ve Suriye olmak üzere Lozan’ın dışına çıkıp İslâm âlemiyle alâkadar olur, Katar vesâir ülkelerde askerî üsler kurarken; öte yandan kavim taassubu üzerine inşa edilmiş ulusalcı-kemalist bir rejimle yoluna devam etmektedir. Tenakuz içeren bu vaziyet tabiî olarak Türkiye’yi dış politika dahil her sahada çelmelemektedir. Her şeyden evvel “Türkiye’nin tarihî misyonunu” icra etmesinin önündeki bu engelin ortadan kaldırılması gerekmektedir. İslâm’ı merkeze almak suretiyle inşa edilecek yeni bir rejim ile Türkiye’nin İslâm âleminin geri kalanına ulaşmasında anahtar konumunda bulan Kürt meselesi de Türk meselesiyle birlikte çözülecek; bunun neticesi ise topyekûn insanlığın kurtuluşu mânâsına gelecektir.
 
Kapağımızda bu çerçevede “Sadece İslâm Âleminin Değil Dünyanın Kurtuluş Reçetesi İslâm Birliği” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Anadolu ve İslâm Âleminin Siyasî Birliğinin Kilidi: Kürt Meselesi” başlıklı yazısında işledi. 
 
Kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Suriye’de SDG ile ENKS arasında gerçekleştirilen görüşmeleri ve bölgede bunun dışında neler yaşandığı Gazeteci Yazar Yılmaz Bilgen’e sorduk. Bu röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz. 
 
İmkânder Başkanı Murat Özer ile Türkiye’nin Libya politikasını ve son günlerde tekrar gündeme Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması meselesini konuştuk.
 
Faruk Hanedar, “Batı Kendi Tarihini Söküp Nehre Attı” başlıklı yazısında ABD’de başlayıp Batı ülkelerine yayılan protestoları ve İngiltere’deki protestolar sırasında Edward Colston heykelinin göstericiler tarafından sökülüp nehre atılmasını ele aldı.
 
Oğuz Can Şahin, “George Floyd, Kalief Browder, Kırmızı ve Siyah” başlıklı yazısında ABD’de zencilere yapılan zulümlerden bir kesit paylaşıyor.
 
Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Koronavirüs Manipülasyonları” başlıklı yazısında ilaç şirketlerinin salgın sürecindeki tutumuna değinirken, ayrıca Venezüella’nın içinde bulunduğu vaziyete de temas ediyor ve Venezüella’da iç savaşa zemin hazırlandığından bahsediyor.
 
Kâzım Albay, “Ehl-i Hadis ve Ehl-i Rey Ekolleri”nin birlikteliğinden ve arasındaki farklılıklardan bahsediyor.
Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
 
Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...
 
Allah’a emanet olun...