Selâm ile...

Müslümanların kâfir ile beraber en büyük düşmanı münafık. Belki de içeriden zannedilmesi sebebiyle her zaman kâfirden daha tehlikeli bir düşman olmuştur. Küfür ile ittifak kurmaya her daim açık, Müslümanları sırtından hançerlemeye her an namzet olan münafık tiplemesinden İslâm dünyası çok çekti. Bu tipleme, kâh kazanılan savaş ertesi öz değerlerini efendilerine peşkeş çekenlerde, kâh savaşın içindeyken ruhunu düşmana teslim edenlerde tecessüm etti. Bilhassa Devlet-i Aliyye'nin ardından İslâm dünyasındaki tüm devlet idareleri bu tiplemeye teslim edilirken, emperyalistlerin çıkardığı çizmeleri giyenler silahların namlularını kendi insanına döndürmekten de imtina etmedi.

Türkiye de yıllarca bu işbirlikçi hâinler eliyle yönetilirken Siyonist-emperyalistlerin Türkiye merkez olmak üzere, İslâm dünyasını rahatça idare etmeyi sürdürmek üzere kurguladığı ılımlı İslâm projesi, 15 Temmuz gecesi Anadolu'da akamete uğradı. İslâm'ı ifsad ve Müslümanların parya statüsünün devamı maksadı taşıyan plânda Türkiye'nin oynaması hesaplanan rol, her dâim yedekte tutulan Suudi Arabistan-Mısır-BAE üçlüsüne devredildi. Kurulan konsorsiyum “küre koalisyonu” olarak deklare edildi. O tarih itibariyle bu devletler siyasî-askerî olarak Türkiye'ye karşı yeniden kurgulandı. Son bir kaç senedir, bu üç ülke tarihinde yapmadığı kadar silah ithalatı yaptı. Hususiyetle Mısır'ın gayrimeşru idaresi, daha çıkarmadığı doğalgazına ipotek koydurup halkının varlığını emperyalistlere peşkeş çekmek suretiyle milyarlarca euroluk silah aldı. Bu meseleyi dergimiz sayfalarında müteaddit kere işledik ve bu ticaretin ileride bu ülkeleri Türkiye'ye karşı ayakta tutabilmek için yapıldığını belirttik.

Hülasası; Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun deyişiyle “tarih Türkiye'yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorlarken” Kemalist rejim gömleğini yırtıp tam bağımsızlığına kavuşmaya çalışan Türkiye'nin karşısına da son bir kaç senedir sürekli bu devletler çıkıyor.

Arkasına İsrail ve ABD'yi alan, yerine göre Rusya'nın yerine göre Fransa'nın kucağına oturan Suudi Arabistan-Mısır-BAE üçlüsü, bugün Irak'ta, Suriye'de, Katar'da, Libya'da; yani sınırları dışına taşarak tabiî hinterlandı olan coğrafyalara açıldığı her alanda Türkiye'nin karşısına çıkıyor. Siyonist-emperyalistlerin tetikçiliğini yapıyor. Cemiyeti Müslüman tepesi ise münafık-kâfir olan bu devletlerin silahlandırılmasının da pek kıymeti harbiyesi yok esasında... Zira bu hafta Mısır'ın Libya üzerinden Türkiye'yi tehdit ederken fotoğraflarını sergilediği tanklar ve diğer askerî envanter bizim gözümüzde sadece elde edilmesi muhtemel savaş ganimetidir.

Arkasında Müslüman halkın desteği olmayan, vasfı Müslüman halka silah doğrultmaktan ibaret ordu gücüyle ayakta kalmaya çalışan, emperyalist kuyrukçuluğu ile malül tüm rejimlerin miadı artık dolmuştur.

Kapağımızda Suudi Arabistan-Mısır-BAE merkezde olmak suretiyle bu meseleyi değerlendirirken “Gövdesi Müslüman Tepesi Kâfir Ülkeler” manşetini attık ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun Aydınlık Savaşçıları-Moro Destanı eserindeki şu dizeleri paylaştık:

“uşaklık eskimedi eskimesine

kölelik eskimedi eskimesine

“aşkta”, “bağlılıkta”, “yiğitlikte”…

sürüyor; sürecek zaman sahnesinde

iyi ve kötünün başlayan savaşı

ve zafer mutlak iyinin

bu dünya ve ötesinde...”

Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “Şifre Çözülüyor” başlıklı yazısında işledi. Ayrıca Mısır’ın Suudi Arabistan ve BAE kışkırtması ile Türkiye’yi Libya üzerinden tehdit etmesini Murat Akan’a sorduk.

Bu haftanın ehemmiyetli meselelerinden birisi de barolarla alâkalı düzenleme çerçevesinde yaşanan tartışmalar. Sinami Orhan, “Erdoğan'ı Engelleyenler” başlıklı yazısında bu meseleyi ele alırken, bugüne kadar Müslüman Anadolu halkının değerlerine düşman zümrelerin hâkimiyetinde bulunan baroların, bu zümrelerin elinden nasıl kurtarılacağına dair bir teklifte bulunuyor. Yine aynı mevzu ile alâkalı olarak Av. Hamza Uçak ile yapmış olduğumuz söyleşiyi de dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Emekli Van Müftüsü Nimetullah Arvas Hoca ile Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri hakkında bir röportaj yaptık. Bu röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Kâzım Albay, “Yeni İlm-i Kelâm Hareketi ve Önemli Temsilcileri”ni ele aldığı yazısında yeni ilm-i kelâm tanımlamasının “yeni bir kelâm ilmi” olarak değil de bir dönem olarak anlaşılması gerektiğini ifade ediyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Fransa'da Hukuk Skandalları” başlıklı yazısında öncelikle koronavirüs çerçevesinde Avrupa'da yazılanları anlatırken akabinde Fransa devletinin türlü hukuksuzluklara maruz bıraktığı Lübnanlı militan Georges İbrahim Abdullah'tan bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun!