Selam ile...

Bu hafta, başını FETÖ’cülerin çektiği Batıcıların, memleketimizi bir elli yıl daha müstemleke olarak tutmak adına, efendilerinin planlarını icraya giriştiği 15 Temmuz darbe teşebbüsünün dördüncü sene-i devriyesi. O gece, 16 Temmuz sabahı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı tanımlamayla “imanlı çılgın Türkler”, Amerikan menşeili darbe teşebbüsünü tankların üzerine canları pahasına çıkarak püskürttü. “Bu memleket bizim ve artık burada istediğiniz gibi at koşturamayacaksınız!” mesajını tüm emperyalistlere veren, bir gecede topyekûn gazi olmak şerefine nail olan, davasını şehid kanlarıyla bereketlendiren kahraman Müslüman Anadolu ahalisi sokakta bir iktidar kurdu ve o iktidarı aylarca meydanlarda nöbet tutmak suretiyle muhafaza etti. Anadolu’da yaşanan ihtilâl sürecinde önemli bir kilometre taşını döşedikten sonra, bu kazanımı inkılâplarla taçlandırması için yine kendi seçtiği idarecilere gücü devretti.

15 Temmuz sonrası geçen dört senelik süreye baktığımızda yaşanan birçok müsbet gelişmeye mukabil Batıcıların hâkim olduğu, Müslümanların taleplerinin göz ardı edildiği ve hatta Müslümanların ezildiği “eski Türkiye”ye ait bir takım alışkanlıkların hâlâ ortadan kaldırılamadığı görülüyor.

Türkiye, 15 Temmuz’un hemen akabinde, o gecenin vermiş olduğu özgüvenle dışa doğru açılmaya başladı. Suriye, Irak, Katar, Somali derken bugün tüm dünyanın dikkatlerinin üzerinde olduğu Libya’da, Rusya-Fransa-Suudi Arabistan-BAE-Mısır eksenine karşı tek başına menfaatlerini muhafaza edebilir bir vaziyete geldi. Yüzyıldır uluslararası politikada masaya dahi oturtulmayan Türkiye, masaya bilek gücüyle oturmasını bildi.

Dış politikada son derece müsbet atılımlar yapılırken içeride de bir takım değişikliklere gidildi. Hiç şüphesiz bu değişikliklerin en ehemmiyetlisi Cumhurbaşkanlığı Sisteminin, hantal parlamenter sistemin yerine ikâme edilmesiydi; ki dış operasyonlarda bunun semereleri alındı. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi eski Türkiye’den tevarüs eden bir takım alışkanlıklar hâlâ terkedilemedi. İdare şekli değiştirilirken ona bu toprakların öz değerleriyle barışık bir ruh üflenemedi, Kemalist rejim gömleği bir türlü yırtılıp atılamadı. Batı’nın kurduğu statükoyu ayakta tutan müesseseler ve kadrolar tam anlamıyla ortadan kaldırılamadı. Temennimiz bunun bir an evvel yapılması. Çünkü Kemalist bir rejimin, başta Müslümanlar olmak üzere dünyanın geri kalanına teklif edebileceği hiçbir şey yok. Dolayısıyla bu adımın atılmadığı her an kayıp; bugün başarı olarak addettiğimiz dış operasyonlar ise âkim kalmaya mahkûmdur.

Bu hafta Danıştay’da görüşülen Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması meselesi vesilesiyle belirtelim ki; Türkiye’nin Kemalist rejim gömleğini yırtarak yerine, tüm dünyaya yeni bir nizam teklif edici küllî bir anlayıştan zuhur eden idare ruhunu ikâme etmesi adına Ayasofya’nın açılması da 15 Temmuz’a paralel bir mânâ ihtiva etmektedir.

15 Temmuz’un sene-i devriyesi vesilesiyle kapağımızda “Batıya ve Batıcılara Karşı Egemenlik ve Bağımsızlık Mücadelesi 15 TEMMUZ” manşetini attık ve şehidlerimizin isimlerini kapağımıza taşıdık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “15 Temmuz ile Ayasofya Anadolu’nun Aynı Soydan Meseleleridir” başlıklı yazısında işledi.

Akademisyen Barış Adıbelli, Türkiye’nin 15 Temmuz’dan bu yana izlediği dış politikaya dair yorumlarını bizlerle paylaştı.

AK Parti Milletvekili Hulusi Şentürk, Baran okurları için, 15 Temmuz 2016 itibariyle gelişen süreci ve coğrafyamızda yaşanan değişimlerle birlikte Türkiye’nin politikasını değerlendirdi. Şentürk’ün “Türkiye’nin Kurtuluş Reçetesi Büyük Doğu’yu İktidara Taşımak” dediği röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Dergimizin orta sayfasında 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’nin izlediği iç ve dış politikadan kesitlere yer verdiğimiz infografiği bulabileceksiniz.

Geçtiğimiz hafta “çoklu baro” tartışmalarına “baro meclisi” teklifiyle farklı bir bakış getiren Sinami Orhan, bu hafta TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçen düzenlemeden bahsediyor.

İstanbul barosuna kayıtlı bir avukat olan Mehmet Sarı, barolarda değişikliğe gidilmesini zarurî hâle getiren baro sistemini ve baroların içinde bulunduğu vaziyeti ele alıyor.

Bahattin Yeşiloğlu, “Yeni Dünya Doğacak” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Her hafta başka bir Rönesans ressamından bahseden Oğuz Can Şahin, bu hafta “Renge Can Veren Sanatçı: Fra Filippo Lippi”nin biyografisini kaleme alıyor.

Bayram Aydın, “Kadın Göldür, Erkek Sel” başlıklı ilk yazısıyla dergimizde...

Baran’ın 704. sayısında sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun.