Selâm ile…

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “Hicrî 1400 Gergini-Anadolu Ergini” şeklinde işaret ettiği dönemin, yine “1441: HİCRİ YIL-Bir hatırlatma yaptık, para mecazıyla… Allah’tan lütfedeceği Mucizeyi beklerken, duayı icrada arama şuuru bâki, hep hazır duralım yeni “Hazırol”lara…” diyerek işaretlediği senesinin içerisinde, tarihî açıdan eşsiz hadiselerin yaşandığı günlerden geçiyoruz.

Koronavirüs salgınıyla son darbeyi yiyen dünya düzeni uçurumdan aşağı yuvarlanırken, Türkiye de müesses nizamın egemen güçleri tarafından kendisine vurulan prangaları parçalayıp atıyor. Kurtuluş savaşında birlikte savaştıklarımızın düşman ile birlik olup Müslüman Türk’ü öz yurdunda parya vaziyetine getirmesinin nişanesi olarak 1934 yılında kapatılan Ayasofya, uzun tartışmalar neticesinde aslına rücu ettirilerek yeniden Ayasofya-i Kebîr Camii Şerifi adıyla ibadete açılıyor.

Yukarıdaki ifadeden de anlaşılacağı üzere Ayasofya Türkiye’nin bağımsızlık sembolü olmasının yanı sıra Türkiye’de Müslümanlar ile Batıcılar arasında yaşanacak nihaî hesaplaşmada da geniş bir hacme sahiptir. Ayasofya müze hâliyle Batıcı rejimi ayakta tutan kilit taşı mesabesindeydi ve o taş rejim duvarından çekilip alındı.

Ayasofya’nın mânâsını Müslüman Anadolu ahalisinin ruhuna kazıyan Üstad Necip Fazıl, meşhur Ayasofya Hitâbesinde şöyle diyordu: “Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek...”

İşte o gün geldi… Ayasofya 24 Temmuz 2020 Cuma günü açılıyor. 24 Temmuz'un mânâsını bilenler, aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu işleri rastgele yapmadığını da anlarlar. Ayasofya'nın 24 Temmuz'da açılması Haçlılara ve içimizdeki işbirlikçilere açık bir meydan okumadır.

Üstad’ın keramet çapındaki tesbitinin zâhir olacağı bir sürecin, Batıcı rejimin hangi yalanlar üzere kurulu olduğu, Müslüman Anadolu ahâlisine kahraman diye yutturulan cücelerin ve cüce diye gösterilen devlerin kimler olduğunun bir bir ortaya çıkacağı demlerin başındayız. Dolayısıyla Ayasofya, Müslümanlar için bir son değil, ideale giden yolda yeni bir başlangıçtır.

Ayasofya meselesinde “Bu işin büyük telif hakkı bizdedir ve silindir gibi geçeceğiz üzerlerinden.” diyen Üstad Necip Fazıl’a, onun meydan yerine sürdüğü Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na ve Müslüman Anadolu ahalisinin kurtuluş reçetesini damarlarından çektikleri kan ile yazan bu iki büyük mütefekkirin takipçisi olan Büyük Doğu-İbda hareketine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Zira Ayasofya mücadelesinin şuurlaştırılmasını ve Ayasofya’nın açılmasının nasıl bir mânâ ihtiva ettiğinin idrak edilmesini sağlayan, Büyük Doğu-İbda bağlılarına Ayasofya için mücadeleyi işaret eden iki büyük mütefekkirdir. Ruhları şâd olsun…

Üstad ve Kumandan’ın yanı sıra, yazdıklarıyla Ayasofya mücadelesini diri tutan başta Osman Yüksel Serdengeçti olmak üzere tüm mücadele adamlarına Allah rahmetiyle muamele etsin. Son olarak, başta Büyük Doğu’nun tedrisatından geçen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Ayasofya’nın açılmasında dahli olan herkesten; “Açandan ve Açtırandan Allah Razı Olsun!” “Darısı sıradaki işlerin başına!” Kapağımızda bu ifadeler ile birlikte Yalçın Turgut Balaban’ın “Haçlı’ya bir asır sonra meydan okuma” diyerek yaptığı çalışmaya yer veriyoruz.

Kapak mevzumuzu “Kıbleden Esen Rüzgâr Şiddetleniyor” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, Ayasofya’nın yeniden cami olarak İslâm’ın hizmetine tahsis edilmesinin mânâsının tam olarak idrak edilemediğinden dem vuruyor.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Üç Işık eserinden Ayasofya’nın ve Ayasofya mücadelesinin mânâsını anlatan bir pasajı ehemmiyetine binâen okurlarımızın dikkatine sunuyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ayasofya’nın Dirilişi” başlığıyla yaptığı ve Ayasofya’nın 24 Temmuz’da açılacağını haber verdiği konuşmasının önemli bölümlerini sayfalarımızda bulabileceksiniz.

Dergimizde Büyük Doğu-İbda hareketinin Ayasofya mücadelesini aktaran bazı tarihî hadiselere de görsellerle yer verdik. Yine bu vesileyle 1990’da Ankara Kocatepe’de yapılan Ayasofya gösterisi sebebiyle gözaltına alınan ve 15 gün işkence gören gönüldaşımız Ramazan Bora ile kısa bir mülakat yaptık.

Erol Erdoğan, Ramazan Akkır ve Kemal Özer, Ayasofya’nın açılması ile alâkalı his ve görüşlerini Baran okurlarıyla paylaşırken, orta sayfamızda ise dünyadan menfi ve müsbet birtakım tepkilere yer verdik.

Talat Duman, “Ah! Ayasofya…” başlıklı yazısında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Ayasofya’daki sfesklerle alakalı açıklamalarını çerçevesinde tenkidlerde bulunuyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu haftaki yazısında Venezülla’nın İngiltere tarafından el konulan altınlarını ve Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasını mevzu ediniyor. Yazısının başlığı “Ayasofya, İslâm İhtilalini mi İşaret Ediyor?”

Sinami Orhan, “Halil’in Kanını Yerde Bırakmayacağız! - 15 Temmuz Kimin Eseri?” başlıklı yazısında, 15 Temmuz’un sene-i devriyesi vesilesiyle darbe teşebbüsü davalarındaki şüphelerden bahsediyor.

Bayram Aydın, gıda yasasının gündemde olduğu haftada “Yeme İçmeye Dair” bir yazı kaleme aldı.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle… Allah’a emanet olun…