Selâm ile...

Türkiye, Libya ile 27 Kasım 2019’da deniz yetki alanlarının sınırlandırılması ve askerî yönde yardımlaşmaya dair mutabakat muhtırası yayınlayıp, Doğu Akdeniz’deki dengeleri değiştirmişti. Bu anlaşmaya başta Yunanistan olmak üzere AB üyesi ülkeler karşı çıkarken, Türkiye adımlarını atmaya devam etti.

Geçtiğimiz hafta ise Meis Adası yakınlarında navteks ilân eden Türkiye, Oruç Reis Sismik Araştırma Gemisi’ni Antalya-Kaş ile Kıbrıs’ın Güneybatı arasındaki bölgeye göndermişti. Bu hamleyle birlikte Türkiye’yi Lozan’ın çizdiği sınırlara hapsetmek isteyen emperyalistler ile onların köpekliğini yapan sözde devletçikler sözlü olarak Türkiye’yi hedef almaya başladılar ve ardından Mısır, Avrupa Birliği’nin desteklediği Yunanistan ile “Münhasır Ekonomik Bölge” anlaşmasına imza attı. Bunun üzerine Türkiye 23 Ağustos Pazar’a kadar yeni bir navteks ilân etti. Yunanistan ise kuru gürültü çıkarmaya devam etti. Türkiye ise İspanyol, Yunan, İtalyan ve bilumum kâfire Akdeniz’i dar eden Oruç Reis’in “Yaşama hakkın mücadele gücün kadardır!” sözüne mutabık bir şekilde faaliyetlerini devam ettiriyor.

Bu hadisenin arka plânındaki esas aktörlerin kimler olduğuna gelirsek… Hatırlayacağınız üzere Kumandan Salih Mirzabeyoğlu, 2011 yılında yayımlanan, “Ölüm Odası B-Yedi”nin “Merkez Kim?” başlığı altında Doğu Akdeniz meselesini işlerken, hadiselerin kim tarafından yönlendirilmeye çalışıldığını belirtmişti. Biz de müteaddit kere bu meseleyi dergimizde işledik; Siyonizm güdümünde ve Fransız hâkimiyetinde bir Akdeniz Birliği emelinden söz ettik. Bugün Libya’dan Lübnan’a Türkiye’den Fransa’ya yaşanan birçok hadise bu minvalde değerlendirilmelidir. Yahudi’nin kurguladığı, AB içerisinde Fransa’nın başını çektiği fantazya bir Akdeniz Birliği inşa edilmek isteniyor ve buna nisbetle hadiselere yön verilmeye çalışılıyor. Elbette bölgede Türkiye’nin hâkim olmadığı bir nizamın ortaya çıkması için, evvela Türkiye’nin zapturapt altına alınması gerekiyor.

Lübnan-Beyrut’ta iki bin 270 tondan fazla patlayıcının saklandığı deponun infilâkı ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bizzat hâdisenin yaşandığı bölgeye gitmesiyle beraber, dergimizi baskıya hazırladığımız saatlerde (11 Ağustos Salı 20.00’den sonra) Fransız savaş uçaklarının Kıbrıs’a inmesi yukarıda sözü edilen tezin sağlaması niteliğinde...

Türkiye son 10 senedir olduğu gibi yine Batı kampının hedefinde. Batı, Müslümanlık iddiasındaki ülkeler dahil tüm uzantılarını Türkiye'ye karşı harekete geçiriyor. Burada Türkiye'nin yapması gereken ise Fransa'nın başını çektiği kampın kendi içindeki zaafiyetleri ortaya çıkarmak ve bu kampa karşı bir ittifak oluşturup onu büyütüp genişletmektir. Elbette gerektiğinde de silahla mukabeleden çekinmemektir.

Kapağımızda Doğu Akdeniz’deki gerginliği işlerken, Yalçın Turgut Balaban’ın çizgisi üzerine “Yahudi ile AB’nin Akdeniz Birliği Fantazisi ve Fino Köpeği Yunanistan” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Akdeniz’de Yahudi Rüyası” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, bugün yaşanan gerginliğin arka plânına temas ederken, Türkiye’nin asla geri adım atmaması gerektiğini belirtiyor.

Kapak mevzumuzla alâkalı Doç. Dr. İsmail Şahin ile yaptığımız röportajda Rusya’dan ABD’ye Fransa’dan İsrail’e tüm güçlerin Doğu Akdeniz politikasını masaya yatırdık. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Dergimizin ortasayfasında Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerginliği genel hatlarıyla aktarmaya çalıştık.

İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde tartışmalar devam ediyor. Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu bu mevzu hakkındaki görüşlerini Baran okurlarıyla paylaştı.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Osmanlı, Erdoğan Liderliğinde Yeniden Doğuyor” başlıklı yazısında öncelikle cezaevindeki vaziyetinden bahsediyor, ardından ise Türkiye’yi değerlendiriyor. Türkiye’nin Osmanlı devletinin sembolik de olsa mirasçısı olduğunu söyleyen Carlos, bölgeye huzur ve barışın da sadece Türkiye tarafından getirilebileceğini dile getiriyor.

Kâzım Albay, “Aşk ve Vecdimizi Kazanmak” başlıklı yazısında “ayak üstü leş” tabirine denk sadece cüsse taşıyanlardan olmak istemiyorsak neler yapmamız gerektiğinden bahsediyor.

Bayram Aydın, “Sanal Hayata Mağlup Olmak” başlıklı yazısı ikinci bölümüyle devam ediyor.

Oğuz Can Şahin, “İstanbul’un Deryâçesi” başlıklı yazı dizisine Osmanlı’nın ehemmiyetli kaptan-ı deryâlarını işleyerek devam ediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun.