Selam ile…

Mübadele vasıtası olmasının yanı sıra para, bir memleketin standart kıymet ölçüsü ve tasarruf aracıdır. Türk Lirası ise memleket içinde mübadele vasıtası olmanın dışında bir kıymet ölçüsü ve tasarruf aracı olma keyfiyetini ne yazık ki taşımayan, dışarıdan piyasaya döviz girişi oldukça kıymetlenen aksi takdirde ise sürekli değer kaybeden bir “para birimi” hususiyeti taşımaktadır. Piyasaya pompalanan para çekildiğinde yahut borçların geri ödeme vakti geldiğinde Türk Lirası derin krizler yaşamakta, bu krizden çıkmak adına devletin attığı adımlar enflasyonu tetiklemekte, insanımızın cebindeki para durduğu yerde erimektedir. Bu döngüden bilhassa orta direk diye tabir edilen sabit gelirli kesim zarar görmektedir. Türk Lirası üzerinden iş yapmak zorunda kalan küçük esnaf dışındaki işletmeler ise böylesi dönemlerde ister yerli üretim ister ithâl mal olsun fiyat hesaplamasını döviz kuruna göre yaptığı için, bütün yük sabit gelirli sıradan vatandaşın omzuna binmektedir. Türk Lirasının diğer para birimleri karşısında değer kaybı sebebiyle ise cemiyet Türk Lirasını bir tasarruf aracı olarak görmemekte, altın ve dövize yönelmektedir.

Öte yandan kurdaki artış dolayısıyla Türkiye’de senelerdir “yüksek kur-düşük faiz” politikasının ihracatı artırmak bakımından faydaları olduğunun propagandası yapılmıştır. İhracatçı ülkeler için bu böyledir; fakat Türkiye’nin ara üretim yapan bir ülke olması, yani ihracatının ithalata dolayısıyla dövize bağlı olması böyle bir avantajın ortaya çıkmasına da engel olmaktadır. Bu problemler zincirinin çözümünü dışarıdan sermaye akışını temin etmekte aramak ise sorunları halının altına süpürmekten başka bir mânâ ifade etmemektedir.

Türkiye son yıllarda yaptığı askerî atılımlar ile birlikte siyasî bir güç ve nüfuz elde ederken ekonomisi büyüyor para birimi ise bilakis geriye gidiyor, sürekli değer kaybediyor. Bunda yukarıda bahsettiğimiz çerçevede, yapılan manipülasyonların da büyük payı var. Bölgesel, hatta global güç iddiasında olan, bu iddiasıyla beraber dünya düzeninin değişiminde aktif rol almaya namzet bir ülkenin evvela para biriminin gerekli kıymeti görmesi gerektiği kanaatindeyiz. Memleketin kaynaklarının dışarıya aktarılması üzerine kurgulanmış ekonomik ve finansal sistemde ise bu mümkün görünmüyor. Bu hususta sorunları kökten çözücü devrimci adımlar atılması gerekiyor.

Geçtiğimiz ay, Türk Lirasına itibarını vermek adına bir teklifte bulunmuş ve “Kur Oyunlarından Kurtuluşun Anahtarı Türk Lirasına Altın Standardı” manşetini atmıştık. “Bu hamleden sonra fiyatların belirlenmesinde standart değer ölçüsü olarak Türk Altın Lirası kullanılacağı için kurdaki hareketlilik dolayısıyla fiyatlarda bu çapta bir oynaklık ve enflasyon olmaz, insanların kazancı değerini korumuş olur. Hâl böyle olunca da Türk Altın Lirası tabiî olarak tercih edilen bir mübadele vasıtası hâlini alacaktır. Ayrıca baştan sona ruhî amillere bağlı iktisadî düzen üzerinde böylesi bir realizasyonun bakış açılarında meydana getireceği pozitif değişimin ise paha biçilemez tesirler meydana getirmesi kaçınılmazdır.” demiştik.

Tartışılması için bu hafta teklifimizi tekrarladık ve “Türk Lirası İçin Altına Endeksli Kâime Hâlâ Niçin Düşünülmüyor?” diye sorduk. Kapak mevzumuzu “Kansız Ekonomi-Kansızlar Ekonomisi” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, “İktisadî sistem içerisinde paranın rolü, vücud sistemi içinde “kan”ın oynadığı role benzer mahiyettedir.” diyor ve vücud-kan ilişkisi üzerinden para-iktisad ilişkisini izah ediyor.

Kapak mevzumuz ile alâkalı olarak Medipol Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kerem Alkin ve Sebahattin Zaim Üniversitesi’nden Doç. Dr. Yusuf Dinç ile konuştuk. Alkin ve Dinç, altına endeksli Türk Lirası teklifinin önemli ve üzerine çalışılması gereken bir teklif olduğunu belirttiler.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “Türkiye’nin Azerbaycan-Ermenistan Meselesine Müdahale Etme Hakkı Var!” başlıklı yazısında Azerbaycan-Ermenistan savaşından bahsediyor.

Sinami Orhan, 15 Temmuz davaları üzerine yaptığı araştırma ve soruşturmalara devam ediyor. Orhan, “Bir 15 Temmuz Gazisi: Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü” başlıklı yazısında 28 Şubat’ta Batı Çalışma Grubu adına iş gören emekli tuğgeneral Özkürkçü’nün ifadelerindeki çelişkilerden bahsediyor.

Genç yazarlarımızdan Eren Haklı, “Aşırı Bir Hareket Olarak Tekfir” başlıklı yazısında kısaca tekfirin ne olduğundan ve tekfircilerin niçin böyle bir yola tevessül ettiğinden bahsediyor.

Oğuz Can Şahin, “Tolstoy Vesilesiyle Bazı Sorular” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Baran’ın bu sayısında ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun.