Selâm ile…

Devlet-i Âliyye’nin bakiyesi olan Anadolu topraklarında batı desteğiyle kurulan Kemalist rejimin en tehlikeli hususiyeti idrakleri iğdiş ederek öz benliğine yabancı kof nesiller yetiştirmesiydi. Kemalizm bu hususta ne kadar olabilirse o kadar başarılı oldu. Zamanla kimliksizleşmiş, yüzyıllarca “öteki” olarak dışladığı karşısında ezilmiş, hâliyle ona hayran olmuş ve ona benzemeye her daim namzet nesiller yetişti. Batı yüceltilirken İslâm kötülendi, kahramanlar yerildi cüceler devleştirildi… İyi, doğru ve güzel, kötü, yanlış ve çirkine kurban edildi. Müslümanlar dahi Kemalizm’in safsatadan ibaret “doğru”larıyla düşünmeye başladı.

Bu süreçte zuhur eden Üstad Necip Fazıl bu gidişi tersine çevirmek adına “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” diye haykırırken Büyük Doğu dünya görüşünü lif lif örgüleştirerek kendisiyle barışık, öz değerlerine bağlı bir cemiyet tasavvuru ortaya koydu. Bütün bir tarih muhasebesiyle davanın dost ve düşman kutuplarını işaretledi. Ardından Mütefekkir Necip Fazıl’ın bizzat yetiştirdiği Salih Mirzabeyoğlu, Büyük Doğu’yu açarak İslâm’a muhatap anlayış davasını son hâliyle cemiyet meydanına bıraktı.

Fikir aristokrasisinin iki güzide insanı cemiyetin mazide, hâlde ve istikbalde alacağı vaziyetin de idrakinde olarak reçeteyi hem cilt cilt eserler ve hem de yaşantılarıyla bizzat ortaya koydular. Büyük Doğu fikir mihrakının 1940’lardan itibaren dönüştürmeye başladığı sosyolojiyle beraber memlekette siyasî bakımdan da büyük bir değişim yaşandı. Senelerce Kemalizm’in periferinde kalan Müslümanlar, Mirzabeyoğlu’nun “Kurtuluş Yılı” ilân ettiği 1999 senesi itibariyle merkeze doğru ilerledi ve siyasî hâkimiyeti ele geçirmeye başladı. Neticesi Ak Parti’nin iktidara gelmesi oldu. Müslüman’ın girdiği her muhiti şahsiyetine bürümesi gerekirken, idealsiz kadrolar adım attığı yerin tesirine kapıldı. Yine Üstad’ın tabiriyle küfürden buz dağı eritildi; fakat ortalık çamurdan geçilmez oldu. Buna mukabil Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu gibi şahsiyetlerin diri tuttuğu ruh ile Müslümanlar Cumhuriyet tarihinde misali görülmemiş bir şekilde kendilerine yönelik gerçekleştirilen saldırıları bertaraf etmeyi bildi. Başta 15 Temmuz olmak üzere, bu bertaraf edişlerle birlikte kazanılan güven, cemiyetin şuur seviyesinde yaşanan değişim, şartlar Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorlarken içeride Büyük Doğu fikir mihrakına bağlı cemiyet görüşünü de zarurî bir hâle getirdi.

Her ne kadar cemiyetin vaziyeti pek iç açıcı görünmese de, bugün Üstad’ın “arınma çağında İslâm” dediği devrenin son kertesinde, Müslümanların siyasî hâkimiyeti elinde bulundururken fikrî iktidarı da kurma yolunda ilerlediği demlerin içerisindeyiz. Müslümanların iktidarda olup da İslâm’dan uzaklaştığı bu demde tehlikenin farkına varan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta İbni Haldun Üniversitesi’nin açılışında “fikri iktidar” vurgusu yaptığı konuşma, yukarıda bahsettiklerimiz çerçevesinde son derece ehemmiyetlidir.

Kapağımızda bu meseleyi değerlendirirken “Aradığınız Fikir İktidarı Büyük Doğu Fikir Mihrakı” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Fikrin İktidarı Çağrısı” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, fikir iktidarına giden yolun, mevcut olanın çatlaklarını sıvayacak reformdan değil, 1999’da başlayan ve 15 Temmuz ile beraber iyiden iyiye yükselen halk ihtilâlini, inkılâblarla taçlandırmaktan geçtiğini hatırlatıyor.

Kâzım Albay’ın, İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi’nin 06.06.2020 tarihinde online tertip ettiği Sosyal Bilimler Lisansüstü Öğrenci Kongresi’nde sunulan “Necip Fazıl ve Büyük Doğu Geleneği” başlıklı bildirisini bölümler hâlinde yayınlayacağız. Bu hafta, bildirinin “Necip Fazıl’ın Hayat Hikâyesi” başlıklı bölümünü dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Kapak mevzumuzla alâkalı olarak Yusuf Kaplan'ın görüşlerini sorduk...

Kerim Bozdağ, “Recep Tayyip Erdoğan ve Düşmanları” başlıklı yazısıyla dergimizde.

Bahattin Yeşiloğlu, “Cübbeli Şeker Ahmet” başlıklı yazısında Ahmet Mahmut Ünlü’den bahsediyor.

Carlos (S. Muhammed), Kolombiya’nın yozlaşmış hükümetinden ve uyuşturucu kaçaklığından bahsediyor.

Geçtiğimiz hafta ABD’de “Kadın Yürüyüşleri” tertiplendi. Bu vesileyle Oğuz Can Şahin “ABD Seçimlerine Doğru: Bir Kölenin Torunu” başlıklı yazısında Amerikalı insan hakları savunucusu Ella Baker’i anlatıyor.

Eren Haklı, “Samimiyetsizliğin Tecellisi” başlıklı yazısında Müslümanların içinde bulunduğu vaziyetten bahsediyor.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Nice sayılarda görüşmek dileğiyle. Allah’a emanet olunuz.