Selâm ile…

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yalanlar üzerine tesis edilmiş barış ortamında, beşeriyetin meselelerine çözüm getirmeden, yalnız maddî konfora dayalı bir düzen içinde yaşayan Batı, uzunca bir süredir refah düzeninin yıkılması tehdidiyle karşı karşı karşıya bulunuyor. Bu vaziyet toplumları hareketlendirirken, birçok ülkede başta ekonomik şartlar olmak üzere çeşitli sebeplerle protesto gösterileri düzenleniyor. Fransa’da son birkaç senedir “sarı yelekliler”in sürekli hâle gelen protestoları yahut ABD’deki düzenlenen ırkçılık karşıtı gösteriler hepimizin malûmu.

Batı bu çalkantılı süreçten geçerken, konforunu kaybetmeye başlayınca kapitalizm tarafından ezildiğini fark eden halkların çektiği ekonomik sıkıntılar, içtimaî alandaki değişimleri de beraberinde getirdi. Bugüne kadar cemiyetleri refah merkezinde bir arada tutan devletler maddî hakimiyeti kaybederken toplumların kontrolünü de kaybetmeye başladı. Bir de tüm bunların üzerine, her bakımdan global bir kriz ve değişime yol açan koronavirüs salgını eklenince, bu salgından en fazla etkilenen de Batı olunca, iktisadî yönü ağır basan kriz tüm cephelerde kendini hissettiren bütüncül krizi ortaya çıkardı. Artık devletler, halklarını kontrol etmekte zorlanıyor, siyasî iradelerin aldığı salgın önlemlerine dahi halklar isyan ediyor, devlet otoriteleri sarsılıyor. Bir yandan da mecazen değil gerçekten “Hasta Adam Batı” batıyor!

Bu gidişin yakın bir gelecekte devletlerin parçalanmasına sebep olacağını düşünen Batılı liderler, zaten iktisadî buhran sebebiyle yükselen faşist psikolojiyi avantaja çevirmek adına İslâm’a ve Müslümanlara yönelik saldırılarını artırdı. Ekonomik sıkıntıların çıkmaza soktuğu Batılı liderler tepkiyi “öteki”ne, yani Müslümanlara yöneltmek suretiyle bu cendereden çıkmayı amaçlıyor. Fakat tek başına izledikleri, izlemek zorunda kaldıkları bu taktik dahi aslında ne kadar zor durumda olduklarını, ne kadar çapsız olduklarını ve basiretlerinin ne kadar bağlandığını göstermeye yetiyor.

Gündemde olması sebebiyle Fransa’ya bakalım. Ülkede 2000’lerin başından beri istatistiklerin tutulmamasına mukabil Müslüman nüfusun “en az” yüzde 8-10 arası olduğu düşünülüyor ve bu da takribî 6-7 milyona tekabül ediyor. Böyle bir ülkede Müslümanlar doğrudan devlet terörüne muhatap bırakılarak sisteme isyanlarının önü açılıyor. Yani Batı, geciktirmesi yahut olmaması için elinden geleni yapması gereken Müslüman-Kafir kavgasının olması için elinden geleni yaparak, hesaplaşmaya doğru giden sürecin hızlanmasına katkıda bulunuyor. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Yahudilere yaptıklarını, bu kez Müslümanlara yapabileceklerini zannediyor ve buna göre hareket ediyorlar. Oysa ki, Fransa’da yaşayan Müslümanlar ile yine Fransa arasında tarihî bir kan davası olduğunu ve Müslümanların Yahudiler gibi itilip kakılmaya da alışık olmadıklarını göz önünde bulunduracak olursak işin ufku şimdiden karmaşık bir hâle bürünüyor.

Batı ile birlikte maddî merkezli anlayışa dayalı dünya düzeni de çökerken, bizi asıl alâkadar eden mesele ise bu vaziyet karşısında bizim ne hâlde olduğumuz ve ne teklif ettiğimiz… Kapağımızda Batı’nın önlenemez düşüşünü işledik ve “Hasta Adam Batı-Bu Daha İyi Günleriniz!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Avrupa Yükselirken Ne Yaptıysa, Düşerken Aynı Muameleyi Görecek” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, “Batı’nın bugün içinde bulunduğu vaziyeti kritik ettikten sonra, bu dünya düzeni yıkılmaya mahkûmdu, yıkılıyor. Bizi alâkadar eden asıl mesele ise her zaman dikkat çektiğimiz üzere mevcut olanın yerine hangi düzenin tesis edileceği meselesidir.” diyor.

Doç. Dr. Enes Bayraklı ve Ramazan Akkır ile Avrupa’da iyice yükselen İslâm düşmanlığını ve bunun sebeplerini konuştuk.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu haftaki yazısında Fransa’daki koronavirüs tedbirlerinden ve ülkede yaşanan saldırılardan bahsediyor.

Geçtiğimiz hafta Batıcı rejimin has adamlarından eski Başbakan Mesut Yılmaz öldü. Yılmaz’ın siyasetin içerisinde olduğu dönemin yakın şahitlerinden yayın kurulu üyemiz Abdullah Kiracı'ya “Mesut Yılmaz kimdi?” diye sorduk, onlar da Baran okurları için anlattı.

Kâzım Albay’ın “Necip Fazıl ve Büyük Doğu Geleneği” başlıklı yazısı “Necip Fazıl’ın Kaynakları” alt başlığı ile devam ediyor.

Osman Temiz, “Yeni Zaman ve Mekânda Kendini Aramak, Bulmak ve Bilmek İçin Açık Adres: Yürüyen Büyük Doğu İbda” başlıklı yazısıyla dergimizde…

Eren Haklı’nın tebessümün ehemmiyetinden bahsettiği yazısının başlığı “Anahtar: Bir Tebessüm!”

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun.