Amerika Birleşik Devletleri siyasette, Joe Biden’ın başkan seçilmesiyle beraber manevraya başlamış bulunuyor. Tabiî ABD kadar büyük bir siyasî, iktisadî ve askerî mekanizma manevra yapmaya başlayınca bu hareketten kaynaklanan bir rüzgâr ister istemez rüzgâr güllerini döndürmeye, ortalığı toza boğmaya, etrafı titretmeye kâfi geliyor.

Şu sıralar Ortadoğu, Avrupa, Rusya ve Uzakdoğu’nun tamamı bu manevranın neticesinde Amerika’nın istikâmetinin ne olacağını kestirmeye, buna göre de yeniden pozisyon almaya çalışıyor. Suudî Arabistan’dan Mısır’a, Yahudi Devleti’nden Rusya’ya, Çin’den Kuzey Kore’ye, Fransa’dan Almanya’ya ve İngiltere’den Türkiye’ye dek geniş bir sahada her geçen gün görmüş olduğumuz birbirinden tutarsız haberlerin arkasında da bu manevra yatıyor.

Çarklar Bir O Tarafa Bir Bu Tarafa Dönüyor

Suudlar, bakıyorsunuz bir gün Türkiye’den Yemen’de yanında olmasını istiyor, İHA istiyor, öbür gün bakıyorsunuz Yunanistan ile beraber Türkiye’ye karşı askerî bir tatbikata iştirak ediyor.

Mısırlılar, bir taraftan Yahudi Devleti ve Yunanistan ile yeni anlaşmalar yaparken, diğer taraftan Türkiye ile senelerdir kapalı duran münasebetlere kapı açmak için ruhsat sahalarını Türkiye ile tartışmaya giremeyecek şekilde parselliyor.

Almanya, bir taraftan Rus gazını Almanya’ya taşımak için Kuzey Akım 2 projesini işletirken, diğer taraftan Kırım başta olmak üzere bir sürü mesele üzerinden Ruslarla çatışma görüntüsü vermeyi de ihmâl etmiyor.

İngilizler atom bombası stoklarını arttırma kararı alıyor, milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları imzalıyorlar.

Kezâ Uzakdoğu’da memleketler bir taraftan Çin’in başı çektiği ticaret anlaşmaları içine girmek için birbirleriyle yarışırken, diğer taraftan da Amerika ile askerî anlaşmalar yapmaktan geri durmuyorlar.

Yâni demek istiyoruz ki, bugün sanki dünya çapında çok büyük bir hareketlilik varmış gibi görünüyorsa da aslında herkesin ayakları olduğu yerde sabit duruyor.

Görüldüğü üzere herkes kendi zaviyesinden çeşitli aksiyonlar içine girmiş bulunuyor; fakat eşit derecede birbirine zıt istikâmetlere doğru yapılan dairevî hareketlerin neticesinde, hareketin kendisinin gerçekleşmiş olmasına rağmen bunun neticesinde aslında herkesin harekete başladığı yerden kıpırdamadığı unutuluyor.

Yâni demek istiyoruz ki, bugün sanki dünya çapında çok büyük bir hareketlilik varmış gibi görünüyorsa da aslında herkesin ayakları olduğu yerde sabit duruyor.

İdealsizlik

19. asırdan beri vasıtaların idealize edildiği bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlık, topyekûn mücerret ideallerden vazgeçmiş, aslında bu mücerret ideallere vasıtalık ettiği nisbette kıymet bulması gereken araçları idealize etmiş bulunuyor.

Vasıtaların idealize edilmesi, insanlığı statükoya mahkûm ediyor; mevcut olan düzenin yerine alternatif bir fikrin teklif edilmesi, teklif edilen alternatifin hâkim kılınması için gayret edilmesi falan insanlara artık neredeyse komik geliyor. Vaziyet kanıksanıyor, rezillikler realiteye dönüşüyor ve bu düzenin gerçekleri yerine hakikatlerin aranması gerektiği yerde, hakikatler rezilliklere uydurulmaya çalışılıyor.

Akıl hastahanesinde eline geçirdiği tepsiyi direksiyon yapan hastanın arkasına diğer hastalarında takılması ve çevrede dolaşmaları gibi dehşet verici bir manzara. Dehşet verici çünkü hadise akıl hastahanesinde cereyan etmiyor, direksiyonu, pardon tepsiyi elinde tutan delinin arkasındakiler de hastalar değil, devletler ve milletler.

Ahmağın Peşinde

Tekrar dünya çapında yaşanan gelişmelere dönecek olursak. Amerika manevra yapıyor dedik. Bundan 40-50 sene evvel olsaydı, inisiyatifi elinde tutan Amerika, önünde hedefi, elinde haritası, pusulası, bu hedefe varmak için hazırlanmış taktik ve stratejileri icabı kendisini yeniden konumlandırıyor diyebilirdik belki. Peki ya bugün? Bilhassa siyaset planında inisiyatifi elinden kaçırmış, müttefiklerinin kuyusunu kazdığı, üçüncü ve hatta dördüncü dünya ülkelerine bile lâf geçiremeyen, 20 senedir “yeni dünya düzeni” kuracağım diye dünyanın dört bir tarafından münadiler bağırtan ama bırakın düzeni neden olduğu kaosu bile kontrol edemeyen, yine 20 senedir kendisini “Süper Güç” ilân etmiş olmasına rağmen Afganistan’da girmiş olduğu savaşı hem kazanamayan ve hem de bitiremeyen, yaşanan global salgın hastalıkla mücadele noktasında inisiyatif alamayan ve eskilerin hafızalarındaki imajdan başka tutunacak bir dalı olmadığı hâlde buna yaslanarak kurmuş olduğu düzeni yoğun bakımda bile olsa hayatta tutmaya çalışan bir Amerika.

Amerika’nın içinde bulunduğu bu vaziyetten daha beteri ne biliyor musunuz? Bundan daha beteri, dünyanın geri kalanın bu ahmağın peşine takılması ve ona göre kendi konumunu tayin etmeye kalkması.

Akıl hastahanesinde eline geçirdiği tepsiyi direksiyon yapan hastanın arkasına diğer hastalarında takılması ve çevrede dolaşmaları gibi dehşet verici bir manzara. Dehşet verici çünkü hadise akıl hastahanesinde cereyan etmiyor, direksiyonu, pardon tepsiyi elinde tutan delinin arkasındakiler de hastalar değil, devletler ve milletler.

Konjonktür Uzmanlar İçin Bulunmaz Nimet

Yerden kalkan toz bulutu “uzman”lar için bulunmaz nimet. Nasılsa bu bulutun arkasında ne olduğunu kimse merak etmiyor ve zaten bulutlar da genellikle kendisine giydirilmek istenen her sureti kabul ediyor.

Bir Karar Vermenin Vakti Gelmedi Mi?

Türkiye’nin artık bir karar vermesinin vakti gelmedi mi? Sunî gündemler içinde rüzgâr gülleri gibi fırıl fırıl dönüp günün sonunda harcanan bunca efora rağmen yerimizde mi sayacağız, yoksa hem ideal ve hem de bizi o ideale vardıracak vasıta hükmündeki bir fikre bağlanıp, köhne düzenin yerine kendi düzenimizi mi kuracağız?

Son devreyi saymazsak biz son derece şahsiyet sahibi bir millettik, hafızamızda kırıntılar bile kalmış olsa, bu sorunun cevabını hem ferd ferd ve hem de toplum olarak bilmemiz gerekir o vakit.

Görüş: Ömer Emre Akcebe