Nizam, düzen, muvazene gibi kelimeler, birkaç asırdır bizim ve bölgemizde yaşayan insanların geri kalanı için “içi boşalmış/anlamsızlaşmış” kavramları tanımlıyor. Bunların yerine kaos, ifrat, tefrit, dengesizlik ve düzensizlik ise fert planından devlet ve devletlerarası münasebetler planına dek gündelik hayat içinde sıradanlaşmış vaziyette...

***

Üzerinde yaşadığımız Anadolu’nun da içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyasında bugün adı konulmamış bir savaş sürüyor. Her ne kadar taraflar karşılıklı olarak cebhe açıp birbirleriyle savaşmıyorlarsa da, bunun dışında kalan tüm metotlarla savaşa başlamış vaziyetteler. Amerika, Rusya, Türkiye, Suudî Arabistan, İngiltere, İran, İsrail, Irak, Fransa, Suriye, Almanya, Afganistan, Hollanda, Ürdün, Polonya, Mısır, Ukrayna ve Çin’in bizzat taraf olarak içinde olduğu bir savaş bu... İrili ufaklı diğer tarafları ve Pasifikte yaşananları da bu manzaraya ilâve edecek olursak, dünyanın bugüne kadar bir eşi benzerine daha rastlamadığı kadar büyük bir savaşın tam da orta yerinde olduğumuzu net bir şekilde görebiliriz.

Amerika Neyin Peşinde?

Amerika, Arab Baharı ile yapmış olduğu son hamleden sonra bölgedeki inisiyatifi kaybetmiş vaziyette. Bilhassa hayatımızın bir parçası hâline gelmiş olan sosyal medya dolayısıyla artık gizli saklı işleri yaparak, senelerdir sömürge valisi gibi bölgede Amerika adına görev yapan siyasîleri elde tutmak mümkün olmuyor. Yapılan her telefon görüşmesi, atılan her e-posta, sıkılan her kurşun, patlayan her bombadan milletler çoğu defa siyasîlerden daha evvel haberdar oluyor. Hâl böyle olunca Amerika için de senelerdir emrine amade bir şekilde görev yapan devletleri bölüp, parçalayıp yok etmekten başka bir alternatif kalmıyor. Amerika’nın bugün bölgede izlediği siyaset ancak bu şekilde izah edilebilir. Tüm bunlara ilâveten Türkiye, İran, Irak ve Suriye topraklarının kesişim kümesinde Amerika’nın planladığı Kürt devleti de saymış olduğumuz devletlerin uzun senelerini ipotek altına almak üzere kurgulanmaktadır. Dinî, millî, insanî haysiyetini yitirmiş ve bunun karşılığında kendisine verilecek toprak ve silahı bağımsızlık zanneden bir kısım Kürtler, Amerika için adeta bulunmaz nimet... Kasım ayında gerçekleşecek seçimlerden sonra manzara daha da netleşecektir; fakat biz şimdiden söyleyelim, Amerika ve avanesinin bundan böyle Ortadoğu’daki müttefiki ne Türkiye, ne Suudî Arabistan'dır, bahsettiğimiz Kürtlerdir.

Buradan bakıldığında, Musul operasyonunun Türkiye açısından önemi de anlaşılıyordur herhâlde. Amerika, Musul’un Müslüman ahalisini Şiîlere katlettirip, Kürtlere peşkeş çekmeye kalkıyor. Musul, Amerika’nın bahsettiğimiz büyük planı içinde anahtar konumda. Türkiye ve Barzani açısından ise son derece hayatî...

Bahsettiğimiz üzere, Amerika 90’lara kadarki bütün hesaplarını, ittifaklarını, planlarını rafa kaldırdı. Yeni stratejisi, bölgeyi paramparça ederek kendisi için bir tehdidin teşekkül etmesine mani olabilmek… Maddî ve manevî potansiyeli itibariyle böylesi bir tehdit kaynağı olabilecek Türkiye’den başka bir unsur da bölgede yer almadığına göre, Amerika’nın bu civardaki baş düşmanının artık Türkiye olduğunu rahatlıkla ifâde edebiliriz.

Oduncu ile yılan kıssasında olduğu gibi, 15 Temmuz gecesinden sonra bizde evlât, Amerika’da da kuyruk acısı oldukça, artık değil müttefik, dost, stratejik ortak, işbirlikçi, partner ve daha birlik ifâde eden ne kadar kelime varsa onlardan hiçbiri falan da olamayız bir daha...

Rusya Türkiye’de Ne Gördü?

15 Temmuz gecesi yalnız bizim için değil, bütün bölge ülkeleri için milattır. Rusya, İran, Suudî Arabistan ve Mısır başta olmak üzere, aklı başında olan herkes gördü ki, senelerdir Amerika’nın komplo teorisi zaviyesinde ele alınan bölge politikasının bir aslı, astarı varmış. Eğer ki 15 Temmuz gecesi Müslüman Milletimiz gerekli reaksiyonu göstermemiş olsaydı bugün sırada acaba Rusya mı, yoksa İran mı vardı? Rusya bunu gördü ve daha da ehemmiyetlisi doğru okudu.

Ulu Hakan Abdülhamid Han’ın ardında bıraktığı en büyük miras, İslâm Âlemi’nin hilâfet merkezi Anadolu’dur. Her ne kadar Devlet-i Ebed Müdded bugün için yeryüzünde değilse de, rolü ve mânâsı itibariyle inanan her Müslüman’ın kalbinde taşıdığı bir ukdede hayatta kalmayı sürdürmektedir. Rusya, tıpkı Amerika ve Siyonistlerin gördüğü bu hakikati gördü. Türkiye, Amerika ve Siyonistler tarafından niçin parçalanmak isteniyorsa, Rusya tarafından da aynı sebebden dolayı ayakta tutulmaya çalışılıyor.

Rusların Avrasyacılık fikri, aslında bir karşı birlik fikridir. Rusya, bugün tek başına Amerikan sistemi karşısında uzun vadeli bir güç olarak ayakta duramayacağını biliyor ve cebhesini genişletmek istiyor. Pasifik’ten Atlantik’e dek uzanan bu geniş coğrafyada, dünyadaki dengeleri değiştirmek, bir tarafı diğer taraftan güçlü kılmak ya Müslümanları yok etmekten, ya da yanına çekmekten geçiyor. Siyonistler ve İsrail’in Müslümanlarla derinlerden gelen düşmanlıkları hasebiyle Amerika İslâm alemini parçalayıp yok etme yolunu seçmişken, Rusya, istese de istemese de yanına çekmek yahut konjonktüre göre yanına yanaşmak zorunda.

Çin Niçin Bir Alternatif Değil?

Çin her ne kadar demografiye dayalı bir güç unsuru olarak dünya siyaset sahnesinin merkezinde önemli bir mevki işgal ediyorsa da, gücünün kaynağı olan demografik büyüklüğünden doğan riskler de adeta bir paradoks gibi gölgesi hâline gelmiş peşini bırakmıyor. Dünyanın bir numaralı ekonomisi olmasına rağmen, Amerika ile içinde bulunduğu simbiyotik münasebet ve durur durmaz ölüme mahkûm olacak köpekbalığı psikolojisi içindeki Çin, dünya siyaset dengeleri içinde kimse için bir alternatif değil. Çin, bir yandan Amerika’nın en büyük alacaklısı da olsa, ekonomisinin kendi kendine yeter seviyeye gelmemiş olması hasebiyle tüketim devi olan Amerika’ya muhtaç. Bu paradoksun içinden Çin’in kısa vadede kurtulması mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Amerika ve Amerika’nın uydu ve uyducukları hâline gelmiş Avrupa’ya karşı bir kavgada Çin yalnız Türkiye değil, kimse için bir alternatif değil.

Türkiye

Türkiye’nin içinde bulunduğu vaziyet aslında açık seçik ortada... Amerika’nın emri ve onun işbirlikçileri eliyle Anadolu işgâl edilmeye, bölünmeye, parçalanmaya ve teslim alınmaya kalkışıldı. Ne var ki milletimiz müsaade etmedi. Avrupa, senelerdir AB kapısında bizi oyalamak suretiyle kendisine benzetmeye çalışmakla meşgul. İran için Türkiye belki de baş düşman. Geriye de aslında pek fazla da kimse kalmıyor. Kendimizle başbaşayız esasında. Rusya her ne kadar kısa ve orta vadede bizim için bir tehdit arz etmiyorsa da, uzun vadede sürdürülebilir bir ortaklık tesis etmek mümkün değil.
Bugün Amerika’nın bölgeyi paramparça etmek üzerine kurgulamış olduğu politika dolayısıyla esasında Türkiye, Suudî Arabistan, Rusya ve Suriye aynı tarafa düşmüş vaziyetteler. Dolayısıyla tabirlerimizden de anlaşılabileceği üzere “karşı oluş”ta buluşmuş bir ittifak söz konusu. Amerika ve hempasıyla mücadele edebilmek için bu ittifakın tesis edilmesi kaçınılmaz görünüyor. Zaten Suudî Arabistan özelinde, devletini bir kenara koyacak olursak Arabistan yarım adası ve milleti sanki bizden ayrı, başka bir şey mi ki? Bunun yanında diğer kamp ile aramızdaki irtibatı da kesmemeliyiz ki, bir tarafa angaje olup kendi şahsiyetimizi yitirmeden şu fırtınadan sağ salim çıkabilelim.

***

Şu hususun da altını çizmek gerek... Rusya, Avrasyacılık politikasıyla insanlığa yeni teklif sunmuyor. Rusya, Amerika’ya karşı bir blok meydana getirmek istiyor. Bugünün konjonktüründe bu politika istifade edilebilir olsa da uzun vadede yeni bir devir açacak, çağa mührünü vuracak Büyük Doğu-İbda gibi yeni bir anlayış ve bu anlayışın sistemi, dünya görüşü, hayat tarzını vaz etmediği unutulmamalı. Biz, kendi anlayışımız, fikrimiz ve ideolojimizle kendi başımıza varolabileceğimiz bir yolun üzerinde olmalıyız.  Bunun şartlarından ve gereklerinden de defaatle bahsettik.

***
 
Anadolu... Senelerdir İslâm davasını bir başına sırtlanmış, sırtında hançer yemedik yeri kalmamış, dört bir ufku düşmanla çevrili, kalbindeki iman ateşi alev alev yanan Anadolu... “Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez.” Öyleyse Allah hiçbir millete de kaldıramayacağı yük yüklemez. Bu ulvî yük bir kez daha bize düştüğüne göre, Allah, güç ve kuvveti de esirgemeyecektir. Yeter ki inanalım... İnanmadıktan sonra zaten bunca mücadele niye? Anadolu, 90’lı yılların mahkûm psikolojisini üzerinden atmış ve hâkimiyetin kendisinde olduğunun artık farkına varmıştır. Bu vakitten sonra iş, dâvâyı, Anadolu insanının ruhunu, özünü oluşturan dâvâyı içte ve dışta hâkim psikolojiyle yürütmekten başka çıkar yol kalmamıştır. Atalarımızın dediğiyle “Gün ola harman ola!”

Baran Dergisi 509. Sayı