Üç buçuk saat olduğu söyleniyor…

Çocukluğumdan hatırlarım, (Radyolin) markasıyla alüminyum tüp içinde satılan bir diş macunumuz vardı. Bunun yanında bir de markasını hatırlayamadığım tuvalet sabunumuz, o da yerli. Ellili yıllarda bunların patronları Kalamış açıklarında geçirdikleri bir sandal kazası sonunda hayattan koptular…

Boşluklarını yabancılar doldurdu…

Diş macunlarımızla birlikte tuvalet sabunlarımız da, gâvurun malı olup çıktılar. İzmir’in dağlarında şükür ki menba suyu yok. Çiçekler açan o dağlarda eğer Uludağ gibi su kaynakları bulunsaydı, İzmir Marşı da, gâvurun suyu ile iyi gidecekti.

Coca Cola’nın gittiği gibi…
Bursalılarla Sakaryalılar için yüz karasıdır, menba sularını gâvurlara kaptırmak…
Gâvurlar, kimisi bir iki yerli ortağı ile birlikte bizim suyumuzu Türkiye’de Türklere satıyorlar, paralarını da kendi memleketlerinde, kendi cinslerine yediriyorlar…
İstanbul’dan İzmir’e üç buçuk saat sürdüğü söyleniyorsa da, denemedim, bilmiyorum…
***
Ya bizim devletimiz lüzum görmüş olacak ya da gâvurun sermayesi kafamıza girmiş. Neticede Körfez üzerinden İzmir-İstanbul otoyolu inşa edilerek üretilmiş…
Adamlar mallarını veya hizmet ürünlerini pazara çıkarmışlar ve satıyorlar. Reklam hakkı onların olmalı ve kullanıyorlar da…
Bizim büyüklerimiz de onların reklamlarını yapıyorlar. Anlaşılır gibi değil…
Buyurun, gâvurun yararına, hem de bedavadan bir devlet reklamı:

“İzmir’de bazı temaslarda bulunan AK Parti İzmir Milletvekili Binali Yıldırım,eşiSemiha Yıldırım ile birlikte bugün kara yolu ile İstanbul’a döndü. Dönüş yolunda, İstanbul-İzmir arasını 8.5 saatten 3.5 saate düşüren otoyolda minibüsün direkt direksiyonuna geçen Yıldırım’ın yanında eşi Semiha Yıldırım da yer aldı…”
***
AKP hükümetleri de, Bayar-Menderes hükümetleri gibi ilk iş olarak ulaştırmaya el attılar. Mamul emtianın üretim alanlarından tüketim ve ihracat kapılarına nakliyesi, sür’at gerektiriyordu. Gidiş hatlarına birer de geliş eklendi. Yollarımız yenileşti ve arabasına atlayan her kişi, emeği geçenlerden dualarını esirgemedi…

Duble yollarıyla öğünmek, düşünerek başaranın hakkıdır…

Devlet ricali, hükümet üyeleri ve mutlak iktidar yanlısı kalemler sürekli bu hizmetleri dile getirdiler. Bir anlamda siyasiler hizmetleriyle öğündüler, kalemşörler de muhalefete karşı iktidarın reklamını yaptılar…
İstanbul-İzmir arası üç buçuk saate düşmüş…
***
Körfez üzerinden İstanbul İzmir otoyolu, pazar hukukuna göre ticari bir metadır. Malın sahibi, bu eşyanın hizmetini satıyor. Sözü edilen iki şehir arasında ayni hizmeti verecek başka eşya, araç, alet edevat, yol yordam yok mu?...
Var…

Çanakkale’den Bandırma, Bursa ve İzmit üzerinden yollar ve vasıtalar mevcut. Hem de vapurlu, otobüslü ve trenli olarak gidip gelebilirsiniz. Bu yollar devletin, yani bizim kendi malımız olduğundan, hem de parasız…

Eee, madem ki böyle alternatif bir kolaylık var ve beleş de. Devlet ricali niye elin malının reklamını yapar, kendi malını gözden düşürürcesine?..

İstanbul’da gözlerini kapayanlar, açtıklarında kendilerini İzmir’de buluyor.    
***
İzmir’in dünkü toprağı ne ise, günümüzde de aynı o toprak. İklim aynı, tohum da aynı. Amma, dağlarında çiçekler dün yoktu da, bin bir renge bürünerek bu gün nasıl açıyorlar?

Her yerde, her vesileyle ve her çenebazın dudaklarında İzmir marşı…
Belki de, İzmir dağlarının kıraçlığına mersiye…
Mersiye methiye, iyi hoş da, bu arada garantili tüketim sigortası da İzmir’i gâvurlaştırdı…
***
İzmir-Aydın demiryolu da, aynen bu günkü Köprülü Körfez oto yolu gibi hazine mahreçli yük ve yolcu garantisiyle inşa edilerek üretildi.
Ege’nin beşeri ve tabii ürünleri trenle İzmir’e, oradan yaban ellere. Yabandan gelen mallar da, trenle İzmir’den Aydın ve İç Ege illerine…
Yabancıya gümrüklerden muafiyet tanındı. Yerli esnaf ve tüccara ise, normal gümrüklere ilaveten bir de ayrıca iç gümrük ilavesiyle ölüm fermanı yazıldı.
Yerli çiftçilerle esnaf iktisaden ölüp bittiler. Bunların mal ve emvaline oturan yerli veya harici gâvurlar patron oldular…
İzmir gâvurlaşırken, Müslümanlar da yeni patronlarına işçi ve ırgatlığa koşuldular.
İstanbul-İzmir arasının üç buçuk saate indiği söyleniyor…
***
Meclis sakin, Meclis sessiz, Meclis muti. Meclis’e hareket gerek, talim gerek, antrenman gerek. İşleyen demir ışıldasın, pas tutmasın!
Hani şu Dünya Motosiklet Şampiyonu bir mebusumuz var. Lakin tek başına yetmez demiri ışıldatmak için bu uzman eleman?
Ne de ses getiren büyük bir reklam olur haaa, yolun sahibi yabancı sermaye ortaklığının yararına!
Onun için üç buçuk saat de ne ki?
Sadece üç saat…


Baran Dergisi 658. Sayı