Fatih Sultan Mehmet’in adı söylendiğinde, akla ilk gelen Ayasofya oluyor. Kabacası, Osmanlı devletimizin çağ açan muharip bir padişahını hatırlıyoruz. 1453 yılında Bizans imparatorluğunu tarih sahnesinden kaldırmış ve Peygamberimiz Efendimizin kutsadığı bir mümin olarak, İstanbul’u Müslüman dünyasına hediye eden bir Cennetmekân…

Akabinde, ilk kuruluşundaki ‘Konstantinople’ olan ismi İstanbul’a çevrilirken, sonraları Hırıstiyanlığa has ibadethane olarak yapılan “Hagia Sophia Kilisesi”ne de, Müslümanlığın hizmetine tahsis emri çıkarılıyor…

O devrin kul yapımı Hıristiyanî düşüncenin merkez karargâhı Roma’dadır. İmparatorluk dünya çevresinde uzaklara doğru yayıldıkça, kul yapısı dinin iman ilkeleri ve kuralları zaman ve zemindeki değişmelerden etkilenerek ruhbanlar açısından iktisadi verimliliğini koruyamıyor. Roma ile çevresi arasında meydan bulan kıskançlık, ‘Konstantinople’daki ruhbanları Roma’dan koparıyor…
***
‘Konstantinople’, Roma imparatoru 1. Konstantin tarafından kurulmuştu. “Roma”dan kopan bu yeni merkeze de “Yeni Roma” adı veriliyor. İstanbul’un Fetih’den evvelki döneminde ismi, “Yeni Roma” idi…

Fetih’ten sonra ismi İstanbul’a çevrilen ‘Konstantinople’, kurulduğunda, Konstantin’in Hıristiyanlığı da şüphelidir. Ayrıca, Hıristiyanlık, devlet dini olarak benimsenmiş de değil. Roma İmparatoru Birinci Konstantin güneşe tapınmakta. Dine kabul merasimi denilen vaftizi de yapılmamış. Yok öyle merasime dayalı dine kabul edilme ritüeli gibisinden dindarlık masalı. Zira, 1. Kostantin, güneşe tapınan sahte bir Hıristiyan. Şaraba batırılmış ekmek de yedirilmemiş kendisine…

Ölümüne yakın günlerde odasında bulunan bir papaz tarafından alnına sürülen vaftiz suyu ile söz gelimi, Hristiyanlaştırıldığı belgeleniyor. Hz. Meryem’in bakireliğine inanmadığı gibi kendi kurduğu  “Yeni Roma” adı verilen ‘Konstantinople’daki dinî atmosferi de kendisi düzenlemiş. İtalya’daki Hıristiyanlık ile İstanbul’daki Hıristiyanlık arasındaki zıtlaşma ve çatışma da buradan doğuyor…

İmparator 1. Konstantin, rakiplerini temizleyip dünyanın tek hâkimi olmak istiyor. Bunun için ‘Cihad’a kalkışacak. Ordusu iç savaşta kutsallık atfettikleri kitap sahifelerini mızraklarına dolayarak muradına eriyor. Kutsallaştırılmış mızrak kullanarak yapılan savaşlara, cihad diyorlar ve meşhur Haçlı savaşları da, Hıristiyanlarca birer ‘cihad’ sayılıyor…

İnanç ve düşünce suçlarına karşı müeyyide olarak kullanılan cezalandırma tarzı da, el kesme şeklindedir.
***
“Yeni Roma”daki dinî atmosferin en büyük ve güçlü destekçisi Jüstinyen ve onun karısı. Bunların tâ günümüze dek varlığını sürdüren en önemli eserleri de Aya Sofya. Bundan gururlanan Jüstinyen, “Süleyman, seni geçtim ya!” haykırışlarıyla ‘Süleyman Mabedini aşağılamakla meşhur bir imparator…

Kul yapısı dinlerin tutkunlarında ilahlaşmayı irtifaya bağlayan küfürbazlığın eş ikizlerinden, Jüstinyen’in, Aya Sofya’nın devasa ihtişamıyla ‘Süleyman Mabedi’nin kutsallığını küçümseme. Bir diğeri de, Firavun’un, inşaatçılarına yüksek kuleler siparişiyle Musa’nın tanrısını! (ifade aynen böyle), kulenin tepesinden sarkarak aşağılamaya kalkışması…

Günümüzün Rum ve Yunanlı Ortodoksları bilmezler mi yani, din olarak benimsedikleri inanç ilkeleriyle ibadet sandıkları ritüellerin, kilise otoritelerin verdikleri şahsi karar hükümlerin infazından öte bir anlam ve bunların verdiği yorgunluktan öte bir değerinin bulunamayacağını?
***
1453 yılının Mayıs ayında Osmanlı Padişahi Fatih Sultan Mehmet’in, Bizans surlarını aşarak ‘Kostantinopolis’i İstanbul’a çevirmesi, kin olarak, tekil ve çoğul tüm Ortodoksların yüreğine iniyor.

Günümüzde Fener Rum Patriği ve cümle patriklerin de yüreklerini yakan bu intikam ateşiyle, 1453’ün rövanşını sabırsızlıkla bekliyor.

Halil İnalcık’a göre, Bizans tarihçilerinden Giacomo’un, Fatih Sultan Mehmet’in, “Dünyada imparatorluk bir tane TEK olmalı. TEK iman ve TEK egemen bulunmalı. Bu birliğin (Tevhidin) yerleştirilebilmesi için Konstantinaopolis’ten başka daha uygun bir yer yoktur” dediğine şahitlik ediyor…
1466’da Bizanslı tarihçi Trapezuntios, Fatih Sultan Mehmet’e şöyle hitap ediyor;

“Kimse şüphe etmez ki, sen Romalıların imparatorusun. İmparatorluğunun merkezi de İstanbul’dur. Ayrıca Doğu Roma İmparatorluğu’nun da ikinci kurucusu sensin…”

***
Konstantin küfrünün takipçisi Ortodox Brendon Tarrand’a, yüreğinde hâlâ söndürtmediği kin ateşiyle dünyanın bir ucuna postalayarak Hırıstiyan topraklarında ibadet eden Müslümanları kitle halinde öldürmeye şartlayanlar kimlerdir?
Papa-Patrik arasında sulh anlaşması yapıldı. Kucaklaştılar, anlaştılar ve seviştiler. İttifakı kutsamak için, gönüllü fedaiyi Yeni Zelenda’ya gönderdiler.

Batı dünyası, özellikle Avrupa toplulukları kendilerini Hristiyan dünyası olarak tanımlıyorlar. Türklere ve Müslümanlara vize yasağının gerekçesini iktisadi zorunluluk olarak gösterseler de, asıl sebep, 1453…

1453’den ötürü, Hristiyan dünyasının kendisi için kadim düşman olarak gördüğü Türkiye’de, Erbakan’ın lanetlediği o çevreyle hemhal olmanın derdinde olanlar var.

Ayrıca üstüne üstlük, Ayasofya’da rükû ve secde yasağı!..

Baran Dergisi 637. Sayı