Kendince bir yol tutturmuş herkes işine veya nefsine uygun gelene inanıp gidiyor. Biriken mevzular arasında olması gereken doğru yolu, izi kaybettik. Her tarafta bir iz var. Şunun bunun fark etmez. Yön yok, istikamet yok. Usûl yok. Boşlukta herkesin birbirine bağırıp çağırdığı bir kaos ortamı var. O yüzden bazen doğrular yanlış, yanlışlar doğru gibi algılanabiliyor. Bu hal ise, nerede durduğuna bağlı. Ama kafalar karışık. 

Doğuştan zihinlerimiz ile birlikte hayatımız formatlanıyor. Biz, aslında olması gereken biz değiliz. Onların, formatlayanların yön ve şekil verdiği robotlar gibiyiz. Bunun böyle olduğunu bilenler bile aynı.

Gereği yapılmıyorsa bilgi bir hiç’tir. Aslında yüktür. Bunun için, yıkmak adına adım atsan da yıkılan yine sen olursun. Bu hal ise, ne getireceğimizi bilmemekten doğan bir karmaşanın ilanı gibidir. Bunu bilmiyorsak “ha o, ha bu” fark etmez. Hâlbuki, insan inandığı bir şey için canını verir ve ondan bile mutlu olur. Âşıklar gibi. Ferhat misal. Şirin için dağları deler. Çünkü onun Şirin’i var. Bizim Şirin’imiz yok! Var ama ne? Kendi kendimize uydurduğumuz putlardan Şirin olmaz. Olursa da böyle olur. Her halimizle her şeyimiz sahte. Ve gedeo’lu.

Asıl bulunabilir mi? Asl olana ulaşılabilir mi?

El, ayak, yüz, kafa, okul, çevre, insan, amir memur herkes gerçeğe ulaşabilir mi? 

Evet. Ama bunun için bir usûl gerek. Çünkü usûl yoksa visal olmaz.

Elindeki silahla rastgele milyonlarca mermi atan adam gerçek hedefe nişan almıyorsa onu vuramaz. Silah ne kadar iyi olursa olsun.

 Bir de bu adam hedef’i bilmiyorsa? O zaman geçen günlerini, aylarını, yıllarını mermi gibi say… Hayatını harcar ve bir gün biter gider.

Önemli olan nedir?

Bizler dünyayı bilsek, her şeyi ama her şeyi bilsek, bu sırtımızda bir işe yaramaz yük olur. Doğru hedefe nişan almıyorsak bu neye yarar? Prof.lar konuşuyor, kitaplar var, internette her şey mevcut… Bilgi namına ne ararsan var. Öyle bir bilgi bombardımanı altındayız ki, bunları,  yüzler, binler değil, milyonlarca cilt kitap olsa anlatmaya yetmez. Evliya Çelebi’nin 30 yılda gezdiği yerleri internet ortamında üç saatte gezersin. Onun bildiklerinin milyon katını bilirsin. Ama bu bilgiler bile nedir?
Kocaman bir hiç, değil mi?

Evet. Niçin? 

Arayış, buluş ve kurtuluş için. Gereken tek bir şey vardır. 

Fert hakikati…

Bunun cevabı bu kadar basit!

Basit ama, bize bunu kaybettirdiler ve yüzlerce  yıldır bunu arıyoruz ve bir türlü bulamıyoruz!... Bizde kayboldu her yerde kayboldu.

“Güneşi ceketimizin içindeki astarda kaybettik.” 

Markalaştık, marka olduk.

Etiketlerimiz en önemli vasfımız olarak ortaya çıktı. Eşin, çocuğun, çevren, herkes ve her yer, marka değerine göre sana, bana, ona buna itibar eder oldu. Falan cemaattensen yırttın paçayı… Haydi iyisin. Filan tarikattaysan şeyhin seni hiç bilmediğin âlemlerde uçurur haberin bile olmaz!

Fert hakikati demiştik ya…

Lisan, lügat, kelimeler, dil… ve kelam… Kâinat lisan ile var.

Fert hakikatinin gerçeğini şahsında toplayan Peygamber. Hakikat-i ferdiye. Onun şahsında billurlaştırdığı manayı kuşandığımız andan itibaren topluluk hakikati başlar. Fert ve toplum buradan gelir/se bir gayeye gidebilir. Yoksa her şey kendi başına bir şeydir. O bir şey’ler dağıtır. Şimdiki gibi. Dağılınca da ipin ucu kaçıyor. Toparlanamıyoruz. Aksine düğüm daha da artıyor. Burada da söylenecek çok şey var. Peygamberi aradan çıkarma gayretlerini düşün. “Bize sadece Kuran yeter”ciler… Akif bile, “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı/ asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” diyor. Tâ o zamanlardan bu zamanlara onu bile kullananların aldıkları mesafeye ek olarak, ortalıkta dolaşan âlim kılıklı şeytanlar bu mesafeler arasına derin çukurlar açıyorlar… Düşenler onların avı’dır artık. Etinden sütüne varıncaya kadar her şeyinden istifade ederler. Sonunda işi bitmişse posasını bile bir kenara atmazlar. Gübre niyetine kullanmaya devam ederler…

Bizim dünyaya teklifimiz nedir?

Fert hakikatini billurlaştırdıktan sonra, yaşanmaya değer hayatın nasıl ve niçin’ini, en ince ayrıntılarıyla beraber bütün detayları ile ortaya koymak. Bunu günümüzde Salih Mirzabeyoğlu’ndan başka izah eden bir fert yok. 
Amerika’yı dize getirsen karşısında bir Rusya da sen olursun. 

Nedenleri ve niçin’i ile topyekûn bütün insanlığın Kurtuluş Yolu’nun rotasını çizen Salih Mirzabeyoğlu ve dolayısıyla İBDA var.

İBDA’nın ortaya koyduğu doğruların hakikatine uygun bir hayatın tanzimi için BARAN’dayım.

Baran Dergisi 617. Sayı