Kumandan Salih Mirzabeyoğlu kendisine elektromanyetik bir metodla işkence yapıldığını ilk söylediğinde kimse meselenin tam olarak ne olduğunu anlayamamıştı. Salih Mirzabeyoğlu “Telegram” ismini verdiği işkence metoduyla iradesinin elinden alınmak istediğini bu mevzu ile alâkalı müstakil bir eser vererek anlatmıştı. Son günlerde ise “zihin kontrol” metodları sık sık gündemde yer buluyor. Geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen Davos zirvesinde, İsrailli profesör Hariri yakın bir gelecekte insanların iradelerinin zihin kontrol yöntemleriyle elinden alınacağını iddia ederken, zirve sonrası Cüneyt Zapsu da bu iddiayı merkeze aldığı bir mülakat vermişti. Gündemde yerini koruyan bu mevzu ile alâkalı Erkan Macit tarafından kaleme alınan ve Önce Vatan Gazetesi’nde yayınlanan “Metafizik İstihbarat Savaşları” başlıklı yazıyı sizler için iktibas ediyoruz:
***
İnsan beynine istenilen ses ve görüntü algısı gönderilmesi, günümüz teknolojisi ile bir radyo, bir bilgisayar, televizyon gibi cihazlara gönderilen materyaller gibi mümkün değil. Bu ancak, özel olarak hazırlanan özel ilaçlarla mümkündür. Bu ilaçlar doğrudan da verilebilir. Ya da daha üst kademe doğrudan verilmeyip, şimdiki teknoloji ile iki aşamada olmaktadır. İlk  aşama kobay aşamasıdır. Kobay olan denekler, gönüllüdür ya da herhangi bir sebeple savaş esiri, kimsesiz, tutuklu veya müebbet hapis alan yüz kızartıcı suç ya da devlet suçu  işleyenlere uygulanır. İkinci aşama ise zehir. Bir diğeri ise telkin yolu ile silahlı olarak uygulatılandır.
Hedef seçilen kişi, sürekli halüsinasyon, hatırlama, hayal, yani bugünkü deyimiyle “dejavu” yaşamaktadır. Aslında buraya kadar anlattıklarım birçok yapılan çalışmanın olmuş ve olmamış neticelerini göstermiştir. Burada yazılan olayları kişi, yaşamamaktadır. Bütün olaylar bir simülasyondur. Yani eş yaşamdır. Tıpkı tek yumurta  ikizleri olan ikiz kardeşin yaşadıklarıdır. İkiz kardeşlerden biri, bir acı, bir üzüntü yaşadığında, diğeri de bunu hisseder ve yaşar. Peki bu laboratuvarları simülasyon olayı nasıl yapılmaktadır? Beyin kontrolü için kullanılan en etkin yöntem, mikroçiplerdir. Mikroçipler kişilere genelde zerk edilerek, enjektör vasıtasıyla aşı olarak yapılır. Yapılan aşı, görünüşte normal bir aşıdır, örneğin grip aşısı gibi. Kullanılan mikroçiplerin çapı 5 mikro milimetredir, bunun ne derecede büyüklük olduğunu merak ediyorsanız, bir örnek vermemiz umarım yeterli olacaktır: başınızda bulunana saçınızdan bir tel alın ve bakın, bu saç telinin çapı 50 mikro milimetredir. Yani enjekte edilen mikroçip, elinizde tuttuğunuz saç telinin onda biri kadardır. İnanılmaz geliyor değil mi? Aynı mikroçipler, bir başkasına da takılır. IP numarası aynıdır. “Yönetmen” adı verilen kişiye de takılan çip ne yaparsa ne konuşuyorsa aynısı, seçilen kişiye, çeşitli yollarda iletilir. Kişi kendini bir anda mesih ilan edebilir. Veya dünyayı kurtaran, bir kurtarıcı olarak görebilir. Bu kişiye göre değişir.

Bu, RMS teknolojisi kullanılan bilgisayar operatörleri tarafından uygulanır. Bu tekniğin uygulandığı birkaç kişiyi örnek olarak verirsek ki ne kadar etkili olduğu anlaşılır. Bir gün bir adam, kendine tanrı tarafından vahiy geldiğini ve Hz. Meryem’in, kendine görünerek  Fatima’nın sırrını söylediğini iddia eder. Ve yeryüzünde düzenin sağlanması için, Tanrılık iddiasında bulunan Deccal’in öldürülmesi gerekmektedir. Bu Tanrılık iddiasında bulunan  Deccal ise Vatikan’daki Papa’dır.

Halbuki Papa’nın hiç böyle iddiası ve söylemi bulunmamaktadır. Papa vurulur. Suikastın ardından, kullanılan denek, kendini Mesih ilan eder. Bu denek, Mehmet Ali Ağca’dır. Bir diğeri ise, kendini İslam mücahidi olarak gören İBDA-C lideri Salih Mirzabeyoğlu’dur. Mirzabeyoğlu’nu kendi istekleri biçimde yönlendiremediler. Zira hesap etmedikleri bir ayrıntı vardı. Mirzabeyoğlu, bağlı olduğu din icabı gereği, günde beş vakit namaz kılmak için, beş defa abdest alıyordu. Bu detay için, günümüzde henüz teknolojik bir teknik ve yöntem geliştirilememişti. Onu için bir diğer alternatif yöntem kullanılmıştı. Kullanılan bu yöntem, ses ve görüntü nakil yöntemi olan medya teknolojisiydi.

Gönderilen elektromanyetik görüntü dalgalarıyla, kişinin halüsinasyonlar görmesini sağlamak ve sonik ses dalgalarıyla, kişinin beyninde ikinci birini konuşturarak, kişiye istem dışı hareketler ve faaliyetler yaptırmak. Bunlar günümüzde; “altıncı his kuvveti” “kalbe rahmani ve şeytani vahiy gelmesi” diğer bir söylemle de “cinnet geçirme vakası” diye tabir edilmektedir. Mirzabeyoğlu, belli aralıklarla halüsinasyon görmektedir. Gönderilen bu telkinlerde, kendisini öldürmesi veya kendini öldürtecek şekilde bir operasyonel faaliyete girişmesi söylenmektedir. Fakat Mirzabeyoğlu, kendisinin bile farkında olmadan, bu illüzyonist saldırıdan minimum düzeyde kendisini korumakta ve kurtarmaktadır. Bu koruma kalkanı, bahsettiğimiz, günde beş vakit kılınan namaz öncesi alınan abdesttir. Abdest alımında uygulanan hareketlerden birisi olan, ıslatılmış elin ters tarafı ile ensenin ıslatılmasıdır. Ensenin ıslak tutulması veya nemli tutulması, dışarıdan gelen manyetik dalgaları geri çevirir. Bu, tıpkı şuna benzer; aynı kutuptaki iki mıknatısı yan yana koyarsanız birbirini iterler. Ense, bütün dalgaları ışınları, alır. O yüzden enseyi daima ıslak veya nemli tutmakta fayda vardır. 

Kamuoyuna açıklanan bir mikroçip olayı ise şöyle açıklanmıştı. Amerika’nın önde gelen gazetelerinden Washington Post gazetesinin, 1995 Mayıs’ındaki bir haberinde; İngiltere Kraliyet Tahtı’nın Veliaht Prensi William’a, 12 yaşındayken bir çip takıldığı yazıyordu. Suikastlar sadece teknoloji kullanılarak yapılmaz. Kullanılan en etkili yöntem, yüzyıllardır kullanılan kadim bilgilerdir. Bunlar arasında zehir sıkça kullanılmıştır. Zehir kullanma yöntemi, en son 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a olmuştur. Bir diğer ise silahlı saldırı, bunu son örnekleri ise, iş adamlarından Özdemir Sabancı ve Gazeteci Hrant Dink’tir. Bir diğeri de çeşitli kazalardır, bu kazalar trafik ve uçak olarak yoğunluktadır. Bunu örnekleri ise, birden fazladır. Bir iki örnek vermek gerekirse; Abdullah Çatlı, Muhsin Yazıcıoğlu, Eşref Bitlis. Bir de en tehlikeli suikast çeşidi vardır ki o da toplumsal cinayetlerdir. Bu cinayetler, bir ülkeyi karıştırabilir, iç isyana sevk edebilir, iç savaşı tetikleyebilir, ülkede darbeye yol açabilir, hatta daha vahimi olan, dünya savaşını patlatabilir.

İstanbul Taksimde’ ki 1 Mayıs kutlamalarında işlenen suikastlarda, Türkiye’de darbe oldu. Prens Ferdinand’ın öldürülmesi sonucu ise II. Dünya Savaşı patlak vermişti. Bu konulara ileri de kısa kısa olsa da biraz değineceğiz. Cinayetler, genelde terörist gruplar tarafından işlenir diye bilinir, halbuki cinayetlerin hepsi, istihbarat servisleri tarafından veya “derin devlet” diye bilinen gruplar tarafından yaptırılır. Suikastların en ilginci ise de Türkiye’de yapılan cinayetlerdir. Cumhuriyet’in kuruluşu yıllarında işlenen ve bugüne denk yapılan cinayetler, yaklaşık yüzyıldır hiçbir şekilde aydınlatılamadı ve aydınlatılmayacak da. Bu cinayetlerin perde arkası, birileri tarafından iyi bilinmektedir. Ama sırlar, bilen kişiyle beraber ya mezara gidecek ya da “sağır oda”ya hapsedilecektir.
 
Önce Vatan Gazetesi