Bize kalan aziz borç asırlık zamanlardan;
Tarihi temizlemek sahte kahramanlardan!..
 
Senelerce muhtevasından çok var olup olmadığı tartışılan, 2016 senesinde Iraklı Prof. Dr. Muhsin -Abdülhamid’in Derin Tarih dergisinde yayınlanan röportajı sayesinde varlığı ve Üstad Necip Fazıl tarafından kaleme alındığı artık kesinleşen “Put Adam” isimli eser, seneler sonra nihayet Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi tarafından aslî diline, yani Türkçeye kazandırıldı.
***
Eserin muhtevasına geçmeden evvel bir hususa dikkat çekmek ve bir de talepte bulunmak istiyoruz: Eser, Türkçe aslı ortalarda olmadığı ve önce Arapçaya, ardından Türkçeye tercüme edilerek yayımlandığı için, Üstad’ın kendisine has muazzam dilinden nispeten de olsa uzak bir şekilde okur ile buluşuyor. Bu hâliyle de olsa “Put Adam” artık Türkçeye kazandırıldığına ve önemli bir eşik aşıldığına göre, Büyük Doğu Yayınları’nın elinde bu eserin Üstad Necip Fazıl tarafından kaleme alınmış orijinal hâlinin günyüzüne çıkarılması ve okurun Üstad Necip Fazıl’ın kendisine has enfes dili ve harikulâde üslûbu ile istifâde etmesinin sağlanması şart olmuştur. Ama yok, Büyük Doğu Yayınları elinde bu eserin orijinali olmasına rağmen, 5816 sayılı kanundan çekiniyor ve bu eseri basmak istemiyorsa, kitabı bize ulaştırsın. Biz, Baran Dergisi olarak eserin basım ve dağıtımını yapmaya ve bu eser üzerinden elde edilecek geliri Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfına bağışlamaya hazır olduğumuzu buradan bildiririz. Hem böylece kitabın iki kere tercümesinden doğan kimi maddi hatalar da (kurmay başkanı yerine genelkurmay başkanı yazılması gibi) yazarın kendisi tarafından düzeltilmiş olur.
***
Büyük yazarlar ile okurları arasında diğer tüm münasebet çeşitlerinden farklı bir bağ olduğu kanaatindeyiz. Çünkü kitab okumak, okurun kendisine seçtiği dostları ile yapmış olduğu karşılıklı yahut tek taraflı konuşmalardır, bir bakıma. Büyük bir yazarın, hele ki Üstad Necip Fazıl gibi büyük bir fikir ve aksiyon adamının, vefatı üzerinden 36 sene geçmiş olmasına rağmen, bugün onun yeni bir eseri ile karşılaşmak, tarifsiz... Her ne kadar Üstad’ın bütün eserleri okunmuş ve hattâ birçoğu tekrar tekrar okunmuşsa da, yeni bir eserinin okur ile buluşturulması, muhtevası her ne olursa olsun, okur açısından senelerdir görmediği ve görmeyi de beklemediği büyük bir dost ile yeniden hasbihâl edebilmenin heyecanını uyandırıyor.

Kitabın muhtevasına gelmeden evvel yalnız bu husus için bile Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye’ye teşekkürü bir borç biliriz.
***
Eserin Türkçesinin yayımlandığı duyulduğundan beri, bilhassa Kemalist camianın yayın organları ile sosyal medya hesaplarında kıyamet kopuyor. Ön plana çıkartılan müşterek ifâde ise bu eserde “Atatürk'e yönelik çirkin hakaretler ve iftiraların yer aldığı”. Oysa ki eseri okumadıkları her hâllerinden belli. Çünkü bu eser kimseye hakaret ve tahkir etme kaygısıyla kaleme alınmamış. Bilâkis, 5816 sayılı kanun zoruyla gizlenen gerçekler ve gerçeklerin gizli kalmış olması sayesinde türetilen sahtelikler ifşâ edilmiş. Ve bu ifşaat, vesikalar, birden çok şahitlikler, Mustafa Kemal’in bizzat kendi Nutuk adlı eserinde herkesin gözü önünde duran tutarsızlıklar ve kaskatı vakıalara dayandırılarak, hiçbir şüpheye mahâl bırakmayacak şekilde izah edilmiş. Burada biraz daha ileri gidecek olursak, “Put Adam”ın ahlâkî düşkünlükleri ile alâkalı bugün Türkiye’de bile artık saklanması mümkün olmayan birkaç misâlden fazlasına yer vermeye tenezzül etmemiş Üstad. Bunun yerine ele aldığı meselenin ciddiyetine hâlel gelmemesi için, eserin başından sonuna dek esas üzerinde kalmasını bilmiş. Kimse boşu boşuna emniyet ve savcılığın vaktini çalmasın. Hırsıza hırsız, katile katil demek hiçbir kanun maddesiyle suç kapsamı içine alınamaz; bilâkis esas suç teşkil eden hırsızlık yapmak ve cinayet işlemektir.
***
Mustafa Kemal’in 1919 öncesi hayatını, sonraki dönemi belirleyen ve önhazırlık mahiyeti taşıyan yönleriyle (mesela 1917’de 7. ordu faciası) ele alan eser, akabinde 1919’da olup bitenlere odaklanıyor. Padişah tarafından vazifelendirilmesi, akabinde Samsun ve kongreler, Türkiye Millet Meclisi’nin kurulması, İstiklâl Savaşı, cumhuriyet dönemi, inkılâplar dönemi, Çankaya, Dolmabahçe ve Mustafa Kemal’in ölümüne kadar geçen zaman zarfında yaşananlar bu eserde bütün çıplaklığıyla sunulmuş. Bu eser, kuru bir bilgi hamulesi olmanın ötesinde, zaten piyasada dolaşan ve herkesin bildiğini sandığı mâlûmatları lazım geldiği şekilde tasnif edip, objektif bir bakış açısıyla gerekçelendirip, teferruatçılık şuurunun nadide örneklerinden biri olarak ortaya konmuş. Üstad, kitapta, Put Adam ve en az onun kadar hastalıklı ve haysiyetsiz çevresinin ruhî portresini, bütün girinti, çıkıntı ve marazlarıyla beraber resmetmiş; bu taifenin milletimizin manevî ve dinî değerlerini iğfâl etmek üzere devletimize ve insanımıza nasıl musallat olduğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne sermiş.
***
“Hastalıklı çevresi” derken neyi kast ettiğimizi de kısaca izah edelim:

Millet bünyesi de insan bünyesi gibidir; içinde muhtelif bakteriler, mikroplar yâni hastalıkları her daim barındırır. Bünye sağlıklı olduğu, bağışıklık sistemi sağlıklı bir şekilde çalıştığı sürece bunlar vücut için bir risk unsuru değildir. Hattâ, meselâ sindirim sistemindeki organlar, kimi bakteri ve mantar gibi hastalık doğurma potansiyeli taşıyan organizmalardan istifâde ederek bunlardan vücudun faydalanmasını da sağlar. Tâ ki, vücutta muvazene bozulup, bünye zayıf düşüp, hastalıklı mikroplar faydadan çok zarar doğurmaya ve vücudu hasta edinceye kadar…

Bu bakımdan, Üstad Necib Fazıl’ın eserinde, Put Adam ile beraber onun çevresindekilerin portreleri de son derece alâka uyandırıcı. Yâni tek başına bir adamın kötülüğü ile karşı karşıya değiliz; bu kötülüğü de kendi dünya menfaati için azdırmaktan çekinmeyen, hiçbir ulvî ve manevî değer tanımayan elit(!) bir zümre söz konusu.

Belli ki, hastalık Osmanlı döneminde bünyeye yerleşmiş. Eserde konu edilen rezillikler belki o zaman da gerçekleşiyormuş; fakat aşikâr olmuyor, cemiyete sıçratılamıyormuş. Osmanlı’nın bünyesi ard arda savaşlarla zayıf düşüp, saltanatın bir alternatifi belirince, memleketin o dönem için “ileri gelen” konumunda bulunan, ahlâk ve dinî umdelerden kopuk yaşayan, Batıcılığıyla maruf okur yazar, biraz paralı pullu kesimi, hemen bu yeni düzeni kendisinin nemalanacağı şekilde kurgulamak ve rezil hayat tarzlarını cemiyete kanıksatmak için insanımızı da kendisine benzetmek üzere işe koyulmuş.

Zaten kitabın adı da bu mânâyı hissettirir cinsten; ilâhlık iddiasında bir adam ve onun etrafında sırf kendi çıkarları için bu kimseyi putlaştıran putperestler. 
***
Put Adam eserinin yayımlanmasıyla bir kez daha görülmüş oldu ki, İbrahim Peygamber’in mübarek baltası, Üstad Necip Fazıl’ın elinde, vefâtı üzerinden seneler geçmesine rağmen hâlen ışıl ışıl parlıyor... Hem zaten Kumandan Salih Mirzabeyoğlu da “Adalet Mutlak’a” başlıklı konferansında ikaz etmiş ve herkesi putlarına sahib çıkmaya davet etmişti. Kimse kendi putuna sahib çıkmadığına, bilâkis hâlen bu putlardan istifâde ile milletimizin beşerî müesseselerine musallat olmaya devam ettiğine göre, put kıran balta(lar) da işlemeye devam edecek demektir. “1440 gergini”nin manası içinde görüyoruz bu kitabın çıkışını.
***
Üstad Necib Fazıl’ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilen 446 sayfalık Put Adam isimli son eserine, kitabın dağıtımını üstlenen “Küresel Kitap Yayıncılık”tan ulaşabilirsiniz.


Baran Dergisi 655. Sayı