Sanal âlemin çok çeşitliliği bizlere hakikat olanın cazibesini unutturdu. Daldan dala atlayan maymun edası ile sanal çeşitliliklerin peşinden koşturmak hayat biçimimiz olmakla birlikte, kendi aklımızın idrakini de o çeşitliliğin sığ ve yavan aklına teslim ederek, köşemizde beklemeyi ayrıcalık bildik. Çetrefilli hayatın gel-gitleri, bizi, kendi girdabına doğru çekerken, kendi hâlimizin düzeltilmesi için oturup düşünmeyi, tekamül çabasını öteler olduk.

Hayatımız sürüp giderken, önümüze çıkan sorunlara aklı selim ile yaklaşmak gerekir. Çünkü sorunların halledilmesinin ancak bununla mümkün olabileceğini, konuşma ve davranışlarda da görmemiz gerekir. Lakin çeşitlilikler bizlerin gözlerini o denli boyamış ki, durmaya dahi vaktimiz yok. Bu çeşitlilikler bizleri ekseri olarak hakikat olmayan çerçevedeki, sanal âlemde bulmakta. Sanal âlem öylesine derin bir kuyu ki, yakınından dahi geçilse kişiyi kendine müptela edecek seviyede bağlamakta. Sosyal medya hesaplarımızdan takip ettiğimiz haberlerin yoğunluğu da böyledir. Kimi vakit karşımıza, Suriye, Arakan, Libya ve dünyanın birçok yerinde başta Müslümanlar olmak üzere, zulüm gören insanlar hakkında haberler çıkıyor. O ân üzülüyoruz. Ana sayfadaki başka bir paylaşımı görmek için biraz aşağı inince de, işçi maaşlarına zam yapıldığı görülür ya da başka sevindirici bir haber bu sefer de mutlu oluruz... Hemen aşağıda başka bir haber çıkar ve bize geçmişimizi hatırlatan cümleler ile karşılaşırız. Anlatmak istediğim, duygu karmaşası yaşıyoruz. Sevinecek miyiz, üzülecek miyiz? Daha buna karar veremeden kendimizi başka mecralarda buluyoruz. Bir şeyi gerçekten yaşayamıyoruz derken, hislerimizden bîhaber olarak duygusuzca hareket ediyoruz. Tabiî bir zaman sonra bir bakmışsınız vurdumduymaz oluvermişiz.

Neticede karşılaşılan şeyler ve hâdiseler “normal” bir hâl alır. Ne gerektiği şekilde üzüntüyü derinden yaşayabiliriz, ne de karşılaştığımız sevincin bizde bırakacağı o güzel hislerin kıymetini bilebiliriz. Duygularımız çark gibi değişmekte belli kalıbı olmadan, durmuyor! Duraksamak hiç yok! Sürekli bir yarış içindeyiz ve koşuyoruz, peki nereye? İnsanî duygularımız köreliyor, belki bilerek yapılıyor belki de bilinmeden. Mühim mesele şu ki: Basitleşiyor artık yaşadıklarımız, üzüntü veren şeyler olsa dahi basitleşiyor. Ve bu basitlik içinde kendimize değerli şeyler bulmaya çalışıyoruz. Aslında değerli olanı, zamanın kendisini kaçırıyoruz. Kömür madeninde altın arıyoruz...

Uyuşuyor beynimiz, lime lime ediliyor düşüncelerimiz. Arafta yaşıyoruz hayatı. Ne hakikî mânâda olabiliyoruz, ne de hakikî mânâda ölebiliyoruz.

Baran Dergisi 709.Sayı