Malum 2013 senesinde İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda emperyalist bir provokasyon ile büyük hadiseler yaşanmış, haftalar süren ve sadece İstanbul ile sınırlı kalmayıp yurt çapına yayılan, karşı olurken karşıtını yaşatan ne yaptığını bilmez sol jargonlarla çapulcu bir eylemlilik geliştirilmişti... Sonunda “Gezici” eylemler bir şekilde son buldu. O günlerde Aylık dergisinin 2013 Temmuz sayısında yayınlanan yazımda yaşadıklarımızı su şekilde yorumlamıştım:

“Bugün farklı hayat tarzlarına bağlı olarak içinde modernitenin kuşak çatışmasını da barındıran medeniyetler arası kutuplaşmanın getirdiği sorunlar yaşıyoruz... Başlıkta geçen “Taksim’i” semt adı olarak değil, taksim etme: pay, paylaşım olarak okuyun. Yazar, bugün semt olarak Taksim’de meydana gelen hâdiselerin ve arkasında yatan emperyalist paylaşım plânlarının yarın bütün Anadolu için uygulanır olma ihtimali endişesini taşımaktadır. Bundan yüzyıl önce teşebbüs ettikleri fakat akîm kalarak ertelemek zorunda kaldıkları menfur taksim plânlarında olduğu gibi!.. Dünden bugüne tarihî, dinî, siyasî, iktisadî, hukukî hasılı insanımızı ve toplumumuzu ilgilendiren ne kadar ruhî, ahlâkî, ilmî meselemiz varsa tamamı ile derin bağlara ve kodlara sahip kompleks bir hâdise ile karşı karşıyayız. Anadolu büyük bir varoluş kavgası ve bunun getirdiği tarihî bir hesaplaşmayı yaşıyor. Var olan kendi iç çelişkileriniz ve son dönemde emperyal güç odakları ile girilen çıkar çatışmaları Anadolu coğrafyasını operasyonlara açık hâle getiriyor. Meselenin sadece çevre hassasiyeti ile ilgili olmadığını, ciddi bir provokasyonla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Sosyal psikolojiye dayalı toplumsal mühendislik çalışmalarının kör gözüm parmağına açık bir şekilde yapılıyor oluşu bu düşünceyi kuvvetlendiriyor.”

Bu tesbit sonrası hem ülkemizde, hem yakın bölgemizde birçok siyasî ve askerî hadise yaşandı... 15-Temmuz-2016’da hain bir darbe teşebbüsü ile çok unsurlu bir işgal girişimine maruz bırakıldık. Çanakkale ruhu ile Müslüman Anadolu tarafından tarihte eşine az rastlanır bir kahramanlıkla darbe girişimi püskürtüldükten sonra ekonomik saldırılar peşi sıra gelmeye başladı. Başkanlık sisteminde ilk genel meclis seçimleri erkene alınarak 2018 Haziran’ında yapıldı. Seçim sonrası ABD başkanı Trump’ın tweeti ile dolar operasyonu yapıldı ve Londra piyasalarında açığa satış işlemi ile ellerinde olmayan TL ile Dolar satın alan spekülatörler dolar kurunun bir anda 7.20 TL’ye fırlamasına sebeb oldu. Doların ateşini düşürmek için MB faizleri yüzde yirmi beşe çıkardı. Piyasa fırsatçıları da iğneden ipliğe zam yaparak enflasyonu azdırdılar. İnanılmaz bir şekilde soğan 7 TL, patlıcan 10 TL oluverdi. Mutfaklarda zam kazanı kaynarken belediye seçimleri için tekrardan sandığa gidildi... 16 sene iktidarda olan AK Parti, bir tür koalisyon olan MHP ile meclis dayanışmasını Belediye seçimlerine “Cumhur İttifakı” olarak taşıdı. Seçim sonrası oyların toplamında Şer ittifakına açık ara fark atılmasına rağmen YSK’nın ilk açıklaması itibariyle büyükşehir belediyeleri kaptırılmış gözüküyor. Yapılan itirazların ve yeniden sayımların sonucu değiştirip değiştirmeyeceğini şu an bilmiyoruz. Her iki durumda da yine bizi stresli günler bekliyor. Belki yine Gezi Olaylarına benzer toplumsal hadiseler yaşanacak; bilmiyoruz.

Geçen sene ve hemen belediye seçimleri öncesinde Londra’dan yapılan dolar hamleleri şu an durmuş gözüküyor. Neyi bekliyorlar acaba?.. İstanbul belediyesinin el değiştirme ihtimali ve buna yönelik sandık yolsuzluklarının amacı “Kanal İstanbul Projesi” ile alakalı olmasın?.. Bu projenin ilk ne zaman gündeme getirildiğine bir bakın; o günden bu yana yaşanan hadisleri bir bir yeniden gözden geçirin derim.

Yeni Zelanda canisi Brandon Tarrant ne demişti? İstanbul’un Batı yakasına geçmeyin!.. Biz de demiştik ki, Ayasofya Camii ibadete açılsın!

Nerede kalmıştık?..

Baran Dergisi 639. Sayı