Son zamanlarda eylemler ve sosyal organizasyonlar ile gençler tarafından sıklıkla gündeme getirilen Ayasofya mevzuu meyvelerini veriyor gibi. İstanbul merkezli olarak yapılan eylemler, açıklamalar ve düzenlenen protesto gösterileri, Anadolu’da bahçesine kazma vuran köylü amcamızın, kasketini kaldırıp mevzuya el atmasına ve Anadolu irfanının yeniden canlanmasına vesile oldu.

Ayasofya meselesi ne siyasî, ne iktisadî ne de idarî bir meseledir. “Ayasofya’nın yeniden cami hüviyetine kavuşturulması mücadelesi” Müslüman Türk’ün şahsında, bütün bir İslâm coğrafyasının siyasî bağımsızlık ve hürriyet mücadelesidir.

Bu milletin, kendi öz vatanının sınırları içerisinde, kendi aslî değeri ve mülkü olan Ayasofya’da ibadet edememesinden ve bu mâbedi yeniden cami hüviyetine kavuşturabilmek için mücadele ediyor olmasından daha büyük bir utancı yoktur. Hâlbuki bundan asıl utanması gerekenler, geçmişten bugüne, bu milletin bu mücadeleyi vermesine sebep olanlar, “kendi idareleri”ni “milletin iradesi”nin üzerinde görenlerdir.

Eğer bugün bir bekâ meslesinden bahsediliyorsa, bu mesele tüm iç ve dış hatları ile Ayasofya’da düğümlenir.

Üstad’ın deyişiyle: “Ayasofya ne taş, ne çizgi, ne renk, ne hacim, ne de bütün bunların madde senfonisi, sadece mânâ, yalnız mânâ…”

İşte büyük mesele, bu mânâyı idrak edebilmek, bu şuura erişebilmek, Ayasofya’nın kıymet hükümlerini ortaya koyabilmek ve bunu izah edebilmekte… Ayasofya’yı yalnızca dört duvar arasına inşa edilmiş bir tuğla yığınından ibaret olarak görmek, İstanbul’un, fethin ve Fatih’in mânâsına gölge düşürmektir. Bu da Anadolu halkının, Fatih’in mânâsını idrak edebilecek şuura erişmesinin önüne set çekmekten başka bir şey değildir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Zelanda’da Müslümanlara karşı gerçekleştirilen terör eylemine ve teröristin yayınlamış olduğu manifestoda Müslüman Türk’ü “Ayasofya’nın minarelerini yıkmak” ile tehdit eden emperyalistlere cevap olarak düzenlenen Ayasofya eyleminden sonra yaptığı açıklamada, Ayasofya’nın camiye çevrilmeyeceğini, aksi takdirde bunun ağır siyasî sonuçlar doğuracağını dile getirmişti. Fakat geçtiğimiz günlerde katıldığı bir yayında, Müslüman Anadolu halkının tepkisini, talebini ve samimiyetini göz önünde bulundurmuş olarak, “Ayasofya Müzesi”nin isminin “Ayasofya Camii” olarak değiştirilebileceğini, Ayasofya’ya girişin ücretsiz olup, Sultanahmet, Süleymaniye ve diğer muhtelif camiler gibi halkın ve turistlerin ziyaretine açılabileciğini söyledi. Yani Ayasofya’nın yeniden cami hüviyetine büründürülebileceğini gündeme getirmiş oldu.

İnanıyoruz ki bu, seçim öncesi, oy kaygısıyla verilmiş karşılıksız bir vaad değildir.

Kurusıkı pohpohçuluğun “taraf olmak” olduğunu zannedenlerden ziyade, tarafımızın her zaman “doğru”ların yanında ve “yanlış”ların karşısında durmak olduğunu belirterek, Ayasofya hakkındaki son söylemiyle Anadolu halkının gönlünü alan ve içini ferahlatan Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkürü bir borç biliyoruz.

Baran Dergisi 637. SAyı