Başbakan Binali Yıldırım, "Her şey daha güzel olacak hiç merak etmeyin. Yeter ki birliğimiz, beraberliğimiz, kardeşliğimiz devam etsin. Yeter ki ülkemize, milletimize, birliğimize musallat olan bölücü terör örgütleri PKK, FETÖ örgütü bir an önce milletimizin başının belası olmaktan çıksın. Birer birer bu alçak örgütlerin yaptıklarının hesabını soruyoruz" diye konuştu.

Fakat Baran Dergisi olarak meseleye baktığımızda içeriden ve dışarıdan her geçen gün yeni bir çevreleme harekâtıyla karşı karşıyayız. İçeride, iktidarın seyirci kaldığı türlü operasyonlarla Erdoğan’ın şahsı etrafında meydana gelen birlik bir yandan dağıtılmaya uğraşılırken, diğer taraftan da Erdoğan karşıtlığında müşterek olduğu düşünülen %48’lik “hayır”cı kesim konsolide edilmeye çalışılıyor. Dışarıya baktığımızda da, son günlerde hızlı gelişmeler yaşanıyor... 

Amerika, 15 Temmuz’da yarım kalan işi tamamlamakta kararlı. Türkiye’nin zaten pamuk ipliğine bağlı ekonomisi, bilhassa küçük ve orta ölçekli işletmeleri derinden sarsan bir ekonomik buhrana gark olmuşken, anlaşılan o ki, Batı’nın bize karşı sıradaki hamlesi ekonomimizi tamamen boğmaya yönelik. Taşıma suyla dönen ekonomiyi bundan sonrasında daha şiddetli sıkıntıların beklediği açık.

Yeniden içeriye dönecek olursak. Bugüne kadar Kemalistler, kimi sol örgütler, Kürt faşistler ve FETÖ üzerinden tezgâhlanan, Gezi’den başlayarak, 15 Temmuz gecesi zirve yapan saldırıların başarıya ulaşmamış olmasının arkasında yatan esas saik, saydığımız grup ve kesimlerin Müslüman Anadolu İnsanı nezdinde meşruiyet sahibi olmayışları ve bu saydığımız kesimlerin içindeki samimi unsurların asıl hedefin memleketin emperyalist bir saldırı neticesinde parçalanmak istendiğini kestirmeleriydi. 

Yine içeride memleket karşıtı saldırıların odak noktalarından biri hâline gelmiş olan TÜSAİD gibi örgütlerin elindeki memleket aleyhine kullanılan sermaye gücü hızlı bir tempoyla ve doğrudan müdahaleyle Anadolu sermayesine doğru kanalize edileceği yerde, görüyoruz ki, panik içinde Ak Parti’nin ilk günlerindeki muvazaacı tavrı yeniden benimsenmiş ve anlaşma yolları aranıyor.

Bugün bazı mahfillerce estirilmeye çalışılan başta Amerika olmak üzere, NATO ve Avrupa Birliği’nin 15 Temmuz dâhil olmak üzere Türkiye’yi hedef alan saldırılarda rolü yokmuş havası ve bütün suçu eski idarecilere atma çabası, hepsinden büyük bir fecaat arz ediyor.

“Şuur seviyesindeki her değişim, gerçeklik seviyesinde de değişim meydana getirir.” diyor, Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu. Fert gibi millet ve devletin de şuur seviyesiyle beraber gerçeklik seviyesi de değişim içindedir. Türkiye’de bilhassa son yıllarda muhatabı olduğumuz saldırılar, tabiî bir şekilde milletimizin şuur seviyesinde bir “sıçramayla” neticelendi. Buna mukabil meydana gelen yeni gerçeklik seviyesi, maruz kaldığı onca musibete rağmen, iktidar tarafından tam mânâsıyla idrak edilebilmiş değil. Bunun neticesi de milletin şuur seviyesi ile devletin gerçeklik seviyesi arasında meydana gelen tenakuzdur ki; bu vaziyet ya millette şahlanan his ile beraber ihtilâl sürecinin akamete uğramasına yahut gerçeklik karşısında direnen siyasetçilerin siyaset sahnesinden silinmesiyle sonuçlanır. Şıklardan birincisi olmayacağına göre, siyasî iktidarın şapkasını önüne koyarak düşünmesinin vakti gelmiş demektir.

2009 senesinde Davos ile başlayan krizden 15 Temmuz’a kadar siyasî iktidar, sürekli her gelişmeye reaksiyon üreterek geldi, kendi aksiyonunu üretecek şartlara sahib olamadı. 15 Temmuz’dan sonra hâlen reaksiyoner politikalar izlemek kabul edilemez. Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan, kendi aksiyonunu üretebilen bir liderliktir. 
***
15 Temmuz’da bu millet yüzlerce şehit, binlerce gazi verdi. Artık milletimiz ile içteki ve dıştaki düşmanımız arasında kan var. Sanki bunlar olmamış gibi, karşı taraf ile uzlaşma yolları aramak gibi milletin ruhuna taban tabana zıt ve neticesinde de mutlak bir şekilde başarısızlığa mahkûm bu politika artık sürdürülebilir değil. Milletimiz, İslâm yönünde hareket edenin arkasında milyonlar olup can pahası nasıl kenetlendiğini gösterdiğine göre artık bu millete lâyık olmak icab eder.

Şu saatten sonra ya devlet millete mutabık olacak ve milletimizi birleştiren hâkim fikir, devlete de hâkim olacak; ya da yukarıda ana hatlarını paylaştığımız bu yeni çevreleme hareketi yakın bir vadede tesirini göstermeye başladığında çok can yakacak.

Müslümanlar Allah’ın rızasını gözettikleri ideallerini yine Allah’ın izni keremiyle gerçekleştirir de, mesele şu ki, siz bu işte kolaylaştırıcı mı olacaksınız, yoksa zorlaştırıcı mı? Kolaylaştıran her iki âlemde de mükâfatlandırılacağı gibi, zorlaştıran da her iki âlemde art niyetinin ya da gafletinin bedelini ödeyecektir.
***
Yeni bir dalga geliyor üzerimize doğru. Kaptandan önde giden gemi olmayacağına göre, öyleyse milletinden geri devlet de olmaz!