Gazeteci Yılmaz Bilgen, Rusya, Esed ve İran’ın başını çektiği hava ve kara saldırıları sonucu İdlip’te gerçekleşen vahşetle ilgili BARAN dergisine konuştu. Bilgen, binlerce insanın durdurulamayan saldırılar nedeniyle evlerini terketmek zorunda kaldığı İdlip halkının çok zor durumda olduğunu hatırlatırken şunları söyledi;
 
Türkiye’ye Büyük Kırgınlık Var
İdlip’in uluslararası boyutunu İdlip’te bulunan farklı sivil, askerî temsilcilerle görüştüğümde bana karamsar bir tablo çizdiler. Buradaki önemli bir grup olan Ceyş’ül İzze lideri Mustafa Marati, “Herhalde herkes İdlip halkının, hatta her canlının yok edilmesi noktasında anlaşmış görünüyor. Bir ittifak söz konusu...” dedi. Oradaki Türk gözlem üssü kuşatmaya alındı bundan 6-7 ay önce. Bunlardan Sırman üssü de kuşatma altında. 10 gün içinde yaklaşık 35 köy birimi düştü. Bunu askerî başarı olarak değerlendirmek mümkün değil. Çocukların üzerine bomba yağdırıyorlar. Son iki hafta içinde 115 bin insan yerinden yurdundan oldu. 80 bin kadarı da Türkiye sınırına doğru yöneldi. 200 binin üzerinde insan. Bu noktada bölge halkının Türkiye’ye kırgınlığı büyük. Türkiye fazla tevil edecek tarafı kalmamış bir meseleyle yüzleşiyor. Rusya ile yapılan İdlip mutabakatının ne getirdiği belirsiz. Halep boşaltıldı. Suriye halkı yine de Türkiye’ye kredi vermeye devam etti. Şam’ın banliyöleri, Guta boşaltıldı. Humus kırsalı teslim. Gelinen noktada bombardımanlar, köy yakmalar devam ediyor. Rusya ile diplomatik mekanizma neden mazlumların lehine işlemiyor.
 
Hava Saldırılarında Ağırlık Rusya’nın...
Rusya’nın vurduğu yerler, Rusya için tehdit sayılan Kafkas savaşçıların bulunduğu yerlermiş. Çin de Doğu Türkistanlılar var diye aynı gerekçeyi üretiyor. Beşar zaten her mazlumu terörist görüyor. Türkiye’nin herhangi bir evde sobası yanmayan, çocukları aç, barınması zor aileler düşünebiliyor musunuz? Şu an İdlip’te evde yaşayan 3,5 milyon insanın ancak 1 milyonundan bahsedilebilir. Kalanların en az 2 milyona yakını ağaç altlarında yaşamaya çabalıyor. Çamur deryası sözde kamp içerisindeler. Cerablus, El Bab gibi başarılı operasyonlarla zaptedilen yerlerin nüfusu İdlip’e göre bahse değmeyecek kadar azdır. Kaldı ki bir tek mazlum çocuğun burnunun kanaması siyasi hesapların üzerindedir. Türkiye diplomasisi, mazlumlar lehine işletebilecek tek ülke. Geçtiğimiz hafta kampları vuran uçaklar Rus uçakları iken, buradaki medyada rejim uçakları olarak gösteriliyor. Hayır, yüzde 70-80 oranında bombardımanlar Rus uçakları tarafından yapılmaktadır. Mazlumun, Suriye direnişçilerinin hamisi olarak Türkiye’nin elinde ne var? Tarih önünde, vicdan önünde bunun hesabını veremeyiz. Bu vebal yakamızı bırakmaz. Kaçan insanların yolu vuruluyor. Hastane dışında 10 günde yok edilen ev sayısı 1100 oldu. Merkez medya İdlip okumalarını “göç” üzerinden yapıyor. Bu çok büyük bir sorumsuzluk, fütursuzluk. Hadi dün, “Türkmen dağında çay içeceğiz, Şam’ı gezeceğiz. Halep’teyiz” denildi. Demekle olmuyormuş. Halihazırda yönetimde olan insanların günlerdir İdlib’i ağzına almaması büyük kırgınlığa yol açmış. Sayın Erdoğan da temas etmedi hâlâ. Biz, “Mazlumun dini sorulmaz” öğretisinin çocuklarıyız. Sorunca da “rejim, Esed yapıyor” deniliyor. Gerçek öyle olmasa da. “Rusya karşısında hükümet zor durumda kalmasın” hesabı bu tür denklemler kuruluyor. Orada mezhepçi saiklerle saldıran, vuran, yağmalayan İran haydutları da var. Bu durumda Türkiye’nin acizliği akıllara geliyor. Yüzbinlerce insan gönül koyuyor. Birkaç Müslüman dışında bu hususu gündeme getiren yok. Bu medya sekiz yıldır Esed’in zalim olduğunu, Rusya’nın Türkmendağı saldırıları sırasında “Putin’in ne işi var Suriye’de” diyen medya idi. Putin o günlerdekinden daha aşağılık katliamlar yapılmasından sorumlu. “Tayyip Bey bu hususta bir şey söylemedi, şimdi yazarsak başımız ağrıyabilir” şeklinde bakılıyor. Kendi çocuğumuzu düşünelim. Doğu Türkistan’da olanları konuşamıyoruz mesela... Yaşananları yok sayınca yok olmuyor, susmak zulme ortak olmak değil midir?

Baran Dergisi 676. Sayı