Geçtiğimiz hafta 16. ALBA Zirvesi gerçekleştirildi. ALBA, bundan 14 sene evvel Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez ile Küba Devlet Başkanı Fidel Castro tarafından kurulmuş bir organizasyon. ALBA’nın açılımı Latin Amerika İçin Bolivarcı İttifak. Havana’da yapılan tek günlük zirveye üst düzey Kübalı yetkililer ve Raul Castro katıldı.

Sadece ALBA’nın kurucusu olan Venezüella ve Küba değil, Latin Amerika ülkelerinin büyük çoğunluğu düşmanlar tarafından abluka altına alınmış vaziyette. Bu devletler düzenli olarak ABD tacizlerine maruz kalıyor, işgal ediliyor ve sömürülüyor. Washington, 1960’larda Fidel Castro Küba’da iktidarı ele geçirdikten sonra ambargo uygulamaya başladı, Fidel buna rağmen geri adım atmadı. Chavez’e karşı bazı Washington merkezli organizasyonlar vasıtasıyla girişimlerde bulunuldu, muhaliflere kaynaklar aktarıldı. Chavez bu durumu alenî bir şekilde eleştirip kınadı. Bu organizasyonlar Venezüella’ya kurulan tuzağın büyüklüğünü ortaya koyarken ülke içerisindeki ihanet de gözler önüne serilmiştir. ABD, devrimci idareleri ve yasaları ortadan kaldırmaya çalışmıştır.

Bu mücadele hâlâ devam ediyor. Venezüella para biriminin bugünkü değeri ortada. Hükümet hâlâ direnmeye çalışıyor. Ordu içerisinde bir takım hainler de işin içine girdi. Ne yazık ki, hükümetin bazı hataları ve hainlerin çalışmalarıyla büyük çoğunluğu devrimci olan halk da bugün hükümete karşı sorgulama içerisinde.

Ben de Venezüella’da devrimci bir iktidar olmasına rağmen hainler sebebiyle hâlâ cezaevindeyim. Normal bir hükümet olsaydı, illegal olarak burada tutulamazdım. Devlet içerisindeki bürokrasinin aşılması bu şahıslar sebebiyle son derece zor. Devlet bürokrasisi içerisindeki hain tipler yüzbinlerce doları iç ediyor.

 Bugün bazı devletler Amerikan emperyalizmine karşı mukavemet gösteriyor. Bunların başında Rusya ve Çin geliyor. Bu süreçte ABD güç kaybediyor, güç kaybederken de geçmişteki gibi yakın çevresine yönelik politikalarını yoğunlaştırıyor. Küba ve Venezüella, ABD’nin bu politikalarına rağmen direniyor. Venezüella’da toplumun büyük çoğunluğu devrimcidir ve yaptıkları eleştiriler de genel itibariyle hükümetin politikalarına yöneliktir. Bunda emperyalist ve Siyonist müdahalelerinin de tesiri var tabiî ki. Siyonistler Venezüella’ya saldırıyor; çünkü Venezüella Siyonist düzeni reddediyor, İsrail ile ilişkilerini koparmış vaziyette, İsrail’in saldırılarına karşı Müslümanlarla işbirliği yapıyor ve gereken tepkiyi gösteriyor, Filistin’in haklarını müdafaa ediyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Venezüella’ya gerçekleştirdiği özel ve cesur ziyaretini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Cesurca diyorum, çünkü ABD ve İsrail bu ziyaretten ve Türkiye-Venezüella yakınlaşmasından hiç memnun değil. Erdoğan sosyalist olmamasına rağmen devrimci Venezüella ile dayanışma örneği gösteriyor. Mavi Marmara hadisesinden sonra İsrail-Türkiye ilişkilerinde gerginlikler yaşanmıştı. Türkiye’nin bağımsızlığı için bu gibi hadiseler önemli; umuyorum Erdoğan dış güçleri ülkesinden atabilir. Türkiye bu teşebbüslerinde Suudi Arabistan destekli sözde mücahidlerin saldırılarına da maruz kalabilir.

Son olarak Türkiye’deki gönüldaşlarıma şunları söylemek istiyorum; Allah'ın rahmetine kavuşmuş olan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu bir cesaret örneği sergileyerek bana destek vermişti, onu tekrar selamlamak istiyorum. Aynı şekilde bugün Bolivaryan devrimi destekleyenleri selamlıyorum.
 
Allahü Ekber!
 17.12.2008

Tercüme: Faruk Hanedar


Baran Dergisi 623. Sayı