Bundan bir yıl kadar önce Telegramcılar, Bolu F Tipi Cezaevindeki Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nu şöyle tehdid ediyor; "Ölüm Odası B-Yedi", Bölüm 69’dan naklediyoruz:
- "Bu satırları, bedenime elektrikî tesir ve lâflarla bunu telkin ve destekleme şeklinde sıkıntı içinde, karşılıklı KÖTÜ sözler söylenirken, NYMPHALAR’ın hatırlattığı bir hâdisenin benzerini yaşatma tehdidi altında yazıyorum. Hatırlayanlar hatırlar: “Gerçek hayatın aynı bir hâlette araba sürerken, birden kontrolü kaybettim, araba kullanan biri olarak söylüyorum, araba tam devrilecek şoku ile uyandım. Şimdi TELEGRAM’dan mı, yoksa havalandırma kapısından mı unuttum, biri TÜH KURTULDU dedi. Yemin billâh, kaza olsa ölmüştüm. Bunun daha hafif gerçeği, KARTAL’da kalbim üstüne vurulan bıçakla, –elbette görünmüyor!– birkaç gün fiziki tesiri ile yaşamam. Kaza veya bıçak işi; bunların gerçeği insana ne yaşatırsa, elektromanyetik dalga ile o gönderiliyor. Tehdide gelince: Kaza hatırlatılarak, beni tabanca ile vuracaklarını söylüyorlar. Şimdi hiçbir sersem, benim şuuraltımda böyle bir şey olduğunu filân söylemesin. Böyle bir şey olabilir mi? TELEGRAM altında bir insan böyle kurşunla öldürülse, elbette iz miz yok, yapılan kontrolde meselâ KALB’ten gitti. İnsan ölünce zaten kalbi durur. Siz, böyle bir vaka itiraf olmazsa nasıl anlaşılır, ondan haber verin.” [1]
Rus Pravda gazetesinde 14 Ağustos 2007 tarihinde yayınlanan “Russians Have Psychotronic Weapons to Zombie People” (Rusların İnsanları Zombileştirecek Silâhları Var) başlıklı haberde de, KGB’den emekli tümgeneral Boris Ratnikov’un ağzından, Rusya’nın ve diğer birçok ülkenin istihbarat servislerinin sahib olduğu Telegram cihazının işte bu “marifet”inden bahsediliyor:
- “Boris Ratnikov, bir defasında, potansiyel tehdidler ve psikotronik bir jeneratör hakkında gizli bir KGB belgesi gördüğünü söylüyor. Belge, psikotronik bir jeneratörün mekanizmasının, kalb, ciğer, böbrekler ve beyin gibi insan organlarının tepki fonksiyonlarının rezonansına dayandığını anlatıyormuş. Her insan organının kendi özel frekans tepkisi var. İşte bu frekans, elektrik alanı radyasyonuyla organı etkilemek için kullanıldığında, sözkonusu uygulama akut kalb yetersizliği, böbrek yetmezliği veya yetersiz davranışa yol açıyor. Böylesi saldırılar genellikle sağlıksız organlara yöneltiliyor ve bazı durumlarda ölümcül olabiliyor.” [2]
Yâni, tamamen sağlıklı olanlara yapılabilirliği dışında, “gerçekçi” olması bakımından diyelim ki kişide az biraz kalb-damar rahatsızlığı veya başka bir hastalık var, cihazla sinyali gönderiyor, kişiyi gayet "tutarlı" bir hastalık açıklamasıyla öldürebiliyorsunuz. Soran veya araştıran olursa, "kalbten gitti!" yahud “şu hastalıktan öldü!” diyorsunuz. Bir diğer ifadeyle, silah, bomba vs gibi “demode” teknikler, kişiye özel elektromanyetik alan verileri önceden tesbit edilmiş nâzik hedefler için, istihbarat dünyasında artık pek kullanılmıyor.
Bu “modern” suikast tarzı, aktüel bir örnek olarak istihbaratçı Kaşif Kozinoğlu kadar, birdenbire intihar(!) eden Aselsan mühendislerinin, aynı şekilde âniden “kalbten”(!) giden Turgut Özal’ın nasıl öldürüldüğünü de –bizce!- berrak biçimde açıklıyor. Mütefekkir Mirzabeyoğlu da zaten, özellikle Turgut Özal bahsinde ve “Şübheli Ölüm!” başlığı altında buna işaret ediyor. [3]
Telegram, bilindiği üzere, sadece Rusların elinde bulunan bir “teknoloji” değil. Haritada bile zor bulunabilecek Bhutan gibi küçük ülkelere kadar yaygınlaşmış bulunuyor artık. Bir NATO ülkesi olan Türkiye’de ise Amerika ve İsrail’den teknoloji ve metodoloji devşirilerek kullanılageldiği ve Mütefekkir Mirzabeyoğlu başta olmak üzere “hedef” veya “kobay” görülen şahsiyetler üzerinde HÂLEN barbarca uygulandığı malûm. Sözkonusu işkence, yukarıda birkaç örnek uygulamasını verdiğimiz tarzda sadece “beden” organlarını hedeflemiyor, aksine, özellikle “zihin”e yönelik olarak kullanılıyor. Zaten, hem zihnî hem de bedenî faaliyetlerimizin merkezî organı olan “beyin” yoluyla, her iki alan da cihazla uzaktan elektromanyetik sinyaller gönderilerek manipüle edilebiliyor. Beyin faaliyetlerinin temelde “elektrikî” olduğundan daha önce sözetmiştik.
Peki, bir insanın zihni ve beyni niçin bu şekilde hedefleniyor? Bu sorunun sayısız yönden ele alınabilecek sayısız cevabı var. Özellikle Mirzabeyoğlu’nun niçin hedeflendiği sorusunun. Ancak makalemizin çerçevesi dahilinde biz dağılmak istemiyor, tanınmış yazar Alev Alatlı’nın dikkatimizi çekmek istediği bir yön üzerinde durmak istiyoruz bugün.
Alatlı’nın Telegram teknik ve teknolojisini ele alan ve 13-14 Ocak 2007 tarihlerinde Zaman gazetesinde yayınlanan bir makalesine göre; iki süpergücün düellosu şeklinde geçen soğuk savaş döneminin ardından, dünya ne olacağı belirsiz bir “Kaos Çağı”na girmiştir ve bu dönemde sıradışı bazı aktörler çıkıp “fetih amaçlı yeni savaşlar” çıkararak dünyayı sarsmasın diye, Amerika merkezli “Yeni Dünya Düzeni” iddia ve icrâcıları (elbette Türkiye gibi işbirlikçileri!) Telegram teknolojisinden medet ummaktadır. Verdikleri bu yeni savaşa “Information Warfare” yâni “Bilgi Savaşı” demekte, cebhanelik olarak da “Non-lethal Weapons” adını verdikleri “Öldürücü Olmayan(!) Silâhlar”ı, yâni Telegram teknolojisi çerçevesindeki silâh ve teknikleri tercih etmektedirler. Bu çarpıcı olduğu kadar uyarıcı ve uyandırıcı makaleden birkaç pasaj iktibas edelim dilerseniz:
- “Amerikan kara kuvvetlerinin önde gelen silâhlanma ve levazım sistemleri Ar-Ge Merkezi Başkan Yardımcısı Renatta Price, meramını (mealen!) şöyle anlatıyor: "Günümüzde savaşın hedefi, bir rejimi ya da devleti yeryüzünden silmek değil, BOZGUNCULARI MODERN DÜNYADAN TECRİT ETMEK SURETİYLE, SAVAŞMA KAPASİTESİNDEN MAHRUM BIRAKMAK, YENİ DÜNYA DÜZENİNİ TEHDİT EDEN FETİH AMAÇLI SAVAŞLAR ÇIKARMALARINI ÖNLEMEKTİR. İki kutuplu dünyada savaşmak üzere yapılanmış müttefik silâhlı kuvvetlerinin yeni bir görev tanımıyla karşı karşıya oldukları açıktır. Bu görev, yeni dünya düzeninin zor kazanılmış statükosunu birden fazla cephede en hızlı, en ucuz, en az zayiatla ve en az hasarla koruyacak yöntemleri geliştirmektir.” (...)
Öte yandan, Kaos Çağı'nın cephaneliği, "Information Weapons" dedikleri, öldürmeyen "Bilgi Silâhları" ve bunların 'anti'leri, yani bu "silâhları defedici silâhlar"dan oluşuyorlar, ki, bunlar aslında birtakım "yöntemler"dir.” (...)
1991'de Amerikan savunma bakanı olan Dick Cheney'nin (ki, kendisi halen başkan yardımcısıdır) aynı yıl kurdurduğu ve başına (halen Dünya Bankası başkanı görevini yürüten ve Irak'ın işgaliyle sonuçlanan 'Bush Doktrini'nin müellifi olan) Paul Wolfowitz'i getirdiği, "Non-Lethal Warfare Study Group"un İcra Komitesi, ABD'nin "yeni hasımlarının" tanımını şöyle yapar: "En geniş anlamda, sadece yeni dünya düzeninin açıklanmış düşmanları değil, durdurmayı arzu ettiğimiz etkinliklerde bulunanların tümü. Bu listeye, başkaldıranları, etnik şiddet yanlılarını, teröristleri, adi suçluları ve maceracıları da ekleyebiliriz." (1995).
KAOS ÇAĞI'NIN CEPHANESİNİ, "KİTLELERİ, BEDENLERİNİ 'YARALAMADAN YA DA HASAR VERMEDEN ENGELLEYEN VEYA TAHRİP EDEN", KISACA "NLW" DEDİKLERİ, "NON-LETHAL" YANİ "ÖLDÜRMEYEN SİLÂHLAR"DAN OLUŞTURUYOR. BU SİLÂHLARIN BAŞINDA GELEN, "BİLGİ/İSTİHBARAT SİLÂHLARI," YANİ "INFORMATİON WEAPONS."
ORDULARIN YENİ HEDEFİ: İNSAN BEYNİ...
"Bilgi/İstihbarat Silâhları," alışageldiğimiz "silâh" kavramını yeniden düşünmemizi ve hayli genişletmemizi gerektiren bir oluşumu tanımlıyor. Silâh olmasına silâh NLW; ama yüksek teknoloji ürünleri olmalarının ötesinde, bunlar, esas itibarıyla "yöntemler". Örneğin, "eylemcilerin ya da eylemci olma potansiyeline sahip oldukları düşünülenlerin ve onların destekçilerine ait kayıtların" işlendiği veri bankaları, NLW deposunun önde gelen bileşenlerinden. "Entegre" veri bankalarında, birden fazla ulusal ve/veya ulusötesi istihbarat örgütü tarafından derlenen bilgiler/kayıtlar işleniyor. Amerikan Savunma Bakanlığı'na bağlı "DIDB", bunların en kapsamlısı olarak biliniyor. BURALARDA TOPLANAN (VE İŞLENEN) KAYITLAR, OLASI EYLEMCİLERİ ÖLDÜRMEKSİZİN BERTARAF EDEBİLECEK YÖNTEMLERİN GELİŞTİRİLMESİNDE KULLANILIYOR. YÖNTEMLERİN ARASINDA, İTİBARLARINI SARSMAK, DESTEKÇİLERİ NEZDİNDE GÖZDEN DÜŞÜRMEK, MARJİNALLEŞTİRMEK, CEMİYETTEN TECRİT EDEREK ETKİSİZLEŞTİRMEK VB. OLDUĞU SÖYLENİYOR.
Amerika'nın en uzun soluklu işhayatı dergisi, ünlü "Fortune"un editörlerinden Alvin ve eşi Heidi Toffler, dünyanın sayılı fütüristlerinden. Toffler'lerin 21. yüzyılda askeri donanım, silâh ve teknolojide görülecek olan aşırı gelişmenin ve kapitalizmin, gezegenimizi nasıl değiştireceğini öngördükleri onlarca kitapları var. Bill Gates gibi, iş yönetimi danışmanı Peter Drucker gibi, dünya ekonomisini yönlendiren adamlarla birlikte çalışıyorlar. Toffler çiftinin 1993 yılında Amerikan Silâhlı Kuvvetleri'ne verdikleri "30 Numaralı Memorandum", askerleri teknolojideki gelişmelerin "Bilgi Savaşı" kavramını "insanların duygularını, amaçlarını, muhakeme biçimlerini ve davranışlarını etkilemeyi hedefleyen psikolojik harekâtı" da kapsayacak şekilde genişlettiği hususunda uyarıyor, bundan böyle ordularının yeni hedeflerinin "insan beyni" olduğuna işaret ediyor. Kaçının "komplo teorileri" faslına girdiği bilinmez; ancak hasım toplumları (günümüzde Irak? İran?) LİDERLİK UNSURLARINDAN MAHRUM BIRAKARAK YÖNLERİNİ ŞAŞIRTMAK, NEYİN DOĞRU NEYİN YANLIŞ OLDUĞUNU KESTİREMEDİKLERİ BİR DÜŞÜNSEL KEŞMEKEŞE ATMAK, ŞAŞKINLIK, NAFİLELİK, SİLİNMİŞLİK VE HİÇLEŞMİŞLİK DUYGULARINI GÜÇLENDİRMEKTE KULLANILAN NLW HAKKINDA, BU VE BUNUN GİBİ YÜZLERCE MEMORANDUM, MAKALE VE KİTAP OLDUĞU DA BİR VAKIADIR.
"Bilgi Silâhlarının" bir diğer alt-klasmanı da "elektronik savaş teknolojileri" olmaktadır. Halkla ilişkiler uzmanlarının, nükleer, biyolojik vb. "kitle imha silâhlarından" ayrışmalarını kesinleştirmek amacıyla "Kitle Koruma Silâhları" olarak takdim etmeyi tercih ettikleri anlaşılan bu teknolojiler, "düşman"ın emir-komuta zincirini, iletişim hatlarını ve C31 olarak bilinen televizyon haberleşme sistemlerini kullanmasına engel olan araçlar ve benzerleridir. Enerji hatlarında kısa devre yaparak kesilmelerini sağlayan karbon filâman sarılı bobinleri saçan "karartma bombaları", e-bombaları olarak bilinen, bilgisayar ve iletişim devrelerini yakmaya yarayan elektromanyetik titreşimleri, yüksek performanslı mikrodalga silâhları ve RCA dedikleri zehirli "nümayiş kontrol" gazları da bu sınıftan sayılmaktadırlar. Irak Savaşı'nın ilk günlerinde, Birleşik Amerika'nın söz konusu NLW'ları Bağdat'ta kullanmaya hazırlandığı duyulmuştu.” [4]
Alatlı’nın makalesi bu şekilde gidiyor; ilgilenenler makalenin birinci ve ikinci bölümüne internetten ulaşabilir. Bizi ise özellikle şu nokta ilgilendiriyor:
Yüzlerce yıldır baş aşağı giden İslâm Âlemi’ni bu uğursuz çığırdan “kim”in çıkarabileceğini ve dünyaya Allahsızların sultasını dağıtacak “yaşanmaya değer” hayatı kimin yeniden getirebileceğini düşman çözdü, yerli işbirlikçisi çözdü, ama belli ki bizler hâlâ tam çözemedik. Telegram başta olmak üzere Mirzabeyoğlu’nun gördüğü barbarca işkenceler karşısındaki hissizliğimizden, etkili-yetkili kimilerinin “üç maymun”u oynamasından ve Telegram var mıydı yok muydu diye HÂLÂ karnından konuşanların varlığından belli.
 
DİPNOTLAR
1) Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası B-Yedi”, Haftalık Baran Dergisi, Sayı 243, 8 Eylül 2011, s. 19.
3) Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası B-Yedi”, Bölüm 24, Baran Dergisi, Sayı 198, 29 Ekim 2010.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=487376 (18 Ağustos 2012). Büyük harfle vurgular bize âit.


Baran Dergisi 293. Sayı