Bu hafta Fas hakkında konuşmak istiyorum. Ağustos 1999’da Karakas merkezli bir haftalık dergide bir makale yayınlamıştım. Genellikle Filistin davasından bahsederim; fakat bu makalede Fas Krallığı’ndan bahsetmiştim. Fas Krallığı, Netenyahu’nun başında bulunduğu Siyonist İsrail, Macron’un liderliğindeki Fransa ve ABD tarafından desteklenen bir rejim. Bu makale yayınlandığında Netenyahu iktidarda değildi; fakat Fas’ın bu devletler tarafından desteklendiğini belirtmiştim. Dolayısıyla makalede yazılanlar hâlâ geçerliliğini koruyor.

Allah, vatan ve kral… Bu kelimeler, 1927’de iktidara gelen ve daha sonra uzaklaştırılmasının ardından 1957’de tekrar iktidarı ele alan Aleviyyûn Şerif Hanedanlığının (Filâlîler) 17. hâkiminin devrim sloganlarıdır. Sultan Yusuf’un büyük oğlu Muhammed bin Yusuf, iktidara geldiğinde 17 yaşındaydı ve gelenekler çerçevesinde V. Muhammed ismini kullandı. V. Muhammed, Peygamber Efendimizin 44. kuşaktan torunu olarak biliniyor. Filâlîler bir şerif ailesi… Peygamber Efendimizin kızı Hazreti Fatıma ile amcaoğlu Hazreti Ali’nin büyük oğlu Hazreti Hasan’ın soyundan geliyorlar. Dolayısıyla Fas Krallığı’nın son 18-19 lideri Peygamber Efendimizin torunları… V. Muhammed’in ölümünün ardından yerine II. Hasan geldi.

Allah rahmet eylesin, vakti zamanında bir gönüldaşımla bu meseleyi konuşmuştum. Kendisi malî işlerle alakadar olurdu ve Fas kraliyet sarayında görevliydi. Burada, II. Hasan’ın V. Muhammed’in oğlu olmadığı bilgisine ulaştığını iddia etmişti. Hasan’ın Annesi, saygın bir aileden geliyordu, babası Marakeş’in son büyük paşası olarak kabul edilirdi. Bu iddia çerçevesinde Hasan’ın Fas krallığı üzerindeki hakkı da düşmüş olur.

II. Hasan, Fas Krallığı üzerinde İsrail hâkimiyetinin artmasını sağlayan kişidir. Fas güvenlik ve istihbarat servisi Fransa’dakine benzer bir yapılanmayla II. Hasan tarafından kuruldu. Fakat gerçek şu ki, bazıları Fas asıllı olan MOSSAD yetkilileri Fas’a gelerek bu sürece öncülük ettiler. Hasan 1999’da öldüğünde yerine homoseksüel olduğu iddia edilen oğlu geçti ve VI. Muhammed adını aldı. Şu anda kral olan bu kişi de tıpkı babası gibi Fas’a ihanet edenlerdendir.

Fas Krallığı tarihî ehemmiyeti olan bir krallıktır. Resulullah’ın soyundan gelenler tarafından Fas Krallığı ilk kurulduğunda, şu anda Avrupa’da bulunan devletlerin hiçbiri ortada yoktu. Fakat bugün, bu devletin idarecileri ABD’nin ajanlığını, İsrail’in müttefikliğini ve hizmetkârlığını yapıyor. Geçtiğimiz günlerde İsrail’i alenen tanımaları, işbirliği yapmaları ve İsrail’in başındaki kirli adam Netenyahu ile Kudüs hususunda mutabık olmaları bunun isbatı niteliğindedir.

Ailemden olarak gördüğüm Alman yoldaşımın Netenyahu’nun abisi Jonathan Netenyahu’yu öldürmüş olmasından gurur duyuyorum. Kendisi hamileydi ve o da operasyon sırasında İsrailliler tarafından öldürüldü.

V. Muhammed iktidara geldikten sonra Fransa ile büyük sorunlar yaşadı. Kendisi bağımsızlık hareketinin sembol isimlerindendi. Fas’taki yanlış şeylerin değiştirilmesi ve düzeltilmesi gerektiği yönünde fikirlere sahipti. Cezayir’deki bağımsızlık hareketlerini de destekledi. Devrimci adımlara girişti. Fakat ihanete uğradı. Onun öldürüldüğünü düşünüyorum.

Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler için mukaddes Filistin’in tarihi başkenti olan Kudüs’ün Siyonist işgal altında olması hayal bile edilemeyecek bir şeydi, kaldı ki Siyonist İsrail’in başkenti olsun… ABD bile Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımamıştı Trump dönemine kadar. Yozlaşmış, fırsatçı ve hiçbir prensibi olmayan Donald Trump umarım yakın bir zamanda cezasını çeker. Kudüs, artık hainler tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınıyor. Fas bunlardan biri…

Mesela Sudanlı hainler… Sudan halkını kastetmiyorum, hainlerden bahsediyorum. Bu hainler beni para için sattı. Bildiğim kadarıyla eski devlet başkanı, beni illegal yollardan Fransa’ya teslim etmek için Suudilerden 50 milyon dolar aldı. O zamandan beri illegal bir şekilde Fransa’da cezaevinde tutuluyorum.

Allah, vatan ve kral… Bu kelimeler, Kral V. Muhammed vefat edene kadar Resulullah’ın soyundan gelen Aleviyyûn Şerif Hanedanlığının sloganlarıydı. Bugün bunu Fas halkını kandırmak ve bir arada tutmak için hâlâ kullanıyorlar; fakat artık gerçek bu değil.

***

Elbette Nazi ideolojisini kabul etmiyorum; fakat Naziler kimsenin ajanı değildi. Vatanperver insanlardı ve onlar I. Dünya Savaşı’nın ardından Fransızların yaptığı bazı hataları düzeltme arzusundaydı. Doğrudan hedefleri İngiltere yahut ABD değildi. Tarihî olarak Almanya’nın parçası olan bir bölgeyi tekrar hâkimiyetlerine almak istiyorlardı. Halkın çoğunluğunun desteğini alarak iktidara geldiler. Yahudilerin büyük kısmı da onları destekleyenler arasındaydı. Akabinde neler yaşandığı malûm. Neticede büyük bir savaş çıktı ve milyonlarca insan öldü. Ölenlerin çoğunluğu ise Sovyetler Birliği’ndendi. Sadece Ruslar değil, Ukraynalılar ve diğerleri de… O dönemden bu zamana devam eden problemler var. Rusya ile Belarus arasındaki vaziyet buna misal. Belarus’ta Nazi hükümeti başarılı olmuştu. Ukrayna’da da aynı şekilde bir Nazi müdahalesi vardı. Bu ülkeyle de hâlâ sorunlu bir vaziyet hâkim. Sovyetlerin sınır hattında bulunan ülkeler hep problemli oldu. Burada da birtakım ihanetlerden söz edilebilir.

Buna mukabil, bugün Suudi iktidarının ve diğerlerinin İsrail ile işbirliği yaparak içinde bulunduğu ihanet hepsinden daha tehlikeli. Mukaddes topraklarımız Suudi iktidarının kontrolü altında bulunuyor. Buraların korunması Siyonist bir İsrailli şirket eliyle yapılıyor. Her yıl Mekke’ye ve Medine’ye giden milyonlarca Müslümanın güvenliği bu şirkete teslim edilmiş vaziyette. Bu inanılır gibi değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ihanet şebekesine karşı uluslararası teşebbüslerde bulunmalı. Türkiye hâlâ NATO’nun bir üyesi olsa da Erdoğan emperyalizmin ve Siyonizmin en büyük düşmanı. Erdoğan bir taraftan Rusya ve İran ile ilişkilerini iyi tutmaya, ticarî faaliyetleri artırmaya çalışıyor. Elbette Erdoğan’ın Arap topraklarının işgal etmesini tavsiye etmiyorum; fakat onun Türkiye’yi bölgenin ve dünyanın en büyük gücü hâline getirmesi zarurî. Irak ve Suriye’nin durumu ortada… Türkiye’nin Kürtlerle yaşadığı problem kendisine ayak bağı oluyor. Kürtler bu bölgenin en eski unsurlarından birisi ve bu sorunun ivedilikle çözülmesi gerekiyor.

***

Fas’a dönersek; Fas kokain ticaretinde de önemli merkezlerden biri. Her hafta çok yüklü miktarda uyuşturucu buraya getirilerek burada işleniyor. İspanya üzerinden Avrupa’ya gönderiliyor. Nüfusu İspanyol olmamasına rağmen Fas’ın hâlâ bir bakıma İspanyol işgali altında olduğunu söylemekte bir beis yok.

Burada, cezaevindeki vaziyet çerçevesinde söylersem, insanlar uyuşturucu hususunda düşük seviye faşistlerle işbirliği ve ticaret yapıyorlar. Devletler de uyuşturucu kaçakçılığının ve ticaretinin doğrudan içerisinde bulunuyor. Uyuşturucu insanlar için her bakımdan berbat bir zehirdir.

Fas’ta ABD tarafından desteklenen idare bu ticaretin göbeğinde bulunuyor. Elbette benim Siyonizm’e kökten düşman olduğum herkesin malumu; fakat Müslümanların uyuşturucu konusunda Siyonistler kadar ahlâkî hassasiyeti olmaması üzücü. Üstelik bunu “Allah, vatan ve kral” diyen ve peygamber efendimizin soyundan geldiği iddiasında olan Fas idarecileri yapıyor. Oysaki Müslümanlar hem ahlâkî, hem de fikrî bakımdan üstün insanlar olmak zorundadır. “Allah, vatan ve kral” sloganını halkın saygısını kazanmak için kullanan şimdiki Fas idaresinin peygamber soyundan olmadığı bilinmelidir.

Venezüella, Cezayir ile birlikte Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti’nin de, Fas halkının da en büyük destekçisidir. Sahra Cumhuriyeti’nin bir kısmı Fas tarafında bulunmaktadır. Venezüella’nın bu desteğinde Chavez’in rolü önemlidir ve Chavez, tıpkı Wadi Haddad, Yaser Arafat gibi zehirlenerek öldürülmüştür. Elbette adalet yerini bulacaktır. Fas Krallığı ile Sahra Cumhuriyeti arasındaki sınırlar doğru bir şekilde tanımlanacaktır.

Venezüella’nın Cezayir Büyükelçisi on yıl boyunca Michel Mujica idi. Kendisi şu an Fransa Büyükelçisi. Babası Venezüella Üniversitesi’nde öğretim görevlisiydi ve bir Komünist Parti üyesiydi. Dolayısıyla babasını da kendisini de öteden beri tanırım. Çok hastaydı ve hastaneye kaldırılmıştı. Şu an vaziyeti iyi. Anlaşılacağı üzere Dışişleri’nde birtakım değişiklikler yaşanıyor. Birçok Avrupa ülkesi Venezüella hükümetini yeniden tanımaya başladı. Bolivarcı hükümet tüm hatalarına ve yozlaşmış şahıslara mukabil ayakta kalmayı başaracaktır. Bu hususta da benim ülkeme dönmeme izin verilmesiyle bir yardımım olacağını düşünüyorum. İnanıyorum ki, “Allah, vatan ve Venezüella başkanı” benimle!

Allahü Ekber! - 13.02.2021

Tercüme: Faruk Hanedar

Baran Dergisi 736.Sayı