Yazımızda önce Abdülhakîm Efendi’nin fıkhını ve fıkıh ilmine verdiği önemi anlatacağız. Daha sonra onun eserlerine yer vereceğiz.

Esseyyid Abdülhakîm Arvasi’de Fıkıh

Abdülhakîm Efendi, fıkhı birinci iş olarak görür, öğrenilmesi ve öğretilmesini önemser idi. Fıkıhta ictihad makamında bulunmasına rağmen muayyen bir mezhebi taklidden ayrılmamıştır. Şafiî olup diğer üç mezhebi de hakkıyla bilirlerdi. Ancak ihtiyaç olduğu zaman ve bir müşkül söz konusu olduğunda mezheplerin telfikine kaçmadan başka mezhepten hüküm getirmişlerdir. Zekâtı uzak diyarlara göndermek, Hanefî mezhebine göre gusülde sorun olan diş kaplamasına Şafiî mezhebinden çözüm bulmak, hakkını almak için rüşvet vermek gibi birçok meselede ictihadları vardır. İmâm Malik Hazretlerine atfedilen, “Fıkıh öğrenmeyip tasavvuf ile uğraşan, zındık olur; fıkıh öğrenip de, tasavvuftan haberi olmayan mübtedi olur, sapıtır. Her ikisini edinen, hakikate varır.” sözünü sık sık söylerdi.

Abdülhakîm Arvasî, bütün İslâmî ilimlerde mâhir ve vâkıf idi. Çok eser vermemiş ancak gerektiği yerde gerekeni yapmıştır. Mübhem yerleri açıklamış, ihtiyaç olan yerleri izaha kavuşturmuştur. Fıkhın İslâm’ın ilk asırlarında fehm-anlayış mânâsına geldiğini ve sonra anlam daralmasına uğradığını hatırlatarak, Efendi Hazretlerinin füru-ı fıkıh mevzularında fetva vermesi yanında küllî anlayış sahibi olarak “fakîh” olduğunu ifade edelim. İşin hakikatinde fıkıh Allah Resûlü’nün, Abdullah b. Abbas’a “Onu dinde fakih kıl.” duasında geçen derin anlayışlı, basiretli, ahlâklı Müslüman mânâsında. Burada fıkıh, ince ve derin anlayış demektir. “Fakîh sahâbîler” tâbirinde görüldüğü üzere İmâm-ı Âzam’ın, “Fıkıh, kişinin leh ve aleyhindekileri (hak ve vazifelerini) bilmesidir.” tanımında olduğu gibi.

Abdülhakîm Efendi, İstanbul medreseleri kadar meşhur ve eğitim seviyesi onlar gibi olan Van-Arvas medresesinde şu ana kitaplar okutur idi. Tefsirde Kâdî Beyzâvî. Akâid’de Emâlî kasidesi, Hayâlî şerhiyle birlikte. Fıkıhta İbn Âbidin. Tasavvufta İmâm-ı Rabbanî’nin Mektubat’ı vb.

Abdülhakîm Efendi’nin, Hadis-i Şeriflerin sıhhati hakkında yapılan itirazlara cevap verilen 25. Mektub’undan bahsedelim: Sehâvî’nin melahim ve fiten hadislerine itirazlarına, Şevkanî’nin bazı meşhur tefsirlerde ve tasavvuf kitaplarında mevzu hadisler olduğu iddialarına cevaplar veriliyor. Özetle şunlar söyleniyor: Dinin esası Kelâm ve Fıkıh imamlarınca ve müctehid seviyesinde olanlarca açıklanmıştır. Bu imamlar; İmam Mâtürîdî, İmam Eş’arî, İmâm-ı Âzam, İmam Şafiî, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel’dir. Bu imamların “mezhepte müctehid” imamlarına da itibar edilir. İmam Gazâlî, İmam Muhammed gibi. Bunların dışında olup da bu imamları eleştirenlere itibar edilmemelidir. Mevzu veya zayıf hadis meselesi ictihad mevzuu olup, verilen hüküm ancak kendi mezhebine göre bağlayıcı olur. Yani, bir imamın mevzu veya zayıf dediği öteki imam için geçerli olmayabilir. Büyük imamların dışındakilerin ise (Şevkânî, Sehâvî vs. gibi) böyle eleştirme hakları yoktur. İmam Gazâlî ve Beyzâvî gibi âlimleri suçlayamazlar. Ayrıca bazı kitaplarda velev ki mevzû (uydurma) hadis olsa ne lâzım gelir. Zira dinin usulleri bunlarla sabit değildir ki! Bir hadisin mevzû olduğunu iddia eden bir zatın evvela usûl-i hadis ilminde “müctehid” olması lazımdır. Usûl-i hadis ilminde müctehid olan bir zatın, mevzû hadis iddia ve isbatı ise ancak kendi mezhebinin görüşü olur.

Âyet-i Kerimelerden ve Hadis-i Şeriflerden deliller çıkarabilmek her kişinin haddi olmayıp, müctehid olmak gerektiği de aynı bahiste belirtilir. Bazı tartışmalı hadisler tek tek verilip isnad zinciri hakkında da hükümler verilir. Hanefî âlimlerin kahir ekseriyetinin rabıta yapmış ve yaptırmış olduğu da ifade edilir. Rabıtanın hak olduğunu ve bu mevzuda konuşmak için rabıtayı isbat eden zatların seviyesinde olmak gerektiği de ilave edilir. “Tasavvuf filan tarihte başlamıştır.” diyenler de eleştirilip, tasavvufun risalet ve nübüvvetle başladığı, Peygamberlerin bir vazifesinin tezkiye olduğu ve tasavvufun tezkiye kavramıyla eş anlamlı olduğu belirtilir.

Abdülhakîm Efendi, Şerh-i Hadis-i Erbaîn Risalesi’nde İmam Nevevî’nin “Hadis-i Erbaîn”ini şerh etmiştir. Bu eserde önemli ahlâk ve ahkâm hadisleri yer alır. Önce hadislerin asılları, sonra Seyyid Abdülhakîm Arvasî’nin verdiği mealleri ve muhtasar veya mufassal olarak yaptığı şerhleri mevcuttur.

Efendi Hazretleri’nin Makasid-i Şeriyye ve muradı kestirebilmek mevzuuna bir misal olarak Üstad’dan naklen şu hâdiseyi verelim:

“Duş için, “Ne güzel icat!” buyuruyorlar ve yazın sıcak günlerinde deniz kenarında oturmaktan ve deniz banyolarından hoşlanıyorlardı.”

Necip Fazıl’ın naklettiği Arvasî Hazretlerinin bu sözünü “muradı kestirmek” bahsine tatbik eden Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu şöyle nakleder:

“Sünnettir diye tasla su dökünmek şart değil... Bu hususta fevkalade kolaylaştırıcı bir âlet olan duş altına geçip aynı üçer kereleri tekrarlamak suretiyle sünnet yerine getirilmiş olur ve duşun püskürtücü ve gövdeyi kaplayıcı gücünden ötürü, insanda “değdi mi, değmedi mi?” şüphesine yer kalmaz... Mesele sünnetlerin muradını kestirebilmekte...”

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî, 54. mektubunda, Kur’ân ve Sünnet’e bakışta usûlü belirterek Ehl-i Sünnet çerçevenin dışına çıkanları şöyle vasfediyor:

“Bu devirde İslâm dünyâsında acâib zihniyetler, davranışlar görülmeye başladı. Meselâ, sık sık şöyle lâflarla karşılaşıyoruz: “Efendim, bu dediğiniz söz, şey Kur’ân’da veyâ Hadîs’de, Sünnet’de var mıdır? Varsa, kabûl! Yoksa, bana ne!” Böyle konuşanlar, Ehl-i Sünnet dışına çıkmış oluyorlar. Çünkü Ehl-i Sünnet Müslümanları, dinî bilgileri din büyüklerinden, müctehidlerden, fıkh ilmi âlimlerinden öğrenirler. Bu sûretle, sapıtmamış olurlar. Dört mezhebden birine bağlanmayıp da eline bir Kur’ân tercümesi, bir de Hadîs kitâbı alıp müctehidlik taslayan kimseler, kolayca sapıtırlar; şeytânın maskarası olurlar. “İlhâmımızı doğrudan doğruya ana kaynaklardan, hakîkî Kur’ân’dan ve Sünnet’den alacağız!” fikri, uzaktan câzib ve mâkûl görünmekte ise de, hakikatte çok tehlikelidir. Mezhebleri kabûl etmemek demek İmâm-i Âzam, İmâm Şâfiî, İmam Mâlik, İmam Ahmed b. Hanbel Hazretleri’ni ve son derece büyük allâmeleri ve önderleri inkâr etmek mânâsına gelir. Ne kadar bozuk, sapık bid’atler, reformlar varsa hep mezhebsizlikten gelmekte ve mezhebsizlik kanalıyla girmektedir. Önüne gelenin şahsî fikrini beyân etmesinden bıktık, usandık! Benim bütün Müslüman kardeşlerime, âcizâne tavsiyem şudur: Ehl-i Sünnet Mezhebi’nden birisine kuvvetlice bağlı bulunsunlar ve sâdece mezheb sâhibi âlimlerden ve hocalardan bilgi edinsinler!”

Arvasî Efendi’nin sünnet ve hadis bağlılığı fıkıh temelde olup edeb ve tasavvufî boyutuyla iç içedir. Onda zâhir bâtından, bâtın zâhirden ayrılmaz; fıkıhtan da zerre miktarı taviz vermez. Hem küllî anlayış sahibi fakîh olup hem de bütüne bağlı parça (teferruat) olan füru-ı fıkıhta da hiçbir taviz vermez. O, bütün iş ve amelinde bütüne talip olan bir aksiyon sahibi idi.

Eserleri

Zâhirî ve bâtınî ilimlerle ilgili yeterli telif eserlerin mevcut olduğunu düşünen Arvâsî Hazretleri bir hadise de binaen fazla eser vermemiştir.

Kendisinin 13 risalesi, mektubları, makaleleri vaazları ve sohbetleri vardır. Bunların toplamı küçük bir külliyat meydana getirir. Bütün bunlar zaruretten doğmuş çalışmalardır. Bu eserlerinin hepsinin yer aldığı “Silsile-i Aliyye’nin Son Altun Halkası Seyyid Abdülhakîm Arvâsî” kitabında büyük boy sayfa ve sık puntolarla dizilmiş olarak bu eserleri 764 sayfa tutar. Mektubları ve sohbetlerinin bir hayli olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu bu kitapta Efendi Hazretleri’nin bütün eserleri, matbu ve yazma nüshalarından örnekler verilerek ve kaynakları da gösterilerek basılmıştır. Birinci baskısı 2018, ikinci baskı 2019’dur. Arvâsî Efendi’nin eserleri, bazı eksiklerle beraber Süleyman Kuku’nun iki ciltlik “Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin Külliyatı” kitabında da (Damra Yayınevi, 2009) neşredilmiştir.

Süleymaniye Medresesi Tasavvuf Kürsüsü hocası iken Tasavvuf Bahçeleri ve Rabıta-ı Şerife risalelerini yazmıştır. Necip Fazıl bu eserleri sadeleştirerek Büyük Doğu Yayınlarından basar. Son zamanlarda Büyük Doğu Yayınları Arvasî Hazretlerinin risalelerini de basmaya başlar. 2014-2019 arası beş risaleyi yayınlamıştır. Bunlar, 1) Esseyyid Abdülhakîm Arvasî Hâl Tercümesi, 2) Ebeveyn-i Resulullah, 3) Ruh Risâlesi, 4) Sefer-i Âhiret, 5) Ashab-ı Kiram’dır.

Risaleleri on üç adet olup telif tarihleri ile birlikte isimleri şöyledir:

Hal Tercümesi (1919-1924), Ashab-ı Kiram (1919-1924), Ebeveyn-i Resulullah (1919-1924), Ehl-i Beyt-i Resulullah (Beyoğlu Ağa Camiindeki Vaazlarından), Tasavvuf Bahçeleri (ilk baskı 1924 İst.), Rabıta-ı Şerife (ilk baskı 1923 İst.), Mevlüdü’n-Nebî (1933), Rûh (1924’den sonra), Sefer-i Âhiret (1929), Namaz, Hadis-i Erbain Şerhi, Esmaü’l-Hüsna Şerhi (Beyazıd Camii vaazlarından), İslâmiyette Hukuk ve Ceza (1942). (Eserleri Osmanlı Türkçesidir.)

Arvasî Efendi, mektuplarının tamamını “Keşkûl (notların toplandığı büyük defter)” ve “Sevânihu’l-Efkâr ve Sevâmihu’l-Enzâr” isimlendirmesiyle saklamış idi. Sonra zayi olanlar oldu. Ve daha sonraki mektuplarla birlikte toplananlar oldu. Risaleleriyle birlikte mektupları vs. müridleri ve yakınları tarafından istinsah edilerek çoğaltıldı. Daha sonra da basıldı.

Dipnotlar

1-Ekrem Buğra Ekinci, Hayatı ve Hâtıralarıyla Seyyid Abdülhakîm Arvasî, Arı Sanat Yayınları, 2018, s. 172-173. (Bu minvalde İmam Şâfiî’nin de sözü vardır.)

2-Fuâd Âsım Arvas-Şaban Er, “Silsile-i Aliyye”nin Son Altun Halkası Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî “Kuddise Sirruh” Hazretleri, Kutupyıldızı Yayınları, İstanbul, 2019, s. 845-853.

3-Arvas-Er, a.g.e., s. 845-855.

4-Arvas-Er, a.g.e., s. 395-398.

5-Necip Fazıl, O ve Ben, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2017, s. 166.

6-Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl’la Başbaşa, İbda Yayınları, İstanbul, 2019, s. 322.

7-Arvas-Er, a.g.e., s. 935.

Baran Dergisi 725.Sayı