Hadiseleri bağlamından kopartıp, yaşananları dar bir çerçeve içine mahkûm etmek suretiyle edilen muhasebeler, değerlendirmeler ve bunlardan yola çıkılarak yapılan gelecek tasavvurları fayda sağlamadığı gibi çoğu kere zararlı da oluyor. Türkiye’nin senelerdir türlü yollar denemesine rağmen çözüme kavuşturamadığı Kürt meselesi de bize kalırsa tıpkı yukarıda bahsettiğimiz gibi bağlamından kopartılarak ele alındığı için ne izah edilebiliyor ne çözüme kavuşturulabiliyor ne de ortadan kaldırılabiliyor. Hakikatinden bu denli uzak olunan, böylesine münbit bir mesele de istismarcılar için büyük fırsatlar ihtiva ediyor.

Başın başında şunu lâyıkıyla idrak etmek gerekir ki, Türkiye, potansiyeli dolayısıyla vehmettirdikleri itibariyle Batı’nın ve Yahudi’nin baş düşmanıdır. Bilhassa iktidarın iletişimci “deha”ları tarafından “falanca bizi kıskanıyor”, “filancanın bizden ödü kopuyor” minvalindeki yayınlarla hakikat sulandırılıyor ve böylelikle bu mücerret idrakin tahribi istikâmetinde azamî çaba sarf ediliyorsa da Yahudi ve Batı çok iyi biliyor ki, mevcut olan düzenin yerine bir yenisini teklif ve tesis etme noktasında Türkiye’den başka potansiyeli olan başka bir memleket daha yoktur. Bu sebeble de memleket içinde, çevresinde ve bilhassa Osmanlı bakiyesi olan topraklarda yaşanan hadiseleri, Türkiye’den bağımsız olarak anlamaya ve değerlendirmeye kalkmak, bu iş için hangi yoldan gidilirse gidilsin, yapılan bütün işlemlerden sonra neticede elde edilen rakamı sıfır ile çarpmaktan farksızdır.

B.O.P. - Arab Baharı

B.O.P. ve onunla başlayan sürecin-projenin devamı Arab Baharı... Her ikisinin de hedefi İslâm âlemi üzerinde tahakküm kurup, onu istedikleri gibi yeniden formatladıktan sonra global düzene entegre etmek ve böylelikle de S.S.C.B.’nin yıkılmasından beri süregelen Amerikan hâkimiyetini tescilleyerek ömrünü uzatmaktı. Türkiye’nin bu işin iddia sahiblerinin esas hedefini teşkil etmesi kaçınılmazdır.

Üstad Necib Fazıl’ın reçetesi, “İslâm Türkiye’de bozuldu ve her yerde bozuldu; Türkiye’de düzelmelidir ki, her yerde düzelsin!.. Nasıl, bir modelden maketleşerek bütün Arap alemiyle, İslâm âlemi bozulduysa ancak Türkiye’den çıkacak yeni modeli tatbik suretiyle kendisini bulabilir. Ondan sonra milyara yaklaşan İslâm nüfusu dünyaya sözünü söyler.”

Şimdi bir de aynı yolu tersten gidelim; Türkiye’yi tamamen teslim alır, düzene entegre eder ve bu modeli maketleştirebilirlerse, bütün Arab alemiyle İslâm aleminin geri kalanını da tamamen teslim alabilir, düzene entegre edebilir ve milyarı aşkın İslâm nüfusunun bir daha çıkmamak üzere sesini kesebilirler.

Bu sebebledir ki, İslâm âlemini hedef alan her saldırının direkt yahut dolaylı hedefi, o günkü rejimi her ne olursa olsun mutlaka ama mutlaka Türkiye’dir.

HDP-PKK-YPG

Şimdi gelelim HDP, PKK, YPG gibi örgütlere... PKK, Kemalist rejimin Anadolu’da yaşayan Müslüman Kürtlere karşı göstermiş olduğu şiddet dalgasına dayanarak doğmuş, askerî bürokrasinin bizatihi katkılarıyla büyütülmüş, 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra “Çekiç Güç” döneminde semirtilmiş, dün Marksist, bugün en az Kemalistler kadar faşist ve kendi öz kavmine düşman bir örgüt; siyasî planda faaliyet gösteren HDP ve diğer uzantıları ile beraber…

Daha evvel de sormuştuk, bir kez daha hatırlatalım. PKK, kuruluşundan bugüne dek, Kürtlere ne vermiş, ne almıştır? Tezgâhını yürütmek için kız erkek demeden Kürt çocuklarını dağa kaçıran, şehre göçen ve köylerde kalanlara dinsizlik aşılayan, Kürtlerin iliğini kemiğini emen ve dönem dönem hangisi işine geliyorsa o emperyalistin kucağında, Kürt-Türk ayırmaksızın Anadolu’da tetikçilik yapan taşeron bir örgüt. Ne verdi Kürtlere? Sosyal, ekonomik, siyasî, fikrî?.. Uyuşturucudan eşcinselliğe, dinsizlikten pe.evenkliğe kadar Anadolu’nun saf ve masum çocuklarını bedenen ve ruhen kirletmek dışında ne verdi?

Selahattin Demirtaş

Gelelim HDP’ye... Dergimizin 23 Ekim 2008 tarihli 94. sayısında, Demokratik Toplum Partisi’nin o dönemki “son derece ileri görüşlü” Grup Başkan Vekili Selahattin Demirtaş diyordu ki;

- “Çaktırmadan, -“Çaktırmadan”!- Kürtleri Fetullahçı kanat üzerinden ABD’ye teslim edecekler!”

Adam haklı çıktı! Kürtleri, Fettoşçu kanat üzerinden ABD’ye peşkeş çektiler ve yukarıdaki sözlerin sahibi Demirtaş bu işe bizzat ortaklık-aracılık etti.

FETÖ-PKK

Cemaatin yargı ve emniyet bürokrasisi içine sızmış unsurları vasıtasıyla, 2009 senesinde yapılan “KCK Operasyonu”yla önce Millî İstihbarat Teşkilâtı’nın PKK’ya sızmış unsurları tutuklandı. Yurtdışında olanlar da infaz edilsin diye PKK’ya bildirdi.

MİT-PKK arasındaki görüşme FETÖ tarafından basına sızdırıldı.

28 Aralık 2012’de, bir televizyon röportajında dönemin Başbakanı Receb Tayyib Erdoğan, Kürt sorununu çözmek için hükümetin İmralı'da hapis yatmakta olan Abdullah Öcalan ile görüşmeler yaptığını duyurdu.

Süreç devam ederken PKK’nın üst düzey sorumlularından Sakine Cansız ve diğer iki PKK’lı Fransa’nın başkenti Paris’te infaz edildi.

Abdullah Öcalan ile devlet arasında yapılan görüşmelerin tutanakları basına sızdırıldı.

21 Mart 2013’te, Abdullah Öcalan’ın Anadoluculuğun önemini vurguladığı, “Bugün kadim Anadolu’yu Türkiye olarak yaşayan Türk halkı bilmeli ki Kürtlerle bin yıla yakın İslâm bayrağı altındaki ortak yaşamları kardeşlik ve dayanışma hukukuna dayanmaktadır.” dediği ve İslâm üst kimliği, ümmetçilik vurgusu ile silah bırakma ve sınır ötesine çekilmeyi emreden mektubu yayınlandı.

Ne olduysa 2013 ile 2015 seneleri arasında oldu. 28 Ekim 2013 tarihinde Washington’da düzenlenen Kürt konferansında, Fettoş’un Amerika’daki amirleri olan Henry Kissenger, Paul Wolfowitz ve Alan Makovsky, onların buradaki kankası Cengiz Çandar ve Amerikalı diplomat ajan Joseph Pennigton ile evli gazeteci Amberin Zaman’ın aracılığıyla Selahattin Demirtaş ve PYD’nin başındaki Salih Müslim eliyle, Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir devlet şekeriyle Kürtleri kandırıp, Fettoşçu kanat üzerinden ABD’ye peşkeş çektiler.

Bu konferanstan üç ay sonra IŞİD ile El Nusra ve Özgür Suriye Ordusu arasında önce ayrışma baş gösterdi ve IŞİD’in hedefindeki Rojava, YPG tarafından “kurtarılarak” özerklik, Kuzey Suriye’de Salih Müslim başkanlığında ilân edildi.

10 Ocak 2014 tarihinde, Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adaylığını koyup Fettoş’un tabanı ve CHP başta olmak üzere birçok siyasî partiden oy toplayarak 2015 seçimleri için yeni bir imaj ile pazarlandı. Antiemperyalist kimliğinden de tamamen arınmış olarak. 13 Eylül 2014’te IŞİD’in Kobane kuşatmasını bahane ederek PKK’yı destekleyen Kürtleri Müslüman Kürtlere karşı kışkırtan ve eline sırf o gün 50 kişinin kanı bulaşan Selahattin Demirtaş.

İlk Washington Konferansı çok beğenilmiş olacak ki, 28 Ekim 2014 tarihinde hemen ikincisi düzenlenen ve bu sefer Fettoş, PKK ortaklığına, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu üzerinden DHKP-C’nin de dâhil edilmeye çalışıldığı İkinci Washington Kürt Konferansı düzenlendi... CHP’nin başı çektiği Millet İttifakı ile HDP arasındaki münasebetin tohumları da muhtemelen bu konferansta ekilmişti, 15 Temmuz’un başarısız olmasından sonra meyve verdi.

29 Ekim 2014 tarihinde antiemperyalizmden yola çıkan, Fettoş üzerinden Kürtlerin Amerika’ya peşkeş çekileceğinden bahsedenler için yüz karası bir gün: Kobane’de “Biji Serok Obama” sloganları...

10 Ağustos’ta yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın %9,76 oranında oy alarak, genel seçimlerdeki %10 barajını geçme fırsatı doğduğunu gören Fettoş ve avanesi, 7 Haziran Genel Seçimleri’ne doğru bir blokta buluşmaya ve HDP propagandası yapmaya başladılar. Bu blok içinde kimler yoktu ki; FETÖ, sermaye, bir kesim medya, liberaller, sol tandanslı Alevî örgütler, Kemalizm’in Kürt versiyonu Kürt faşistler, azılı İslâm düşmanı Kemalist beyaz Türkler, LGBT-İ, Şiî müsveddeleri, adı ve bulunduğu yer ne olursa olsun Ehl-i Sünnet’e yan gözle bakan mezhebi ve meşrebi bozuk tipler ve yarasa kılıklı aydınlar...

7 Haziran 2015 Genel Seçimleri ve Temmuz ayında Şanlıurfa’da iki polisin fâili meçhul bir şekilde katledilmesi... IŞİD’e atfedilen bombalı saldırılar ve aynı senenin Ağustos ayında TSK’nın sınır ötesi operasyonu ile karşılıklı olarak sona eren Çözüm Süreci...

7 Haziran Genel Seçimlerinden sonra FETÖ ve sermaye ile beraber liberallerin “koalisyon olmazsa darbe olur” yazıları, HDP ve PKK’nın şehirleri kana bularız tehditleri ve Ak Parti’nin Kasım ayında yenilenen seçimlerden çoğunlukla çıkması.

***

FETÖ ve sermaye sözünde durdu, 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulundu ve Müslüman Anadolu İnsanı tarafından anlayacağı dilden dersini aldı.

Apo’nun Fahrî Liderliğe Düşmesi ve Duran Kalkan’ın Feryadı

YPG’nin Suriye’nin kuzeyindeki devletleşme sürecinde, PKK, bir noktadan sonra faydalı bir güç olmaktan çıkarak adeta sırtta kambura dönüştü. Birçok Batılı devlet tarafından terör örgütü olarak kabul edilen bu PKK ile YPG arasındaki ilişkinin Türkiye tarafından sürekli olarak dile getirilmesi onların da bir noktadan sonra ayaklarına bağ oluyor. Bu vaziyet dolayısıyla anlaşılıyor ki, Batılı güçler PKK’yı tasfiye etmek için düğmeye bastılar.

Ne kadar fark ediyorsunuz, bilmiyoruz; fakat Abdullah Öcalan uzun bir süredir PKK’ya direktif vermiyor. Çünkü son dönemlerde vermiş olduğu direktiflerin tamamı tevil edildi ve aksi şekilde hareket edildi. Abdullah Öcalan da muhtemelen fahri de olsa liderlik konumunu muhafaza edebilmek üzere susuyor. Yine Duran Kalkan’ın iddiamızı isbat eder mahiyette yapmış olduğu açıklamalar da son derece dikkat çekici.

PKK’nın kurucularından olan Duran Kalkan, örgüte yakın bir siteye röportaj verdi. Röportajında PKK'nın arkasında Avrupa'nın olduğunu itiraf eden Kalkan, "Ateşkes ilan etmeyecek, savaşı sürdüreceksiniz diye bize defalarca dayatmalarda bulunuldu" dedi. Kalkan, "Bu dayatma açık oldu-gizli oldu, sözle oldu-fiiliyatla oldu ama bize dayatılan çatışmaydı, çözümsüzlüktü." ifadesini kullandı.

Kürt Görünümlü Amerikan Ordusu

Tüm bu hikâyenin ardından, geldiğimiz son noktada YPG üzerinden, Kürtlere Amerikan ordu üniforması giydirilmiş oldu. Geçtiğimiz hafta dikkat çektiğimiz Türkiye’ye yönelik kuşatmada, memleketin güney sınırının karşısında Amerika adına bunlar dikilmiş oldu.

Anadoluculuk

Türkiye’nin artık askerî adımların yanı sıra diğer adımları da atmasının vakti geldi de geçiyor bile. Milliyet anlayışının ümmetçilik olduğu Anadoluculuk. Çözüm Süreci’nde Abdullah Öcalan’ın altını çizdiği, Büyük Ortadoğu Projesi’nde FETÖ ve Amerika’nın kendi çıkarına hizmet edecek şekilde istismara yeltendiği, bu meselenin alternatifsiz çözümü olan Anadoluculuk ve onun İslâm üst kimlikli milliyet anlayışı...

***

Tarihte misline rastlanmayan günlerden geçiyoruz. Bir asrı aşkın zamandır sürüp giden zillet boyunduruğu, nihayet 15 Temmuz tarihinde Müslüman Anadolu insanı tarafından kırılıp atıldı. Dün Kemalistler tarafından vurulmak istenen boyunduruğun artık içeriden vurulamayacağı anlaşıldığından beri, bu sefer dışarıdan Müslüman Anadolu’ya ve nihayetinde bütün İslâm Âlemi’ne vurulmaya çalışılıyor.

Nasıl ki 15 Temmuz’da iç işgalciye karşı Müslüman Anadolu üst kimliğinde kavmî ayrılıklar ortadan kalktı ve haine lâyığınca yanıt verildi, aynı cevabın bugün de Amerika’nın diğer taşeron istihbarat servisi, Fettoş’un ortağı YPG ve diğer tüm uzantılarına verilmesi gerekiyor.

85 sene boyunca Kemalizm, son 10 senedir de Fettoş eliyle işletilen Batıcı rejimden Kürt, Türk, Arab, Çerkez, Laz, ne hayır gördünüz ki, aynı Batıcı rejimi Kürdistan diye pazarlamaya çalışan ve Kürtleri bir mayın eşeği gibi Anadolu’nun üzerine salmaya niyetlenen kuyrukçulardan bir hayır göreceksiniz.

***

Bütünün içindeki parçaların neredeyse hepsini yerli yerine koyduğumuza göre, Anadolu’nun siyasî birliğinin, karşısında duran kim olursa ve bedeli ne olursa olsun, mutlaka sağlanmasının bir varlık yokluk meselesi olduğu da anlaşılmıştır sanıyoruz. Hâlâ, Erdoğan öyle, Erdoğan böyle anlatıp duruyorlar. Oysa ki memleket ölüm kalım savaşı veriyor ve Anadolu’nun siyasî birliğinin sağlanması Cumhuriyet Tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar önem arz ediyor.

***

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi, “Bu millet, büyük oynayanlarla büyük oynayabileceğini ispat etmiştir.” Biz Amerika’yla da, Rusya’yla da onların zannettiğinden çok daha büyük oynamasını biliriz; yeter ki millet olma şuuruna erelim ve Anadoluculuk ruhunu kuşanalım.

Baran Dergisi 773. sayı